'“Kader Kaza” Yazım Şiiri - Ahmet Bektaş

Ahmet Bektaş
829

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

'“Kader Kaza” Yazım

Kader Kaza

"Kader ilim nevindendir. İlim maluma tabidir." (Yirmi Altıncı Sözden)
Demek ki olanı bilmek var. Yani kaderi bilmek, malumu bilmek aslında.
Soyutta, ilmen varlığı kader; somuta çıkması ise kaza...

Madde ve enerji, fizik ve matematikle de alakalı kader konusu!
Kader konusu, sadece dini nakillere bırakılmayacak kadar önemlidir! Günümüzde pek ala kader konusunda bilimsel açıklamalar yapılabilir!

Kader tercihlerin yaşanması anında yazılır. Zaman ve mekandan münezzeh olan geçmiş ve gelecekle sınırlı olmadığından sınırlı boyuttakilere göreceli geleceği de görür. Tercihler zaten tek kaynaktan çıkar. Hayrihi ve şerrihi min Allah. Zaman ve mekan sınırında olan sınırlı boyuttakiler "an" da tercihini yaparak geçmiş ve geleceğe yayılan bir veri sunar evrene. Sunduğu verilerin bir olan kaynaktan ayrı olması zaten mümkün değil. Tercih yapılanlar datada mevcut olanlardır. Tercih kişiye özel işler. Tercih halinde potansiyel soyut kader olur. Somutlaşması halinde ise kaza. Soyut tercih olmadan, somut kaza olamayacağı için kaderde var denir. Soyut kaderde var olanın somutlaşmadan değişmesi de mümkün, bu değişiklik zaman ve mekan boyutunun aldatmasıdır, çünkü izafiyet var. İzafiyetin olmadığı boyuttan bakılırsa değişiklik olmaz. Bu boyut zaman ve mekan sınırı olmayan boyuttur. Geçmiş ve gelecek sadece “an” üzerinden varlık sahasına çıkar. Masada olmayanı tercih edemezsin. Bu bakımdan irade cüzi olur. Tercihin de iyi kötü göreceli sonucu olur.

Evrende Tekrar Yok!

Kader konusunda önceki yazılarımda geniş açıklamalar olsa da bir örnekle tekrar açmak isterim. Kader zaman ve mekan göreceliliğinde önceden olarak bilinen tercihlerin yaşanmasıdır. Bu öncelik aslen yok zaman ve mekan sınırı yüzünden “An” da olana göreceli geçmiş ve gelecek oluşuyor. Tercih ise “An” da oluyor. Ve zaman ve mekan göreceliliğini aşan, tablo gibi görür, yazar! Bunu da zaman ve mekandan münezzeh olan yapabilir! Misal şu; aracın navigasyon, yol bilgi cihazı seyrin her aşamasında yeni bir rota belirler. Yani seyir halinde daima durum takibi olur. Bir önceki an ile bir sonraki an değişir. Haritada bulunulan nokta değişir ve her an yeni durum belirlenir. Kader konusunda geçmiş ve gelecek “An” dan, “An” da yapılan tercihe göreceli olarak belirlenir. Zaman ve mekan sınırı kalkınca da hepsi tablo gibi görünür. Yani önceden belirleme diye bir şey yok, her şey anda belirlenir. Evrende tekrar yok! Bu kadere örnek olabilir! Entropi tıpa tıp, aynen tekrarı imkansız kılar.

Zaman, feleğin dönüşüne izafidir! Feleğin dönüşü atomlardaki tur ilegalaksilerin dönüşüne benzer! Bir gün, Dünya için 24 saat iken kütlesi ve dönüş hızı farklı olan bir başka gezegen için ya da galaksi için farklı görünür! Şöyle bir beyin jimnastiği yapalım; bir atom felek dönüşü ile oluşan birim bir galaksi için de aynı olsun, izafiyeti kaldıralım; zaman kalmaz ortada en büyük dönüş de en küçük dönüş de aynı olur! Galaksiler üzeri bir tur da aynı levhada olunca Levh-i mahfuz anlaşılmaya çalışılır. Yani en üst felek dönüşü ile makro-mikro felek dönüşü aynı olursa izafiyet de kalkar. İzafiyeti kaldırırsanız dönüş de kalmaz levha görünür. Levhanın taranması gibi bir durum görülür. En küçük birim olan "An" da her şey toplanır. İşte geçmiş, gelecek diye ayrım da olmaz. Levhaya bakan geçmişi de geleceği de aynı "An" biriminde görür! Kader de böyle bilinir!

