İZ
Barut kokusu doluyor ciğerlerime,
Andıkça çocukluğumu…
Yağlı urgan misali, beyaz yakamın kestiği boynumu,
Alıştırmaya çalışıyorlar sanki şimdiden
_ “ Yönetmeye”...
Okul sıralarında başladı baş kaldırışım
Hayatı, coğrafya kitaplarında öğrenmedim
Nerde başlıyor ve nerde bitiyor sınırları yurdumun
Ki ben hala öğrenemedim,
Kalleşlik, hainlik hangi bölgemize düşüyor
Türkçe derslerinin boş geçtiği saatlerde
Ağabeylerimizin okul duvarlarımıza yazdığı
Yasak yazıları silerken öğrendim alfabeyi
Hecelemeden telaffuz ettiğim ilk cümle
_ “Özgürlük istiyoruz”.
Barut kokusu doluyor ciğerlerime,
Andıkça çocukluğumu…
Teneffüs saatlerinde azığımı bölüştüğüm arkadaşımın
Nerden bilirdim bir gün bu vatanı bölmeye çalışacağını
Ayırt edemezdik, bizler aynı toprağın fideleriydik.
Gün son bulduğunda okul bahçemizde
Elimizden tutacak bir toplum polisi mutlaka olurdu.
Yasaktı koşup oynamak, susmaktı bize düşen
Sadece geceleri ışıklarımızı söndürmekle yetinirdik
Kardeşin kardeşi kırdığı sokaklarda
Sabahları fazla mesai yapardı
Dökülen ağıtları temizlemek için çöpçüler
O günlere denk gelir,
Karanlıktan ve temizlik işçilerinden nefret edişim.
Barut kokusu doluyor ciğerlerime,
Andıkça çocukluğumu…
Evlerde kitap okumayı men ettiklerinde
Bodrum katında okudum ilk romanımı
Düşünmek serbest, konuşmanın suç olduğu yıllardı
Her hanenin arka bahçesinde bir hazine yatardı
Zaman zaman göğe ulaşırdı basılı tarihimizin harfleri
Kızıl alevlere karışırdı çıtırdayarak geleceğimiz.
İşte o yıllara denk gelir susturulamayışımız.
Düşse de bileklerimize demir halkaların gölgesi
Birilerinin sesi yükselmeliydi
Ve o birileri biz olmalıydık.
Barut kokusu doluyor ciğerlerime,
Düşündükçe istikbalimizi…
İntihar yılları bitti denilse de, ağır sancılı
Toprağa vakitsiz teslim ettik binlerce canı
Kara bir leke tarihimizde, darbe kalıntıları
Hala şakaklarımda geçmişin namlu yarası
Oysaki yetim çocukların hala sızlar sol yanı
Büyümüşüz, mezar taşlarını basarken bağrımıza
Pusu kurduk ihanete, alnının ortasından vurduk riyakârlığı
Ayazda tutuğumuz nöbet saatleri son bulduğunda
Anladık ki, dost yanında, eşkıya dağda değilmiş…
Özgürlüğün bedeli ağır,
Kırılan prangaların izi bakiymiş…
Ezelden beri bize yanlış öğretmişler dört mevsim yaşanmıyormuş bizim şehrimizde, bildim bileli kalem tutan ellerde hep buzlar asılı, aklından geçen düştü mü dile asma kilitler vuruldu yüreklere. Adalete geçirdiğimiz tırnaklarımız öfkeli, yürüdüğümüz yollar hep dikenli. Çıplak ayaklarımızda derin darbe izleri tuz basa basa öğrendik, öğrettiler yaralarımızla yaşamayı. Tan şafağa dönmeden başlıyor her şey yine yeniden, baş koyduğumuz davamız yağlı urganımız, öpüp başımıza koyduğumuz kitaplarımız zindanımız olmuş. Ölmek var dönmek yok demiştik, bir ben birde gölgem, arkamda binlerce dönmüş, benim için ölmüş mühürlü sesler. Yinede susturulamıyoruz dört mevsimi kış yaşadığımız bu şehirde yasal sayılmayacak yasalara yasaklıyız ve bizler yinede bu vatan için yaşayanlardanız.
Kayıt Tarihi : 30.11.2007 21:35:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Neşe Ustaosmanoğlu](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/11/30/iz-92.jpg)
Andıkça çocukluğumu…
Teneffüs saatlerinde azığımı bölüştüğüm arkadaşımın
Nerden bilirdim bir gün bu vatanı bölmeye çalışacağını
harika müsadenizle antolojimde...
Yaşanacak Mutluluklar Senin Olsun
TÜM YORUMLAR (14)