Alpay Murat OĞUZCAN’a
silinmiş bir hafızayı kuşatan sesler
ilkin ardından su dökülmeden uğurlanan
/beyazlar içinde baba getirir akla,
sonra bir cibinlik dolusu sıtmalı hüzün...
solmuş siyah beyaz fotoğraflar renklenir;
harnup gölgesi bile kesmez ırgat kadınlarının yorgunluğunu,
sarı sıcak ağıtlar avuçlarında, toprağa vurur isyanını dullar.
insan geçmişinde bulamayınca umduğunu
şahmaran oluyor eskitilmiş yıllar
çocukluğa bile dönülmüyor büsbütün.
yanık bir kokuya içlenir gibi
-mesela reyhan-
usul usul bir çocukluk kabahati anlat bana,
şöyle gözyaşlarımıza yara bandı olsun,
bir ırmakta boylar olsun,
mutfaktan aş çalar olsun,
kınalı serçeler yaşar olsun,
gövdesine not düşülmüş koca bir okaliptüs olsun.
bu kirli gökkuşağı midemi bulandırmadan,
bütün suçumuzu yıldızlara satmadan,
ergen çağımız tren raylarına uzanmadan
usul usul bir çocukluk kabahati anlat bana.
susturuyor biliyorum
bu koku/
bu tren sesleri/
bu yıldızlar…
susturuyor biliyorum
çünkü tereddüt ediyor yetimlere aşık olurken kızlar!
ve yine bilirim turunç dalından çelik çomak
her kadına şiir yazmak olmaz!
gel gör ki
hüzünlü siyah beyaz çocukluklar
mutluluğa firar için/
ucunun nereye çıkacağı meçhul tüneller kazıyor.
sıkıştırıyor bıyığımızı dişimiz bir gölgede,
akşam olmuş, yıldızlar kabahatli çocuklar gibi susuyor.
reyhanların ekildiği dibi delik kazanlar yok
bahçemiz gayrı beton.
şehri; fenalaşanlara koşturulan limon kolonyası kaplıyor,
haklısın bu çocukluk kabahati hiçbir mutluluğa sığmıyor.
Kayıt Tarihi : 11.5.2010 02:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)