Levh-i Mahfuz, evrenin arşivi gibi tüm veriler oraya toplanıyor yani durağan değil genişleyen bir levha gibi tekamül var! Orada evren kurgulanıyor adeta bilgisayarın işlemcisi, bunlar semboldür yani anlatılanı sembolik düşünün. Evrenin işlemcisi ya da diski gibi algıladım ben orayı ama kurgu çok fazla yapılabiliyor. Yani harf ve sayıları dizerek sonsuz kurgu yapılabiliyor. Ben insanların gelişmediği için hazır kurguları tekrar edip durduğunu düşündüm. Yani milyarlarca kurgu muhtemel iken eski çağlarda öğrenilmiş olanları tekrar edip duran bir insanlık ile karşı karşıyayız sanki biri bizi sınırlamış ama bu sınırı koyan yine insanların ortak inançları olmuş! Aslen sınır yok!

İnsan fıtratında aslen sınır konmadığını anlıyorum, sebebi insanın yaptıklarından sorumlu olması! Melekütte sınır olduğu için melekler yaptıklarından sorumlu olmaz; çünkü sınırlı bir alanda çalışırlar, zaten görevi harici bir yeteneği de yoktur! Robot gibi! Yani isteseler de sınırlarını aşamazlar, Cebrail'in Miraç anlatısında, sidreden ileri geçememesi buna işarettir! Bu boyutta ise insan fıtratında sınır olmaz ki gelişsin; yani sınır olsa, gelişmesi mümkün olmazdı! Mesuliyet ve ceza da anlamsız olurdu! Hayvanların bu sınırı daha açık görünür akılları ve yetenekleri sınırlı olduğundan hayvanlar için bir Cehennem veya Cennet fazla konu edilmez! Ama hayvan meleküt gibi değil bu nedenle hayvanlara melekler nezaret eder denir! İnsan "Kün" Ol, dahil her alana ulaşabilecek şekilde bir yaratılışa sahip! Yani insan "İlah" gibi düşünülmesin diye zaten "La ilahe illallah " ilah yok Allah var denmiş. Yani insan sınırsız olması yüzünden firavunlaşabilir. Bu nedenle uyarılır. İlahlaşma ama "Ene-l hak diyebilirsin. Gibi.

Güneş ışığı yaklaşık 8 dakikada Dünya’ya ulaşır. Dünya’da olan birisi, Güneşteki bir ışımayı ya da olayı 8 dakika sonra görebilir. Işık yılı uzaklıkta olan galaksilerden ışıktan önce bir hızla haber gelse oralardaki tüm haller "Kader" olarak bilinir. Yani işleyişte eş zamanlılık olsa bile gözlemde zaman ve mekana takılmak var! Bu nedenle zaman ve mekanı aşan tüm verileri levhada görür!

