Kaç lira maaş alıyorsun.
Beş yüz elli lira ağabey.
Kira ne kadar.
İki yüz lira.
…
Sözün bittiği yerdeyim.
Çocuk da var.
Bu çocuk yarın genç olacak.
O zaman usta olacak baba.
Yedi yüz lira da maaş.
Düşünebiliyor musun dostum.
Devletin okullarında çocuğunu okuttuğu için üniversiteye gönderemeyen, onun eğitim giderlerini karşılayamayan bir ücretin girdiği ev.
Yoksulun çocuğu yoksul olacak.
Buna da kader diyecekler.
Bunu da köşe yazılarında, halkına kabul ettirmek isteyen yazarlar.
Nasıl bir sistem kurarsanız, öyle bir insan bulursunuz.
Şimdi kaderci yazarlar, halklara suç sizin diyor, suç sizin.
Aklını kullansaydın da sen de kendini kurtarsaydın.
Sistemi eleştiremiyor.
Sistemi kurgulayanlarla, sistemin sahipleri ile karşı karşıya kalmak istemiyor.
Halkını suçlamak daha kolay.
Sistemin sahiplerine eleştiri getirmek, onların da işsizliği demek.
…
Asgari ücretle çalıştırdığınız milyonların evine doğru dürüst aşı, eti, giysiyi sokmayan bir devlet.
Nasıl boğazınızdan geçiyor.
Nasıl.
Nasıl binebiliyorsunuz o makam arabalarına, o makam arabalarının benzinini o yoksulluk ödüyor.
Ben o makam arabasında olsam, sokaktaki yoksulu mu görsem, bakamam gözlerine.
Senin eğitiminden, senin sağlığından, senin maaşından kesilen vergilerle bana sunulan bu saltanatı reddederim.
İnsanların bir yıllık ücretlerini pahalı lokantalarda bir yemeğe veren anlayış.
Bir şans oyunu düzenleyen yapımcının iki bin asgari ücreti bu ülkede bir arabaya yatırması.
…
Bir oyundur gidiyor.
Sonra halkı televizyonlarda evlilik, şans, peri masallarının kurgulandığı dizilerle oyalama.
Ya Allah’ınız yok mu sizin.
Allah’ınız.
Hadi kuldan utanmıyorsunuz, ya Allah’tan.
…
O baba, suni deriden, sağlıksız altı yırtık ayakkabı giyiyor.
Suni deriden sonra mantar.
Sonra doktor.
Sonra ilaç.
Yağmuru ta topuklarına kadar çekmiş.
Bu ülkeye de en çok onlar hizmet ediyor.
Bu ülkenin de bedelini onlar ödüyor.
Bu ülkede onlar karşı karşıya getiriliyor.
Haftada kırk beş saat çalışıyor, aldığı ücretle evine yemek götürmeye çalışıyor.
Sonra boşanmalar arttı diyorlar.
Boşanmalar artmasın da, her evden bir psikopat mı çıkartalım.
O evlerden, o yoksulluğun inim inim inlettiği evlerden, huzursuz, gözü, ruhu, karnı doymamış çocukların yetişmesini bekleyelim.
Bu ülkede analar babalar bu çocuklarının arkasında durmasın.
Sosyal patlama neymiş, nasıl oluyormuş göreceğiz.
Memleketten bulguru, peyniri, salçası, kurutulmuşu, mercimeği bir gitmesin kentlerde yaşayan evli çocukların mutfaklarına bakın bakalım.
Evlenip babasının evine yerleşmesin bakın bakalım.
Ben bu yerel idarecilerin sokaklara çıktığını görmüyorum.
Sokaklardaki yoksulluğu görmek istemedikleri için çıkmıyorlar.
…
Şimdi halktan kaçıyorlar.
Yüksek duvarlar halktan kaçınmanın bir işareti.
Bu yüksek duvarların arasında demir kapılar.
Bu demir kapıların arasında özel üniformalar giymiş halkın çocukları.
Coplu, tabancalı, iyi traşlı, ütülü üniformalı.
Bu da yetmemiş, kameralar.
Bu da yetmemiş köpekler.
…
Bir yanda sömürünün timsali, bir yanda dengesizliğin, bir yanda aldatmanın timsali yapılar binalar, siteler.
Diğer yanda yoksulluğun timsali varoşlar.
Lüks sitelere sabahın erken saatlerinde otobüsler gidiyor.
İçlerinde çoğu kadın.
Ev temizliğine.
Akşam yorgun argın evlere, evlerden aldıkları giysilerle mutlu olmaya çalışan evler.
Baba aynı.
Çalışmaktan değil.
Çalışmak en kutsal, insanın var olma gereği.
Ama evler endişeli, evler güvensiz, evler belirsiz.
Yorgun argın evler.
Yorgun argın ülkem.
Yorgun argın.
Kayıt Tarihi : 29.8.2009 13:59:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İlhami Şenol](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/08/29/kac-lira-maas-aliyorsun.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!