Jeton Şiiri - Abdullah Konuksever

Abdullah Konuksever
143

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Jeton

Bozova İç Anadolu bölgesinde bulunan 3000 nüfuslu küçük bir kasaba. Bu kasaba 5 yıl önce belediyelik olmuş ve belediye başkanlığına ilk Ali Cavuşoğlu seçilmişti. İkinci seçimde Ali Cavuşoğlu yine adaydı. İkinci kez seçilmesi kesin gözüyle bakıldığından, geçen haftaya kadar kimse rakip olarak karşısına çıkmamıştı. Başkan, sevilen ve sayılan biri ve çok zengin ve köklü bir aileden olduğu için kimse kendisine rakip olmak istemiyor. Başka bir neden ise, başkanın dürüst, çalışkan ve okumuş biri olmasıyla reisliğe en layık kişi olarak görülüyor çünkü belediyeye çok hizmeti olmuştu.

Bir kaç yalın ayağın gazına gelip kasabanın Hekim’i de adaylığını açıklamıştı. Hekim, başkan kadar itibarlı, zengin veya çevresi geniş biri değil ama Güdük’lerin desteğiyle başkanlık yarışına katılmıştı. Hekim, hızla seçim propagandasına başlamış, kasabanın ileri gelenlerini teker teker ziyaret edip oy istiyordu. Seçilebilmesi için çok çalışmalıydı çünkü başkanda bulunan avantajların hiç biri kendisinde yok. İğneyle kuyu kazarcasına başkan olacaktı, başka yolu yoktu! Bayağı oy sözü aldığından keyfi yerindeydi. Hatta başkanlık hayallerini bile görmeye başladı.

Başkan seçilince doktorluk yaptığı yıllardan daha fazla hatırı sayılacaktı. Geleni, gideni, arayıp soranı, bir şeyler isteyeni hatta yalvarıp yakaranı eksik olmayacaktı. Büyük şehirlerde büyük insanlarla önemli toplantılara katılacaktı. Lakabı bile değişecekti; insanlar kendine Hekim değil Başkan diyeceklerdi. Gerçi, hekimlikten gocunmuyordu ama başkan olarak anılmak daha çok itibar sağlayacaktı. Başkanlığın hayali bile güzeldi: “bu işin bir de tamamen duygusal yönü var… Başta, yıllardır bindiğim külüstür arabadan kurtulurum, ne de olsa gıcır gıcır bir makam arabam olacak artık. Hem çevreme de faydam dokunur, damadımı işe aldırıp makam şoförlüğüne atarım. Murat hem para kazanır hem de bir baltaya sap olur. Bu sayede kızım rahat yüzü görür. Kerata Selim’i de belediyenin bir köşesine sıkıştırırım...” Yaşar bir anda irkildi, Güdüklerin çoban karşısındaydı:

- Sayın başkanıııım! Nasılsınıııııııız! ?

- Ne bağırıyorsun be, sağır değiliz ya! Gerçi sen dağ başında zannetmişindir kendini…

-Özür dilerim, başkanım! Çobanım işte, sizin gibi okumuş biri değilim, nasıl konuşulacağını falan pek bilmem… Başkanım…

-Evet? !

- Seçildikten sonra makamınıza çıkamayız, hali hazır karşılaşmışken diyorum ki, bizim meraya kuyu çıkartsanız… Her zaman koyunları kasabaya getirmek zor oluyor. Hayvanları merada otlatır, orada da sularım….

-Haddini bil bre çoban, senden akıl alacak değilim! İşin ne, koyunları kasabayı getir sula! Meraya kuyu çıkarttıracakmışım, lafa da bak!

-Oo Hekimim, şimdiden havalara girmişsin, bir gören de başkan zannedecek!

-Hadi işine, hadiii!

Hekim söylenerek evine gitti.

*

-Bey, canın sıkkın? !

-Güdüklerin çoban moralimi bozdu! Güya benimle dalga geçiyor…

-Bey, sen bu işe kendini çok kaptırdın… Sana bir yorgunluk kahvesi yapayım, hem kahve içer, hem de başkanlığı konuşuruz.

-Kahve yap ama beni vaz geçirmek için boşuna uğraşma! Karışma benim işime!

Hekim, kahveyi beklerken: “Nerden nereye? ” diye düşünmeye başladı: “30 yıl önce köyde ne yol, ne elektrik, ne okul vardı. Sağlık ocağı ise hiç yoktu. O günler hem Bozova hem de civar köylerin doktoruydum. Okulunu okumamıştım ama yanında askerlik yaptığım doktor binbaşı Aydın Kutlu’dan neler öğrenmiştim neler! Hemşerisi olduğum için beni çok severdi. O zamanlar cin gibiydim; her şeyi merak edip sorardım. Anlatılanları da çabucak öğrenirdim. Bu yönümü sevdiğinden bana çok yardım etmişti. Neydi o günler bee! Askerden geldikten sonra hemen doktorluk yapmaya başlamıştım. Doktorluğum sayesinde Pakize ile evlendim, yoksa benim gibi çulsuzun birine kim kız verirdi? Aah! Ah! Ne kadar çok hasta tedavi ettim, sayısı bile belli değil. Şehre gidemeyen garibanlar veya ucuz yoldan tedavi olmak isteyenler hep bana gelirlerdi. Gerçi beş on kişi sakat kaldı ama o kadar hata kadı kızında da olur zaten….. Sağ olsun binbaşım, iyi ki doktorluğu bana öğretti yoksa ya çiftçi ya da çoban olacaktım. Hekimlik sayesinde yıllarca çok para kazandım, hiç yokluk veya darlık yüzü görmedik. Üstelik çevrenin kalbur üstü kişilerinden sayıldım; bütün düğünlere, ziyafetlere davet edilir hem de baş köşede otururdum.” O şaşaalı günleri düşünürken hanımının içeri girdiğini bile fark etmedi.

