Kadem Kadem Gece Teşrîfi Şiiri - Yorumlar

Na'ili
4

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Yakar mı nâme-berin yoksa yâra değmez mi
Niyâz-nâmemiz ol gam-güsâra değmez mi

Bizi unuttu mu yoksa peyâm-ı sıhhat-ı yâr
Bu memlekette garîb-üd-diyâra değmez mi

Bir âşinâlığı ol mâh-ı çâr-ebrûnun

Tamamını Oku
  • Osman Nurani
    Osman Nurani 18.08.2012 - 16:06

    ...Dedeciğim elbette puan meselesinde Abdilalhah beyin dediği gibi derim. hakkın zail olmasına gönlüm elvermez.

    ...bir gün daha sayın BALKARLI'yı tam tanımıyordum. sayfasına misafir oldum. aman Allahım ne göreyim, o güzelim şiirlere ad/amın biri 1 puan çekmiş. dayanamadım ve kendimi tutamadım. hatırladığım kadarıyla mealen şöyle yazdım;

    'kıymetli kardeşim şiirlerinizi okudum. sırf siz EHLİBEYT olmanızdan dolayı şiirlerinize mezhepsel kaygılarla 1 puan verilmiş verenleri telin ederim. onların şeref ve haysiyetleri ancak demek ki 1 puanmış üzülme dedim. işte ben geldim hepsine 10 puan çektim' dedim.

    ...ya dedeciğim işte böyle.

    Cevap Yaz
  • Dede Korkut
    Dede Korkut 18.08.2012 - 13:13

    Bu arada sayın abdüllillah BALKARLI memet hoca da kim?

    Cevap Yaz
  • Dede Korkut
    Dede Korkut 18.08.2012 - 13:03

    Kadem kadem gece teşrifi Nâ'ilî ol mehin
    Cihân cihân elem-i intizâra değmez mi?

    'Ey Kadim! Cihanlara duyurdun ya matemini ahlarını.Ama bunlar o ay yüzlünün adım adım gelmesine değmez mi? '

    Değer elbet.Mah'ın her adımına binler can fedadır.Mah denir sevgiliye.Yani ay.Oysaki ay güneşten alır ışığını.Yani taklidî bir ruşendir ondaki.Öyleyse neden ay? Bu mudur sevgilinin benzeri.Işıkları nuru yalan mıdır sevgilinin? ...

    Klasik Türk Edebiyatı mazmunlarından biridir meh.Ki aydır.Ay kadar parlak yüzlü sevgiliye denir.Işığını güneşten alır ya.Demek ki aydan öte bir ışık menba'ı vardır tabiatta.O da güneştir, şemstir, âfi-tâbtır.Bakılmaz çıplak gözle O'na.Nuru yakar yaktıkça da kör eder.Hem çok büyüktür de.Peki gözlerimizle bir an bile bakamadığımız, o zevki tadamadığımız bir cisme mi benzeyecek sevgili? Sorarım dostlar.Sevgiliye bakılmaz mı? Bu yüzden güneş denmez O'na.O aydır doyasıya bakılandır.Böyle yerinde teşbihler...

    Cevap Yaz
  • Perihan Pehlivan
    Perihan Pehlivan 18.08.2012 - 12:22

    kutlarım günün şiirini.
    HAYIRLI BAYRAMLAR SAĞLIK MUTLULUK HEPİNİZE

    Cevap Yaz
  • Feyzi Kanra
    Feyzi Kanra 18.08.2012 - 12:21

    Türkçeyi iyi bilenlerden birisi bu şiiri uydurukçaya çeveirirse bizim gibi cahiller belki biraz anlarız vesselam.:(

    Cevap Yaz
  • Feyzi Kanra
    Feyzi Kanra 18.08.2012 - 12:16

    Haramlardan her kaçışımız bir bayramdır!..
    Müslümanlar bir ay müddetle Allah'ın emrine uymanın bayramını yapacak!.. Allah'ın emrine ittiba ettiğimiz her an, bayramımızdır. Öyleyse Allah'ın emrine uyma hali devam etmeli ki ömrümüz bayram gibi geçsin.

    Hekimoğlu İsmail

    Cevap Yaz
  • Feyzi Kanra
    Feyzi Kanra 18.08.2012 - 09:42

    Emin olun ki okumayan çok şey kaybeder !
    Bir gün sormuşlar ermişlerden birine:
    'Sevginin sadece sözünü edenlerle,onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?'diye.

    'Bakın göstereyim' demiş ermiş.

    Önce
    sevgiyi dilden gönlüne indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.
    Hepsi oturmuşlar yerlerine.
    Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.
    Ermiş
    'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş.
    'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler.
    Fakat o da ne?
    Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.
    En sonunda bakmışlar beceremiyorlar,
    öylece aç kalkmışlar sofradan.
    Bunun üzerine '

    Şimdi…' demiş ermiş.
    'Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.
    ' Yüzleri aydınlık,
    gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa.
    'Buyurun' deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını.
    Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.

    'İşte' demiş ermiş.

    'Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır.
    Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.

    Şunu da unutmayın:
    Hayat pazarında Alan değil, Veren kazançlıdır her zaman

    Cevap Yaz
  • Hüseyin Demircan
    Hüseyin Demircan 18.08.2012 - 09:38

    neyleyim bahari o gonca gul femin tebessum bin nevbara degmezmi..

    bu dizeler bile yeterde artardi..

    ne var ise eskilerde var.. mekani hep gulizar nur olsun.. tebrik guzel secki icin..