Bir "Tanrı" var ve "Yaratmak" dahil tüm işlemler O’ nun üzerine atılmış ise bu iyi anlaşılmalıdır! Eğer bir Tanrı yaratıp alnına da kara leke sürmüşse bir kişinin, o kişinin söz söylemeye de hakkı olmaz! İşte sorun burada. Bu Tanrı ve Yaratılma efsanesinde sorun. Tanrı ve yaratmak konusu, yeterince anlaşılmıyor ama oraya çok girmeyeceğim. Bir Tanrı "Ademoğlu"nu yaratıp Dünya ’da çoğalıp yaşasın istemişse durum çok farklılaşır! Ademoğlu olan insanlar, bir tek kök olan "İnsan" yazılımının ürünü olarak düşünülür ise! Bu insanoğlu bir sınıf olarak düşünülebilir! Bir tür gibi! Bu durumda da insanların kendi aralarında adil olmak ve hak hukuk gözetmek gibi bir sorumlulukları ortaya çıkar! Bir Tanrı tarafından yaratılmış olan insanlar eğer kendi yazılımlarından saparlar ise bu açıklık mutlaka sırıtacaktır! Yani insanlar "İnsan" yazılımından uzaklaştığı kadar bedel öder! Bu bedel konusunda "Kader" bedeli de kapsar! Yani bir açıklık oluşur ise o açıklığı evrensel işleyiş dolduracak ve kader şeklinde potansiyele o yüklenecektir! Bu bir kayanın uçurumun kıyısında hazır beklemesi gibi bir potansiyel yüksekliğin o kayada potansiyel enerji olarak durması gibidir. O kaya orada dururken "Kader" konusunda düşme ihtimali kaderde potansiyel olarak vardır. Düşünce kader, kaza olur. Yani soyutta kader olan düşme eylemi, somutlaşınca kaza olur! "Kaderi insan kendi tercihiyle yönetir! " bunu da anlamak zordur çünkü zaman-mekan göreceliliğinde insanlar soyuttaki tercihlerini somutlaşınca görebilir ki somutlaşınca zaten kader kalmaz, kaza olmuştur! Kaza olduktan sonra görmek gerek ama çok zor! O halde kadere bakan tercihler çok önemli! Tedbir kazadan önce olur! Potansiyel olarak kaderde olan ihtimal kaza olduktan sonra değişmez! Bu yüzden kaderi çok değişik alanlarda yanlış yerde kullanır insanlar! Tedbir kaderi oluşturuyor zaten. Tedbir de kadere dairdir! Potansiyel olan her kaza ihtimali kaderde potansiyelde vardır ki kaza olarak açığa çıkar! "Kaza" kelimesi, "Yerine gelme" şeklinde anlaşılmalı bu bahiste! Yani kader kaza olduğunda potansiyel durum yerine gelir. Uçurum başında düşme potansiyelinde kader durumunda olan eylem düşme gerçekleşince kaza olur! Yerine gelir! Şimdi kaderin maksadının haricinde kullanıldığı daha net görünür! Bir binanın projesi o binanın kaderidir bina inşaa edilince de kaza olur! Binanın projesinde, potansiyel olan yapı inşaat aşaması bitince kaza olmuş olur! Gelelim Soma faciasına! Soma faciası kader midir? Evet kaderdir; yukarıda anlattığım şekilde bir kaderdir! Yani kaza olma ihtimali taşıyan bir potansiyel olan halde iken kaderi kazaya açık bir şekilde potansiyelde idi facia olunca da bu potansiyel kaza oldu! O halde Soma’nın kaderini kimler yazmışsa ona bakmalı! En baştan bakılır ise orayı işletmek maksatlı kullanıma açan erkten başlar ve tüm süreçte o kader tasarlanır! İşçilerin ve sendikanın ve yetkililerin, işverenin tüm süreci o madenin kaderidir! Kazası ise aslında madenden kömür çıkmasıdır! Doğal kaza budur yani maden olarak potansiyel kader çizilmişse bunun yerine gelmesi kaza olması ortaya sağlıklı bir kömür çıkmasıdır! Facia var ise kaderde sorun varmış ki kader kaza olunca ortaya kömür yerine facia çıkmış. Benim kader felsefem açısından söyleyeceklerim bunlar diğer hususlar o konudaki yetki sahiplerine kalır!