-Yaşar, yine dalmışsın!

-Yok dalmadım, biraz yorgunum…

-Bu kadar kendini nasıl kaptırdın, halen anlamadım. Seçilemeyeceğin halde neden bu kadar koşturuyorsun ki?

-Kim demiş seçilemeyeceğimi? Güdüklerin Sefer şeref sözü verdi, mutlaka seçilirim!

-Ah Yaşar ah! Şu Güdüklere inanıyorsun ya, ne deyim ben sana! Hırsızlık, yalancılık, ara tutuşturuculuk, asalaklık... hepsi onlarda! Adamlarda şeref yok ki, şeref sözü versinler. Bir dakika, asalaklık dedim de aklıma geldi…

- Yine ne geldi aklına?

-Seni kimler pohpohlayıp başkanlığa aday etti, bir düşün sene! ? Kahveci Mehmet, kara berber bir de kel Bayram. Bunların hepsi de Sefer’in adamı; biri kayını, biri eniştesi biri de iyi arkadaşı. Tabi ya, bu işte bir bit yeniği olduğunu anlamalıydım.

-Pakize, neymiş bu bit yeniği!

-Başkanın karşısına kimse rakip çıkmayınca seni ortaya sürdüler, seni çok sevdiklerinde mi zannettin yoksa? Daha geçen gün selamını almadı diye içerleyen sen değil miydin? Tabi ya, ortalık kızışsın, Güdükler de bu arada üç beş kuruş sebeplensinler! Hadi yalan de! Sefer’in adamlarıyla şehre gidip zıkkımlandığını da biliyorum!

-Pakize, elinin hamuruyla işime karışma! Kesin oy sözü aldım ben. Hem kazın geleceği yerden tavuk esirgenmez, bir kaç kuruş harcanacak elbette!

-Bir dakika, bir dakikaa! Güdüklerde elbette kazın geleceği yerden tavuğu esirgemezler. Gerçi onlarda tavuk yok ama, hem senin tavuğunu hem de kazını yer bunlar! Tamam da sen de kaz yok ki! Güdükler seni neden bu kadar desteklesinler? Senin üç beş kuruşunla falan doymazlar…. Bu adamların geniş karnı senin üç beş kuruşunla doymaz, aklını başına topla! Bu işte başka başka işler de vardır… Ben en iyisi Güdüklerin dedikoducuyu bir konuşturayım…. Sen biraz dinlen, ben işin aslını öğrenir gelirim….

-Pakize, destek olmadığın gibi çok iyi köstek oluyorsun! Git bakalım, neler öğreneceksen?

Yaşar, aslında daha hanımı kapıdan çıkmadan düşünmeye başladı: “yahu Sefer durduk yerde beni neden bu kadar destekliyor? Galiba Pakize haklı, adam daha geçenlerde selamımı bile almaya tenezzül etmiyordu … Üç beş kuruşumla doymayacağına göre, bu kadar peşimden koşması boşuna değildir! Şimdi anladım, vay akılsız başım benim…“

Sonunda Yaşarın jetonu düştü, çok yorgun olmasına rağmen hızla evden çıkıp gitti.

*
-Yaşar, nereden geliyorsun böyle?

-Belediyeden geliyorum, adaylıktan çekildim.

-Nee? ! Adaylıktan mı çekildin? Peki, nerden çıktı aniden vaz geçme fikri?

-Sen gittikten sonra düşündüm, sonunda benim çok köseli jeton düştü. Neler öğrendin bilmem ama bırak tahmin edeyim. Sefer, başkan ile akraba olmasına rağmen belediyenin maddi imkanlarından hiç istifade edemedi. Başkan, akıllı ve iradeli biri olduğu için kimseye belediyeyi sömürtmedi. Güdükler, devleti sögüçleyebilmek için beni seçtirip en az dört yıl güzel güzel geçineceklerdi. Yolsuzluklar ortaya çıkınca devlet benden hesap soracaktı çünkü her şeyin altında benim imzam olacaktı…

-İyi tahmin etmişsin, Güdüklerin gelininin anlattığı ile neredeyse aynı. Neyse, hepimize geçmiş olsun.

-Yahu hanım, keşke işin başında seninle istişare yapsaydım…..

Abdullah Konuksever
Kayıt Tarihi : 2.6.2010 20:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Abdullah Konuksever