Sığmaz taşardı coşku..
Biraz buradan, biraz şuradan toplardık
heybemize..
Heyecanlı düşlerle dolup taşardı, çocuk sevmelerinin saflığı..
Ateş böceklerini görmek için sabahlardik bol yıldızlı köy damlarında..
Hani bir de yıldızları paylaşırdık ya,
Şimdi bu kentin her sokak lambası gözlerin olur..
Baktığım her manzara, her kalabalık, hissettiğim her yalnızlık, gökyüzü, o sarmaşıklı sokak,
sokağa bakan küçük pencere,
seyyar satıcıların yankılı sesi, çocuk sesleri.. Aslında her cümle, her satır, her şarkı ellerin olur ellerimde..
Güzellik içten bir gülüştür..
Ellerini açsa kırlangıçlar gelip yuvalanacak avucuna ; öyle merhametli..
Gözleri, derya deniz..
Kıyısında oturmuş seyirdeyim dünyanın en güzel resmini...
(Yeğenim eylüle ve asmine iki can parçası iki sevilesi masum yürek)
Ve kapandı ardı ardına kentin tüm kapıları..
Önce ışıklar şehri, sonra yıldızlar geceyi terkettiler.
Sen gidince nehirler kurudu,
dağlar kardelenlere küstü,
gökyüzü konuşmuyor artık kuşlarla..
Sen gittikten sonra, pencereler bana küstü..
Ilık bir meltem esiyor içimdeki savaşların ortasindan..
Doğruluyor düştüğü yerden utanarak ölüler..
Ölüler utanıyor öldüğüne,
neden öldüğünü bilmeden..
Upuzun bir öykü, kısacık bir yaşam
sineye çektim yine hüzünleri..
Kalypsonun Odysseusu,
sevdiği adamı kırık bir kalp ile uğurlaması gibi..
Bir adada yalnız bir kelebek olmak gibi
yalnızlığa mı yanalım, ömrün kısalığına mı..?
İçimde bir dünya güneş çok uzakta, ay karanlık..
Yokluğun zemheri, ben çıplak ve kimsesiz
yıkık dökük bir kentin duvarlarına gömüyorum bakışlarımı;
deniz çok uzakta,
yakamoz kararsız bir çizgi..
Korkutuyor ıssızlık..
Yaşamdır işte, rüzgara rağmen çiçek açıyor
Geceye inat güneş doğuyor..
Umutsuz kalkan gemileri başka bir liman bekliyor
Martılar yönünü şaşırıyor bir parça ekmek için
Yaşamdır işte, gidiyorum diyor insan, gidiyor
ama göç etmiyor..
Hücrelerime bir çığ düşüyor,
hükmünü çığlığa bırakıyor düşünce..
Ardına bakmadan, durak tanımadan geçen otobüsler,
nice hüzünler taşıyor bir bilsen..
Basamakları sokağın, sevgililerin adımlarını sayıyor
Yürüdüm ne kadar gitmem gerekiyorsa gittim,
şehirler gezdim, köyler, kasabalar..
Hiç tanımadığım insanların gözyaşlarına dokundu avuç içlerim
Bir kırlangıçtan incelik gördüm, kuğu ile dans ettim.
Hüznü içtim bakır tasta Mezopotamya'nın orta yerinde, bir köy kahvehanesinde..
Bir derviş gördüm yıldızlara dokunuyordu, bir deli çırılçıplak uzanmış kendisi ile konuşuyordu bilgece..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!