İz Şiiri - Ayşe Nur Takak

Ayşe Nur Takak
1

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

İz

Uyandı. Masanın üstündeki saate baktı. 04:40. Derin bir nefes verdi. Kan ter içinde kalmıştı yine. Rüyalar yakasını bırakmıyordu. Yine aynı rüya, yine gülümseyen bir yüz vardı karşısında. Kalktı. Mutfağa gitti. Önce biraz pencereden dışarıyı izledi. Yanan sokak lambalarına baktı. İçindeki acı hafiflesin diye biraz nefes alabilmek için pencereyi araladı. Nefes aldı. Ciğerlerine hava doldu ama içindeki acıyı hafifletmedi. Bir sigara yaktı. Normalde çok sigara içmezdi. Işıkları izleyerek içti. Odasına döndü sigarası bitince. Baktı uykusu gelmiyor geçti masa başına. Eline bir kağıt bir kalem aldı. Masa lambasının loş ışığı altında başladı yazmaya.
“Hayat, upuzun bir yol ve bu yolda seninle beraber yürümemiz bu hayatın bana bir göz kırpması.”
Üç ay öncesine gitti. İlk başa, yolculuğun başlangıcına. Onun fotoğrafını ilk gördüğü ana. O anda hissettiği şeyi tam şuan da da hissetti. Göğüs kafesinin tam ortasında beliriyordu. Bir an da heyecan duygusu kapladı bedenini. İçinden dedi ki “burada bir şey var.” Arkadaşına baktı gelen maillerini kontrol ediyordu o, onun yaşadıklarından bir haber.

O gece arkadaşlarıyla balkonda otururken gökyüzünü izleyip durdu gülümseyerek. Ne çok severdi şu gökyüzünü çocukluğundan beri. Seslendi birisi duymadı. Bir daha seslendiler evet şimdi döndü onlara. Durmadan gülümsüyordu aptalca. İçinde çok büyük bir merak duygusu vardı. Ertesi sabah erkenden uyandı. Kasım ayı ilk defa bu kadar güzel geldi gözüne, ruhuna.

Sonra ertesi günün akşamına doğru konuşmaya başladılar. Yıllardır onu arıyormuşta bulmuş gibi. Bulmuşta kavuşmuş gibi. Sohbet bir süre ilerledi çiçeklerle ve gülücüklerle. Bu tanıdıklık hissi nereden geliyordu. Ona liseden beri çok sevdiği bir dizinin fotoğraflarını atmıştı. Konuştular. İçi kıpır kıpır. Kalbini ilk defa böyle atarken görüyor. Ertesi gün tekrardan konuştular. Hikayelerinden bahsetti. Onun kullandığı o komik efekti kullanmaya başladı. Otururken arkadaşlarına dahi yapıyor gülüyordu. Konuşuyorlardı hep her an. Kedisi Venüs’ün fotoğraflarını attı. Aralıksız konuşuyorlardı. Ertesi gün sabah oldu. Bugün ilk defa yüz yüze görüşeceklerdi. Erken çıktı işten. O kadar heyecanlıydı ki. Çıkıyordu asansörden ama kalbi çok hızlı çarpıyordu. Bu korku değildi aksine bu bambaşka bir histi. Geldi. Zili çaldı. Kapıyı açtı. Karşısında o vardı. Merhaba dedi ona merhabaa.
İki saniye kadar ona baktı. İçeri geçti. İçeriyi yürüyordu. İlk defa gelmemiş gibi onun önünden yürüyordu. Etrafa baktı. Resmen geziyordu. O da arkasından geliyordu. Niye bu kadar çok evinde hissediyordu kendini? Çok aşırı garipti. Bu kadar heyecanlıyken aynı zamanda nasıl bu kadar huzurluydu? Oturdular. Sohbet ettiler. İçerideki arkadaşıyla tanıştı. Ama nasıl heyecanlı. Kahve içer misin dedi. O an çiçek saksısındaki suyu uzatsa bile içebilirdi. Evet dedi. Sohbet ettiler. Bir an ona daldı. Erken fark etti toparladı. Ne kadar güzel anlatıyordu bir şeyleri. Koltukta gömüldüğünü sonra farketti. Onu bu şekilde konuşurken saatlerce izleyebilirdi. Gözünü bile kırpmazdı.Sohbet sürdü. Sonra eve döndü. Eve geldiğinde çok afallamıştı. O aptal aşıklardan olmuştu. Günler geçti. Artık aralıksız konuşmaya başladılar.
