Kadere Yenik Düşen Zaaflar Şiiri - Yorumlar

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Son âna kadar beklersek mutlaka gerçekleşeceğine inandığımız mucizenin, ruhumuzun kuytusunda taşıdığımız umudun kaybolup gitmesine müsaade etmeyen ışığın özü nerede saklı? Ya da aynı soruyu gündelik hayatın diliyle şöyle mi sormak lazım acaba. İnsan nasıl olur da bir işe, insana, tutkuya, bir hayale tutunup ondan asla vazgeçemeyeceğine inanmaya başlar. Onu hayatın yaşamaya değer olduğuna inandıran sadece ‘hayali’ bir gücün kör tutsaklığı olabilir mi? Bu zaafını fark ettiğinde kıpırdayamama çaresizliğine nasıl dayanır? Geriye dönüp baktığında üstüne kapanan zamanın tahrip eden gücü müdür onu istediği gibi yaşamaktan alıkoyan? “Bir gün başaracağım; istediğim gibi bir işe, aşığa, aileye, hayale, hayata kavuşacağım” arzusunu saplantı haline getirenler aslında tam olarak neden korkuyorlar?

Bu ürpertici soruları hatırlatan Teğmen Drago’yu ben çok sevdim. Onun kimilerine acıklı bir ‘hayal’ gibi görünen hayatına eşlik etmek, hiç azalmayan umudunu, hayal kırıklığını, yalnızlığını paylaşmak beni epey heyecanlandırdı. Buzatti’nin ikinci dünya savaşı sırasında askerlik yaparken yazdığı Tatar Çölü’nün kahramanıyla daha gençken tanışmak ister miydim, bilmiyorum doğrusu. Hani bazı kitaplar kaderine boyun eğip, o deliyle buluşmak için ‘doğru zamanı’ bekler, denir ya, işte tam da böyle bir kaza oldu galiba.

Buzzati, 1940’da yayımlanan ilk romanını yazarken, kahramanı Giovanni Drogo gibi kaderine teslim olmuş. O sırada Corriera Della Sera gazetesi için savaş muhabirliği yapıyormuş. O yıllarda onu yazarlık serüvenine hazırlayan üç tutkusu olduğundan bahsediliyor: Dağ, resim ve şiir. Gerçekten de bu roman, onun tutkularının buluştuğu bir masal ülkesi gibi: Akşam saatlerinde moraran gölgeli dağlar, yeryüzü çöllerinde görülmeyen düşsel sarı ışıklarla parlayan eşsiz resimler ve umutlu bir ‘yalnızlığı’ anlatan destansı bir şiir.

Rahatsız etmek için yazılmış sanki!

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta