Kaç an’ına sığdırdın, yokken beni;
içerken çayını, şekeri oldum mu örneğin.
parmaklarımı yudumuna kattın mı.
zeytin ne zor zeytin olmuş,
siyahına nasıl kavuşmuş.
ilk ısırdığında bilmeden bu işin felsefesini
yeşili ile olan rekabetini düşünüp güldün mü
Bilirsin pazar düşleri yorgun olur insanların;
ne kadar birikmiş uykusu, rüyası, rakısı
ertelenmiş sevişmeleri
okun yayından çıkmış tüm halleri,
'de' halleri, 'den' halleri.
ama sana bunları sormuyorum!
kaç nefesine, soluk ettin kendine,
yüzde kaçtım,
yanında olsam artar mıydım.
Bu matematik den de vazgeçtim
coğrafyana ne kadar kattın
aynan neler söyledi,
saçlarını artık kesmelisin
bugün de boyama dudaklarını
gözlerin zaten kan çanağı
tamam, bunlardan da geçtim.
yanlış tümcelerin sonunda
tekrar geriye dönmene nasıl izin verdiğimi düşünüp
yaptığın haylanmaz, huylanmazlıklara
yine o ince alaysı tebessümü eklediğimi düşündün mü.
ama ben bu pazar sabahında ne kadar kırpılmış sözcük varsa
değerinden bozdurup, yolluyorum.
Kaç adımına ekledin beni
hiç geri gitmek istedin mi
köşedeki simitçinin camekanının buğusundan
bir parmak çizimi alıp
dudaklarına götürdün mü
sahi sen beni hiç öpmek istedin mi...
yoksa erken deyip
başka bir mevsime mi sakladın.
illa bana bir şeyler yazmak tutkusu geldi mi
içinden geçenleri çağıl çağıl akıtıp
çekinmeden, fütursuz,
kadın gibi, kadın gibi...
hava yağmurlumuydu,
bunu da sormalıyım sana
bilirsin ıslanmak yalnız başına olursa
hasta eder insanı.
uzaklığın yalan ama yalın olduğunu bilerek
kaç kez ellerine kattın beni...
Kayıt Tarihi : 17.5.2006 11:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!