Bir gün konuşurlarken iki tane fotoğraf mesajı geldi. Hemen altında da yanlış yolladım mesajı. Fotoğraflarını ekran görüntüsü alıp arkadaşına atacakken ona atmış. Sonradan öğrendi. Tam o sırada bir toplantıdaydı. Mesajını görmüş ama açamamıştı. Toplantı bitti ve hemen yazdı ona göremediğini cevap vermedi öğrendi ki kendi fotoğraflarıymış. Konuşuyorlardı her an her saniye. Görüştüler. Oturdular kahve içtiler. Arkadaşlarını bırakıp ona koşmuştu. Kahve içerken o konuşuyor o da izliyordu. İçinden şunu geçirdi. Aşık oluyorum. Ellerini masanın altına aldı titrediğini farketti çünkü. Anlatıyordu. O kadar güzel anlatıyordu ki o an sadece ona odaklandı çevredeki sesleri duymuyordu bile. Bir an gözlerine dalıp gittiğini farketti. O an bir silkelendi. Kendine gelmeliydi. Eve döndüğünde arkadaşları bekliyordu. Kimseye bir şey anlatmadı fakat fena tutulmuştu. Hatta onun arkadaş kelimesini yanlış anlamıştı ama sonradan konu açıklığa kavuştu. Fena halde aşık olduğunu farketti. İlk defa böyle bir şey yaşıyordu. İlk defa bu kadar derin hissediyordu. Yine görüştüler. Eve döndüğünde arabadan inerken karton kahve bardaklarını alıp odasındaki çekmeceye gülerek koydu. Ertesi gün araçta beklerken elinde bir şeyle gelirken gördü onu. Onu izlemeyi çok seviyordu. Onu izlerken çevredeki bütün insanlar bir anda kararıyordu simsiyah. O beliriyordu karanlığın içerisinden rengarenk. Gülümseyerek onu izliyordu ama elindeki neydi. Geldi. Birisi bir çiçek bırakmış adıma içine de seni seviyorum diye not bırakmış. Bir anda daldırdı elini çiçeklerin arasındaki nota. Yanlışlıkla arabanın gaz pedalina bastı sonuna kadar. O an kahkaha atmaya başladı. Sana almıştım şaka yaptım. İçi ferahladı nefes aldı. Çok korkmuştu. Güldüler eğlendiler gün bitti eve döndü aptalca gülümsüyordu. İçinden yeni bir kalp yeni bir başlangıç yeni bir dünya şarkısı çalıyordu. Hoşgeldin dedi ona. Gayet hoş bulmuştu. Onu görmek dört mevsimi aynı anda yaşamak gibi hissettiriyordu. Güldüğünde gözleri kısılıyordu en çokta bunu seviyordu. Onun o gözlerini, kirpiklerini saatlerce izleyebilirdi. Sonrasında bir gün izlemişti de saatlerce..
Birbirlerini arkadaşlarına anlatıyorlardı. Arkadaşlarıyla tanışıyordu. Kendi arkadaşlarıyla da tanıştırmak istiyordu. Farklı şehirlerdeki arkadaşlarına ziyarete gitme fikirlerini kuruyorlardı. Hepsini gerçekleştireceklerdi. Kahvelerini alıp, arabaya atlayıp arkadaşlarına gitmek…
O akşam arkadaşlarıyla yemeğe gitti. Yemekten dönüş yolculuğunda hayatında ilk defa bu denli açık ve uzun uzun mesajlar yazdı bilerek. Sevgisini ilk defa bu denli açık dile getirdi. Onu arkadaşlarının yanında gülümsetti. Arkadaşlarını, ailesini, ablasının ismindeki harf düşürümünü ve değişimini, solak oluşunu. Kendi ailesini anlatıyordu ona, yeğeni ve yanaklarını. Onunla konuşmak dünyanın en güzel hissi olabilirdi. Görüşüyorlar ve vakit ne çabuk geçiyor anlamıyordu. Onunla gittiği o tepedeki kafeden izliyordu doğduğu ilçeyi. Ne güzel geliyordu gözüne.
Gözlerinin güzelliğinden bahsetmişti. Bunu daha önce söylemişlerdi ama onun söylemesi onu çok daha sevindirdi. O gözler bir tek onu görmek ona bakmak istiyordu.