İlah Mı Allah Mı

Tanrı inancı konusunda insanları iki alana sıkıştırmışlar. Ya bir tanrıya inanırsın ya da inanmazsın başka seçenek yok şeklinde dayattılar. Nasıl bir Tanrı sorusu sorgulanmadı! Kendileri tarif edip kendi tariflerine iman istediler; inananı alkışladılar, inanmayanı da kötülediler hatta çarmıha germeye kalkıştılar! Nitelik ve nicelik önemli. Matematikteki "Değil" kavramı burada işe yarar! "La ilahe illallah" (İlah değil, Allah!) Yani Allah, klasik ilah tanımının değili! Bütün sır "La" da yani La: Değil manasında burada.

Eşi benzeri olmaması konusu.
Eşi benzeri olmayan tanımlanamaz!
Tüm tanımlar kişiye göreceli olacaktır!


Ahmet Bektaş

Ahmet Bektaş
Kayıt Tarihi : 22.5.2014 04:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


"Kader ilim nevindendir. İlim maluma tabidir." (Yirmi Altıncı Sözden) Demek ki olanı bilmek var. Yani kaderi bilmek, malumu bilmek aslında. Soyutta, ilmen varlığı kader; somuta çıkması ise kaza... Madde ve enerji, fizik ve matematikle de alakalı kader konusu! Kader konusu, sadece dini nakillere bırakılmayacak kadar önemlidir! Günümüzde pek ala kader konusunda bilimsel açıklamalar yapılabilir! Güneş ışığı yaklaşık 8 dakikada Dünya’ya ulaşır. Dünya’da olan birisi, Güneşteki bir ışımayı ya da olayı 8 dakika sonra görebilir. Işık yılı uzaklıkta olan galaksilerden ışıktan önce bir hızla haber gelse oralardaki tüm haller "Kader" olarak bilinir. Yani işleyişte eş zamanlılık olsa bile gözlemde zaman ve mekana takılmak var! Bu nedenle zaman ve mekanı aşan tüm verileri levhada görür! İlah Mı Allah Mı Tanrı inancı konusunda insanları iki alana sıkıştırmışlar. Ya bir tanrıya inanırsın ya da inanmazsın başka seçenek yok şeklinde dayattılar. Nasıl bir Tanrı sorusu sorgulanmadı! Kendileri tarif edip kendi tariflerine iman istediler; inananı alkışladılar, inanmayanı da kötülediler hatta çarmıha germeye kalkıştılar! Nitelik ve nicelik önemli. Matematikteki "Değil" kavramı burada işe yarar! "La ilahe illallah" (İlah değil, Allah!) Yani Allah, klasik ilah tanımının değili! Bütün sır "La" da yani La: Değil manasında burada. Eşi benzeri olmaması konusu. Eşi benzeri olmayan tanımlanamaz! Tüm tanımlar kişiye göreceli olacaktır!

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ahmet Bektaş
    Ahmet Bektaş