    Cevap Yaz
  • Feyzi Kanra
    Feyzi Kanra 18.08.2012 - 09:35

    ABDÜLHAMİD’İN RÜYASI VE 31 MART VAK’ASI
    İkinci Abdülhamid, bir cuma gecesi bir rüya görür. Ertesi gün se­lâmlıktan sonra Şeyhülislâm Efendi ile Namık Paşayı Yıldız Sarayı’na davet ettirir ve huzuruna kabul ederek der ki:

    “Hayırdır inşallah, ben oturuyormuşum, bilmediğim şürefâ’ [1]dan bir zat geldi. Yanımda Nusret Paşa ayakta duruyordu. Elinde bir keman vardı. Şerif bana Estaüzibillâh (Allah’a sığınarak): ” Kulillâhumme mâlikel mulki tû’til mulke men teşâu ve tenziul mulke mimmen teşâ’(teşâu), ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâ’(teşâu, bi yedikel hayr(hayru), inneke alâ kulli şey’in kadîr [2] âyeti kerîmesini okudu. Nusret Paşa keman çalmaya başladı.”

    Uryanizade Efendi, Nusret Paşa’nın şeriata aykırı bir harekette bulunması ihtimaliyle rüyayı ta’bir etmiş, Namık Paşa ise hayırdır inşallah sözüyle sükût eylemiş.

    Bu rüyanın tarihi, adı geçen Nusret Paşanın İran Şahına nişan götürmesinden biraz evvel olup, Paşa’nın vazifesini yaptıktan sonra dönüşü sırasında Bağdat’da ikâmete memur edilişinin de işbu rüya­dan doğduğu söylenmişti. Fakat en garibi şu ki, İkinci Abdülhamid, 31 Mart Vak’asını müteakip hal’ edildiği zaman, “Zaten ben bunun rüyasını görmüştüm” buyurmuş olmasıdır ki bunu, sözüne tam bir güvenimiz olan bir yakınımızdan işitmiştik.(s.238)

    GECELİK KAVUĞU HİKÂYESİ
    Gecelik Kavuğu Hikâyesi şudur:

    Hal ve vakti yerinde, zamanın ileri gelenlerinden bir zat, gayet sevdiği ve saygı duyduğu birini evine davet edip elinden geldiği mertebe izaz ve ikram eder. Yemekten sonra güzel güzel sohbetler ve muhabbetler edilir ve uyku zamanının gelmesi üzerine ev sahibi, misafirini yatak odasına götürür.

    Eski usul üzere gecelik entarisi, hırkası, gecelik kavuğu, seccadesi, abdest havlu ve leğeninin tamamen hazırlanmış olduğunu gözden ge­çirdikten sonra misafirine, geceler hayr olsun diyerek veda eder.

    Misafir de soyunur, entarisini ve hırkasını giyer, başına gecelik kavuğunu geçirerek yatağa girer. Lâkin kavuk başına büyük gelip çenesine kadar indiği için rahat edemez. Kavuğu yarı yarıya başına geçirmeyi düşünür. Fakat başını oynattıkça kavuk başından düştü­ğünden başı üşür düşüncesiyle yine kavuğu tam olarak başına geçi­rir. Fakat yine kavuk boğazına kadar inerek kendisini boğacak dere­ceye gelir. Fena halde üzülen misafir, yataktan kalkar, biraz dolaşır, biraz düşünür, tekrar yatar ve evvelki tecrübeleri tazeler; yine üzü­lür, öfkelenir, tekrar yataktan fırlar, odanın içinde dolaşmaya başlar, bu durumdan kurtulmak için çareler arar. En sonunda abdest hav­lusu gözüne ilişir ve havlu ile kavuğu ortasından boğarak başına ge­çirir, yatar… Bu sefer de kavuğun tepesi ağır bastığından kavuk yas­tıktan aşağı düşer, başı üşür, yine yataktan çıkar, yine yatar, döner, kalkar, yine yatar elhasıl adam bir elinde havlu ile boğulmuş kavuk, öteki elinde yorgan sabaha kadar odanın içinde çıldırmış gibi dola­şır durur. Ve uyumaklığın artık imkânı olmadığını anladıktan sonra kavuğu odanın ortasına fırlatarak mindere geçer oturur ve uykusuz­luktan kan çanağına dönen gözlerini hasmı olan kavuğa dikip on­dan nasıl intikam alacağını düşünerek sabahı bulur.

    Ev sahibi, hizmetçilere itimad etmediğinden muhterem misafiri­nin bütün levazımını bizzat gözden geçirmiş ve noksan bir şey kal­madığına kanaat getirmiş olarak hareme gittiğinden, ertesi sabah dahi mümkün olduğu kadar misafirine uyku uyutmuş olmak için geç vakit haremden çıkıp yavaş yavaş odaya yaklaşır ve misafirin öksü­rüğünü işitip kalkmış olduğunu anlayarak odadan içeri girer ve “Maşallah Efendim, kalktınız mı?” demeğe kalmaz, misafir büyük bir hiddetle

    “Yatmadım ki kalkayım” cevabını verir.

    Biçare hane sahibi şaşırır, sersem sersem etrafa bakarken ortasın­dan boğulmuş kavuğu yerde görünce, “A, bunu kim boğdu?” diye so­rar ve misafirden, daha ziyade hiddetle ve daha yüksek sesle

    “Ben boğdum, çünkü ben onu boğmasa idim o beni boğacaktı” cevabı­nı alır!… (s.248-250)

    :)))))))))))

    Cevap Yaz
  • Abdülillah Çağlayan
    Abdülillah Çağlayan 18.08.2012 - 08:33

    Şaka bir yana Mehmet Hocam bu puan konusunda Nekesin önde gideni Ulviziya bey bile en az 6 puan verir bu şiire yahu.

    Evet rahmetli Naili bonus biriktirmeyecek ama Nurani yeğenim haklı yahu.

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 32 tane yorum bulunmakta