Ertesi gün çalışıyordu ve hastaydı.ona hemen yemek göndermeliydi ki halsiz kalmasın. Aklı ondaydı hep. Gün içerisinde de özlüyor, özlediğini belirten mesajlar atıyor ve alıyordu. Dünyanın en mutlu insanıydı. Yeryüzünde daha mutlu bir insan olamazdı. Artık hep birarada olmayı düşünüyor ve hedefliyordu. Beraber yaşamayı. Bunun için ne gerekiyorsa yapacaktı. Hatta ona bunu dile getirdi ve olumlu cevap alındı. İşte şimdi daha da hızlandırmalıydı bu durumu. Çabalayacaktı ve bir gün ona bunu mümkün kıldığında sürpriz yapacaktı.
Ertesi gün bir yanlış anlaşılma oldu ve onun ağladığını öğrendi. Kalabalık bir ortamdaydı ama hiç bir şey umrunda değildi. Arabaya atlayıp yanına gelmişti. Onun ağlamasına izin veremezdi ona koştu gelinceye kadar da çok üzüldü. Bir mesaj almıştı. İçi içini yedi. Çok istiyordu. Cevap verdi. Aşağıya inmesini bekledi. Aradı arayarak söyledi. Gel gezelim dedi. İstemeyerek dedi. Sonra mesajları sildiğini gördü. Arabadan çıktı. Ona gidiyordu yukarıya. Sonra döndü yoldan. Arabaya tekrar bindi. O yarı yoldan döndüğünü görmedi. Oda geldi. Hemen elini tuttu. Bu eli ne olursa olsun, karşısına ne zorluk çıkarsa çıksın, ne ile mücadele etmesi gerekirse gereksin bırakmayacaktı. Ona kendisinden önce yaşadığı bütün her şeyi unutturacaktı. Ona çiçek açtıracaktı. Gerekirse bütün dünyayı karşısına alacaktı. Bir daha hiç ağlama, üzülme durumu olmayacağına ve hep gülecekleri konusunda birbirlerine söz verdiler. Gün bitmişti. Onun gidişini izledi arkasından. İçeri girinceye kadar izledi. Arkasından gitmek istedi. Ona sarılarak uyumak istedi. Kokusunu içine çekmek istedi. Saçlarında parmaklarını gezdirmek istedi. Yüzünü milim milim izlemek istedi. Her çizgisini. Kirpiklerini saymak istedi. Kapıdan girdiğini gördü. Arkadaşları onu bekliyordu yukarıda, gitmesindi şimdi. Eve geldi.
Gülüyorlardı, her şeyi konuşuyorlardı. Komik olaylar yaşıyorlardı. En çokta attığı mesajı iletilmedi sanıp görmesine çok gülüyordu o akşam. Dört mevsimi aynı anda yaşıyordu ona karşı. Duygularını tutamıyordu. Ona gelmek dünyanın en güzel şeyiydi. Günler geçiyor ve o dünyanın en mutlu insanıydı.
İşyerinde toplantıda gülümserken buluyordu kendini. Personeller ona bir şey danışırken, yemek yerken, atmde para çekerken, araba kullanırken, basketbol oynarken, arkadaşlarıyla otururken, yürürken, kahve içerken, insanların arasında gülümsüyordu. Gökyüzünün fotoğraflarını çekip devamlı ona atıyordu. Çünkü o hep aşık olduğu hayranlıkla izlediği gökyüzü olmuştu.
Bir gün fotoğraflarını birleştirdiği bir resim atmıştı ona. O an farketti hiç fotoğrafları yoktu. İçinden yarın hemen bir fotoğrafları olsun istedi. O sürpriz fotoğrafa günlerce haftalarca baktı. Bir ara duvar kağıdı yaptı. Bir gün konuşurlarken ona şöyle demişti:
Bir ev düşün sıcacık. Kapıyı kapatınca her şey dışarıda kalıyor. O kadar huzurlu ki. Ne zaman bu evi hayal etsem koltuğun diğer ucunda sen varsın. Oda keşke umarım böyle günlerimiz olur demişti. Olacak söz verelim mi seni seviyorum. Bende seni seviyorum tutmak içinse olur demişti. İkimiz de tutucaz bu sözü.
Anlaştık o zaman. Bir kedimiz olacak değil mi evimizde. Evet üzgünüm benim kedim biraz geçimsiz. Olsun anlaştık.