    Kaderi proje gibi açıklasam da kader konusunu dini argümanlardan ayırmak çok zor! Kader konusu aslında bilimsel bir konu olmasına rağmen hala kader konusu din alanında eski nakillerde sıkışıp kaldı. Evet okumuyor insanlar okumadıkları için de anlamıyorlar! Ben de anlamayan okumasın diyorum çünkü 4 işlem bilmeden matematiksel kavramları anlat bana diyor adeta okuyucu. Fizik bilmeyen kuantum fizik konusunda kolay anlatım bekliyor! Din bilmeyen kader konusunu dine bağlıyor ve kolay izah bekliyor felsefe okumamış duygusal insanlar felsefe kesiyor daha çok var en kötüsü de kişinin başkasının eksik ve eski kaynaklarından kopya bilgilerle bilgiçlik taslaması ki bunu asla affetmiyorum. Paralel evreni kolayca öğrenmek istiyor kavramları görünce ilk defa karşılaştım diyor. o zaman sen devam et eski nakillerle duygusal ya da dinsel takıl diyorum başka çarem yok! Bilimsel konuda duygusal ve dinsel izah olmaz! Onu yapanlar çok vardır onlara gitsinler diyorum. Kader konusu gerçekten bilimsel bir konu; bir şeyin tüm aşamaları kader dahilinde projelendirilir! Proje kader aslında kaza ise kaderden beklenen sonuçtur! Bir makine ne için projelendirilmiş ise o kader ne sonuç çıkmışsa o da kazadır! Bulaşık makinesinin kaderi bulaşık yıkayacak şekilde mühendis ve uzmanlarca belirlenir ve yapılan makine bulaşık yıkamaz da bulaşık kırarsa o zaman kaderde sorun vardır. Kaderi kim çizerse sorumluluk ona aittir. Kaderi Allah yazdı deyip sonra da o kaderi yaşayanı Cehenneme atmak abes olur! Kaderi insan yazdı dersek sorumluluk vardır ama burada bir incelik var yazımda o da var. Sofrada olmayan yemeği seçemezsin ya da menüde olmayan bir yemeği garsondan istemek olmaz! kaderin de bu önemli unsuru bilinmeli. Yani masada olan tercih edildiğinde sorumluluk vardır! Masaya koyan ve tercih eden konusunda sıkıntı yaşanır. Şöyle ki sen ne istersen o masaya geliyor ise o zaman sorumluluk vardır! Yoksa sorumluluk olmaz! Mesela menüde zehirli mantar yok ve sen istemiş isen getirmişlerse sorumluluk sadece müessesenin olmaz isteyenin de suçu vardır. Yani her istenen getirilmez bu nedenle ama buradaki ayrım yine şöyle şeker hastası tatlı şeyler istiyor garson sormaz şeker hastası mısın diye getirir yiyen komaya girince kişi sorumlu olur müessese değil. İşte kaderin kişisel sorumluluğu tam da bu şekilde tercih sorumluluk oluşturuyor! Soma konusunda da madenin izin aşamasında işletim süreci ve işçilerin tercihi dahil her aşamasında herkes o kadere dahildir. Kaza olması kömür çıkarılması facia olması ise kaderin aşamalarındaki eksikliktir. Bu kadar açık iken durum hala kader konusunda duygusal takılan varsa ona da ben bir şey diyemeyeceğim. Kendi kaderini kendi tercihiyle belirler herkes! Şeker hastası tatlı istemesin, ya da biri şeker hastası diye ]Dünyadan şeker kaldırılsın istemesin; hepsi bu!

