Bir vakitler bir derviş gider tıraş olmaya,
Vur berber efendi, der; usturayı kafaya.
Usturayı yavaşça yürütür kafasında,
Kesilen saçlarını siler her defasında!
Tıraşının yarısı henüz olmuşken tamam,
Birden kapı açılır berber edemez devam!
Mahallenin dayısı hışımla gürleyerek,
Atıyor havasını, sesiyle birleyerek!
Kaldırmaya çalışır bir kolundan tutarak,
Kazınmış tarafına bir de tokat atarak!
Halk bakalım sen kabak, bizde tıraş olalım,
Aklanalım şöyle bir, havamızı bulalım!
Hayır, olmaz demeden usulca kalkar ordan,
Kırarsa kul kalbini o yüzden korkar nardan!
Fakat kabadayının sözleri devam eder,
Kabak beri, kabak gel; böylece uzar gider!
Derviş ise Hak deyip, dövene elsiz olur,
Yaradan’a meyledip, sövene dilsiz olur!
Halktan gelen her şeyi Hak’tan diye bilirmiş,
Sabredip, öfkesinin üstesinden gelirmiş!
Sürekli alay eder, demez ki nolur, nolmaz?
Tıraş bitene kadar, konuşur dili durmaz!
Nihayet tıraş biter ve “dayı” çıkar yola,
Fark etmez arabayı bakarken sağa, sola!
Kontrolden çıkan araç üzerine gelerek,
Feci halde öldürür, onu sürükleyerek!
Her şeyi gören berber hemen dervişe döner,
Biraz ağır değil mi? Olmadı böyle hüner!
Düşünceli şekilde çaresiz cevap verir,
Ben ki ne desem de olanı Mevla’m bilir!
Görmeseydim bunları zaten çoktan gitmiştim,
Vallahi gücenmedim, hakkım helal etmiştim!
Gel gör ki, kabağın da vardır elbet sahibi,
O gücenmiş olmalı! Bizler olduk şahidi!
İşte böyle Şahan’ım “kabağın” hikâyesi,
Hakk’a teslim olanın, olmuyor kinayesi!
Kayıt Tarihi : 11.6.2013 01:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!