Gözlerinden önündeki kağıda yaşlar aktığını fark etti özellikle bu konuşmayı hatırlayınca. Yine aynı sızı aynı yerde belli etti kendini. Midesine kramp girdi yine. Mutfağa gidip bir su alıp geldi kendine. Suyu yudumlarken köşede gitarının yanındaki sarı çiçek gözüne takıldı. Tekrar başladı yazmaya. Çocuk esirgeme kurumuna ziyarete gittiği günü anlattı ona. Hayallerinden bahsetti. Bir ev, bir çocuk, bir kedi, bir sevgili ve arkadaşlar… çocuk bölümünden emin olamayarak evrene gönderdiler mesajı. Kedileriyle alıştırma yapılır mıydı? Gülümsedi.
Günler geçiyordu, çok güzel. Çok şaşkınım nerden çıktın sen demişti. Evrenin onu karşısına çıkarmasından, onun kendisi için bir mükafaat olduğundan bahsetti. Arkadaşlarına bundan bahsettiğini söyledi. Birbirlerini ne kadar çok sevdiklerinden bahsettiler. Ertesi gün araçta dönerken yolda annesiyle tanışmak ister misin demişti. Hemen tabii olur dedi. O an yaşadığı mutluluğu tarif edemezdi. Bu sabah uyandığında çok heyecanlıydı. Hayatında ilk defa birine bu kadar yoğun duygular hissediyordu. O evi gibi hissettiriyordu. Yoğun bir gündü. Günün, mesainin hemen bitmesini istiyordu. Hemen ona gitmek istiyordu. Evindeymiş gibi hissediyordu buraya geldiğinde. Bu his içinde ilk defa tattığı bir histi. Bir kişi olmuştu öncesinde hayatında. Üniversitedeydi. O da sevgilisi olmamıştı. Arkadaştılar. İki yıllık bir arkadaşlıktı. Ondan hoşlanmıştı ama ona bunu hiç dememişti. Açılmamıştı. Ne el ele tutuşmuştu onunla, ne de böylesine dokunmuştu ona. Ama o bunu bilmiyordu. Hayatındaki ilk sevgilisi olduğunu, bu denli birliktelik yaşadığı ilk kişi olduğunu bilmiyordu. Ancak ona öncesinde bir sevgilisi olduğunu söylemişti bu durum için çünkü karşısında çok çömez görünecekti. Bu tamamen farklıydı. Konuşuyorlardı. Sohbet ediyorlardı. O an onu yanında izlerken ben bu insanla her şeye varım dedi. Evet bu dedi. Tanrı’ya ilk defa orada teşekkür etti. Bilmiyordu ama hayatındaki sevgili anlamında ki ilk kişiydi. Daha önce böyle bir şey yaşamamıştı. Onun verdiği bir heyecan ve duygu yoğunluğu vardı. Ve ona inanılmaz aşık olmanın verdiği durum. Ona o kadar aşıktı ki onu o kadar çok seviyordu ki heyecanlanıyordu, bir sürü duygu yaşıyordu ona karşı. Hangi yıldızlardan birbirlerine düşmüşlerdi böyle?
Ona geldi. Ona gelmek içini ısıtıyordu. Kalbini hızlandırıyordu. İçini ferahlatıyordu. Sakinliğine sakinlik katıyordu. Kuş sesleri kaplıyordu içini.