    Cevap Yaz
  • Ahmet Bektaş
    Ahmet Bektaş

    Bir 'Tanrı' var ve 'Yaratmak' dahil tüm işlemler O’ nun üzerine atılmış ise bu iyi anlaşılmalıdır! Eğer bir Tanrı yaratıp alnına da kara leke sürmüşse bir kişinin, o kişinin söz söylemeye de hakkı olmaz! İşte sorun burada. Bu Tanrı ve Yaratılma efsanesinde sorun. Tanrı ve yaratmak konusu, yeterince anlaşılmıyor ama oraya çok girmeyeceğim. Bir Tanrı 'Ademoğlu'nu yaratıp Dünya ’da çoğalıp yaşasın istemişse durum çok farklılaşır! Ademoğlu olan insanlar, bir tek kök olan 'İnsan' yazılımının ürünü olarak düşünülür ise! Bu insanoğlu bir sınıf olarak düşünülebilir! Bir tür gibi! Bu durumda da insanların kendi aralarında adil olmak ve hak hukuk gözetmek gibi bir sorumlulukları ortaya çıkar! Bir Tanrı tarafından yaratılmış olan insanlar eğer kendi yazılımlarından saparlar ise bu açıklık mutlaka sırıtacaktır! Yani insanlar 'İnsan' yazılımından uzaklaştığı kadar bedel öder! Bu bedel konusunda 'Kader' bedeli de kapsar! Yani bir açıklık oluşur ise o açıklığı evrensel işleyiş dolduracak ve kader şeklinde potansiyele o yüklenecektir! Bu bir kayanın uçurumun kıyısında hazır beklemesi gibi bir potansiyel yüksekliğin o kayada potansiyel enerji olarak durması gibidir. O kaya orada dururken 'Kader' konusunda düşme ihtimali kaderde potansiyel olarak vardır. Düşünce kader, kaza olur. Yani soyutta kader olan düşme eylemi, somutlaşınca kaza olur! 'Kaderi insan kendi tercihiyle yönetir!' bunu da anlamak zordur çünkü zaman-mekan göreceliliğinde insanlar soyuttaki tercihlerini somutlaşınca görebilir ki somutlaşınca zaten kader kalmaz, kaza olmuştur! Kaza olduktan sonra görmek gerek ama çok zor! O halde kadere bakan tercihler çok önemli! Tedbir kazadan önce olur! Potansiyel olarak kaderde olan ihtimal kaza olduktan sonra değişmez! Bu yüzden kaderi çok değişik alanlarda yanlış yerde kullanır insanlar! Tedbir kaderi oluşturuyor zaten. Tedbir de kadere dairdir! Potansiyel olan her kaza ihtimali kaderde potansiyelde vardır ki kaza olarak açığa çıkar! 'Kaza' kelimesi, 'Yerine gelme' şeklinde anlaşılmalı bu bahiste! Yani kader kaza olduğunda potansiyel durum yerine gelir. Uçurum başında düşme potansiyelinde kader durumunda olan eylem düşme gerçekleşince kaza olur! Yerine gelir! Şimdi kaderin maksadının haricinde kullanıldığı daha net görünür! Bir binanın projesi o binanın kaderidir bina inşaa edilince de kaza olur! Binanın projesinde, potansiyel olan yapı inşaat aşaması bitince kaza olmuş olur! Gelelim Soma faciasına! Soma faciası kader midir? Evet kaderdir; yukarıda anlattığım şekilde bir kaderdir! Yani kaza olma ihtimali taşıyan bir potansiyel olan halde iken kaderi kazaya açık bir şekilde potansiyelde idi facia olunca da bu potansiyel kaza oldu! O halde Soma’nın kaderini kimler yazmışsa ona bakmalı! En baştan bakılır ise orayı işletmek maksatlı kullanıma açan erkten başlar ve tüm süreçte o kader tasarlanır! İşçilerin ve sendikanın ve yetkililerin, işverenin tüm süreci o madenin kaderidir! Kazası ise aslında madenden kömür çıkmasıdır! Doğal kaza budur yani maden olarak potansiyel kader çizilmişse bunun yerine gelmesi kaza olması ortaya sağlıklı bir kömür çıkmasıdır! Facia var ise kaderde sorun varmış ki kader kaza olunca ortaya kömür yerine facia çıkmış. Benim kader felsefem açısından söyleyeceklerim bunlar diğer hususlar o konudaki yetki sahiplerine kalır!

    Cevap Yaz
  • Ahmet Bektaş
    Ahmet Bektaş

    Güneş ışığı yaklaşık 8 dakikada Dünya’ya ulaşır. Dünya’da olan birisi, Güneşteki bir ışımayı ya da olayı 8 dakika sonra görebilir. Işık yılı uzaklıkta olan galaksilerden ışıktan önce bir hızla haber gelse oralardaki tüm haller 'Kader' olarak bilinir. Yani işleyişte eş zamanlılık olsa bile gözlemde zaman ve mekana takılmak var! Bu nedenle zaman ve mekanı aşan tüm verileri levhada görür!

    Cevap Yaz
  • Ahmet Bektaş
    Ahmet Bektaş

    'Artık kimin idraki bunu anlamaya kafi değilse ilmin bu çeşidini terk etsin. Nitekim her ilmin kendine mahsus adamları vardır ve her şey ne için yaratıldıysa o onun için kolaylaştırılmıştır.' İmam Gazali; Nur Metafiziği

    Cevap Yaz
  • Ahmet Bektaş
    Ahmet Bektaş

    Ahmet Bektaş @Bektassair · now
    İbnü'l Arabi; Zaman ve Kozmoloji. Gazali; Nur Metafiziği/ Mişkatü'l Envar Bu iki kitabı tavsiye edeceğim.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (5)

Ahmet Bektaş