Ardımda kaç cenaze bıraktığımı düşündükçe, kendimi azılı bir katil sanıyorum geceleri. Karanlıkla anlaşma yapmış bir ruha büründüğüm düşüncesi sarıyor, sıtma nöbetlerine bırakıyorum yüreğimi. Nefes almak da zor oluyor o zaman, ağlamak da. Bir başınalığa katlanmak yerine, yeni bir cinayet için kurban seçmeye başlıyorum içimdeki fotoğraflara bakıp.
Bazen kan akıtmak, delilik denebilecek derece mutlu ediyor insanı. Bir yüreği bıçak darbesi kadar acıtabilecek cümleleri kurmakta ustalaşıyor dil ve ardı arkası kesilmeyen bir hikâye anlatmaya başlıyor.
Neden mi?
Sırf kendini acıtanı daha fazla acıtabilmek için!
Anılarını kafesler ardında saklayanlardan biriyim ben de. Tamamlansın ya da yarım kalsın, hiç fark etmedi. Bir ucundan tutup, sivri taşların üzerinde sürükleyerek zindana attım hepsini. Kimi öksüz, kimi sahipsiz, kimi yalan, kimi de olabildiğince gerçek.
Beni en fazla öfkenin kucağına bırakanlar oldu, gerçekler!
İnsan neden hep “geçmiş” dediklerinden hesap sorar ki?
Ya da bazen yıllarca sürdürür o şiddetli kavgaları. Kendi kanıyla, kurban adını verdiği mazisininki birbirine karışmasına rağmen, bitmez. Bitmesine izin vermez!
Bizler, sanki acıyla ve öfkeyle besleniyoruz. Nefretlerimizi, ihanetlerimizi hiç unutmuyoruz. En utanarak hatırladığım şey de, yalan dinleyerek yalan söylemeyi öğreniyor oluşumuz.
Çok yalan söylediniz mi?
Söylediniz elbette!
Buna kendiniz inanmıyorsanız, katıldığınız cenaze törenlerini saymaya başlayabilirsiniz.
Hatta bazen kendimizi o kadar unutuyoruz ki, bu kaosun içinde cesetlerimizin üstünü örtme lütfunu bile göstermiyoruz. Ne kadar acımasız olabileceğimizi kimlerin gördüğü, bizden ne kadar korktukları düşüncesi egomuzu besliyor çünkü.
Bu satırları okuyunca, bir ayna bulup kendinize baktığınızı düşünmek istiyorum ve ellerinizdeki görünmeyen kan izlerini takip ediyorsunuz. Yüreğinize yığdığınız toprağı eşelemeye de başladınız mı?
Kaç cenazeniz var?
Kendinizi suçlamayın!
Sizler birer katil olduğunuz kadar, başkalarının da kurbanısınız. Bu kadar ustaca öldürülmeseydiniz, başkalarını öldürürken, kendi katilinizden daha iyi olabilmek için uğraşmazdınız.
Kaç kez öldürüldünüz?
Bunu da saymaya kalkmayın sakın. Kendimden biliyorum, insan saymaya başladıkça daha da karanlığa bulaşıyor. İçinden çıkılası hayatlar yaşamıyoruz zaten. O nedenle, küçük de olsa bir delik bulup, sızan gün ışığını yakalamak gerek ilk fırsatta.
Öldürdüklerimizi, bıraktığımız yerden çıkarıp, yeniden hayat üflemek mümkün olmayabilir ama kendi katillerimize inat, göğüs kafesimizi olabildiğince şişirecek kadar nefes alabiliriz. Ve sonrasında da üzerimize atılan toprağı delip çıkabiliriz akıp giden trafiğin tam orta yerine.
Günü saçaklarından yakalayıp, aydınlık yarınlara koşmayı unutan bütün yüreklere sesleniyorum;
Yetmedi mi evrenin karanlık tarafında harcadığınız yarı ömrünüzün yüklendiği acılar?
Benimle birlikte, sızan ışığa doğru koşmanızı istiyorum şimdi. Unutmayın, sadece çaresiz insanlar cinayet mahallerini terk edemezler. İster kurban, ister katil olun. Toprak koklamayı bırakıp, çiçeklere koşmalı şimdi.
Gözümüzü alacak bir bahar yaklaşmakta, bakın!
Yeniden başlamalı ve artık doğumları kutlamalı beyazlar içinde…
Funda Kocaevli
Funda Kocaevli
Kayıt Tarihi : 7.5.2018 20:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Mart 2015

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!