Vardı bir zaman,
Dalgaların üstünde altınla yoğrulmuş bir yurt;
Adı Atlantis’ti,
Denizin göğsüne taç gibi oturmuş.
Okyanusun ortasında dev bir kalp gibi çarpar,
Gökkuşağı kubbeleriyle güneşi çağırırdı.
Ayva ağacından bir dal istedim,
Ruhumda sabırsız bir kıpırtı vardı.
Köklerinden gelen eski bir masalı dinledim,
Sesleniyordu bana sakince.
Verdi çekinmeden, gönlüyle birlikte,
Ey yüreğime mühürlenen sonsuz emanet,
Ey rüzgârla değil, gözyaşıyla dalgalanan sancak!
Nice ömür tükendi senin gölgende,
Nice anne, bir ağıtla büyüttü evladını.
Adını dudaklarımdan söküp alsalar,
Bugün kara bir gündü…
Gök delinmişti, yağmur değil, hüzün yağıyordu;
damlalarla, geçmiş sızıyordu toprağa,
titriyordu toprak,
inliyordu rüzgâr,
susmuştu dağlar,
Uludağ’ın eteğinde gece büyür,
yıldızlar birer anı, zamanın sessiz izleri.
İznik Gölü’ne düşen damlalar,
yüzyılların kaybolmuş hatırasını taşır.
Ağaçların gölgesinde saklanır zaman.
Bir annenin evladına dokunuşu kadar sıcak,
Çatıdaki kuş, sessizce durur,
Bütün dünyayı, bir çift bakışla vurur.
Kadın, yattığı yerden onu izler,
Kalbinde huzur, yavaşça süzülen bir serinlik.
Bir an, bir düşünce, belki de bir soru,
Yağmur yağarken büyürdü aşk,
Gök gürültüsüyle çarpardı kalbi.
Beyaz elbisesiyle dağın başında salınır,
Bulutlardan düşler örerdi ince ince.
Gözleri ufukta, sesi rüzgârın içindeydi,
Kar,
uzakta kalan canım hayâlde,
soğuğun ince sessizliğinde üşüyor.
Gönlünden umutsuz bir anı siliniyor.
Geçmişinde ağlıyor vefasız bir gül;
unutmuş bülbülü, çağırmıyor.
Ellerimde,
sesini duyamadığım harflerin ağırlığı,
düştükçe içime, yankılanıyor sessiz çığlıklar.
Gece sussa da...
Benim içimde bağırıyor kelimeler.
Gençlik geçer, ansızın esen bir rüzgâr gibi,
Gözlerinde ışıltı vardır, ellerinde bitmeyen bir heves.
En taze düşlerini giyinir sabahları,
İnce bir dokunuşla sevdalar girer kalplerine sessizce.
Sokaklar parlar, ayakları ritim tutar,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!