Akşam oldu, ona geldi…
Hiç gitmek istemeyerek ertesi gün işe gitti. Devamlı gülümsüyordu. Gökyüzü ne kadar güzel görünüyordu. Hayatta olmak ne kadar güzel şeydi. Midesindeki kelebekleri çıkarıp tek tek öpmek istiyordu. Günler o kadar güzel geçiyordu ki. Hayat çok güzeldi. Arkadaşlarına ondan bahsediyordu. İstanbul’daki çocukluk arkadaşına her şeyi anlatmış ve çok sevinmişti onun adına. Hep konuşurlardı. Her an. Hayallerinden bahsettiler tekrar. Birlikte bir yaşam kurmaktan. Beraber yemek yapmaktan. İşten gelince birbirlerini görmeyi. Her yeri gezmeyi, bütün hayatı paylaşmayı. Günler geçiyordu, çok güzel geçiyordu. Huzur dolu geçiyordu. Gelecek planlarına onu da dahil ediyordu. Ne plan yapsa hemen onu düşünüyordu. Yaz ayı için gezilecek yerler listesi yapmaya başlamıştı bile. Arkadaşlarıyla tanışıp, tanıştırıp güzel anlar paylaşmak istiyordu. Ne güzel bir pazardı böyle. Kalktı müzik açtı. Mutfakta başkası dans etmeye. Kahvaltı hazırlamaya. Müziğin sesini açıp, bağırarak söylemeye başladı. Herkes uyandı, mutfağa indi. Herkese sarıldı,öptü. Bakın güneş ne kadar güzel bugün. Şu çimler ne kadar yeşil. Denizin sesine bakın ne kadar güzel duyuluyor. Bülent ortaçgilden sensiz olmaz şarkısını açtı. Bu şarkıyı onun gözlerine bakarak söylemeyi istedi. Ona da gönderdi şarkıyı. Ona geldi. Evet bugün ona bir sürprizi vardı. Yılbaşı için plan yapmıştı. En yakın arkadaşlarıyla tanıştıracaktı onu. Sonrada birlikte yaşam konusunda bir gelişme vardı fikrini alacaktı. O bunlardan bahsedemeden konuştular, konuştular. Bundan sonrasını yazmak istemedi. Saate baktı. 05.57. Kalemi bıraktı. Gitti balkona sigara içti. Tekrar oturdu. Yaklaşık 2-3 aydır mide krampları ve solunum sorunları yaşıyordu. Tekrardan belirdi kramp. Yazmaya devam edecekti. Yazmazsa çıldıracaktı. O gün her şey değişti. Bir anda, bir günde. Yapacağı süprizlerin hiç birisinden bahsedemedi. Sordu. Bir şey yok dedi. Tekrar sordu. Bir şey yok iyiyim dedi. Bir şey söyleyecek gibiydi ama diyemiyordu. Bir şeyler seziyordu. O anlattı o da dinledi. Şaka yapıyor sandı. Ne diyeceğini bilemedi. Bir an gözlerine perde indi. Tam olarak neredeydi. Nerede olduğunu şaşırdı. Yutkundu. Daha çok yutkunmaya başladı. O anlattı o da dinledi. Şaka yapıyor sandı. Şaka olmalıydı. Şimdi gülecekti. Bak çiçek olayındaki gibi nasıl kandırdım seni diyecekti. Bu cümleyi bekliyordu. Bu cümleyi duymayı çok bekliyordu. Çünkü ağır bir şakaydı bu. Çiçek şakasından da yaralayıcıydı. Söylemedi. Yol boyunca zihni karmakarışıktı. Şaka olmalıydı. Bu bir rüyaydı şimdi uyanacaktı. Anahtarı gösterecekti ona. Anahtar cebindeydi. Çıkarmadı. Eve döndüler. Yarın konuşmak istediğini söyledi. Ne kadar süredir birlikteydik ki zaten dedi. Biz. Hayatında daha önce hiç bir cümle karşısında bu kadar içinin deşildiğini hatırlamadı. Biz dedi. Biz sevdik birbirimizi nasıl yani? Bu cümlesi karşısında cevap vermedi. Eve geldi. Ona mesaj attı. Cevap vermedi. Sabaha kadar uyumadı. O pembe koltukta oturdu. Sabaha kadar etrafı izledi. Ara ara ağladı. Telefonu kontrol etti. Cevap yoktu. Kalktı, dolaştı tekrar oturdu. Sadece izliyordu etrafı bir de kollarını kaldıramiyordu. Vücudu sımsıkı kesilmişti. Kalktı koltuktan sabah 07.30 da yürüyerek denize gitti. Herkes uyuyordu. Sessizdi. Sahil boyunca yürüdü. Deniz kabukları topladı. Avucunda sıktı. Ağladı. Yürüdü. Bu sefer çok ağlayınca oturmak istedi. Bomboş denizi izledi. Mesaj geldi otururken gelen mesaja daha çok ağladı. Öylece denizi izledi. Akşamına tekrar konuştular. Son kez konuştular. Onun anlattıklarını dinlerken için için eriyordu .anlattıklarını dinlerken içi titriyordu. Konuşma sonlandı. Eve döndüğünde odasına kapandı. Bütün gece ağladı. Kemiklerinin kırıldığını hissetti. İçinde bir ateş vardı ve çok fena yakıyordu canını. Tam göğsünün ortasında. Bu acının tarifi olamazdı. Ağlarken uyuyakaldı. Sabah uyandı. İşyerini arayıp kendini kötü hissettiğini söyledi. O gün işe gitmedi. Kalktı. Başında toplanan meraklı gözlere bir şey demeden sahile gitti. Sahilde otururken şunu düşündü. Onu bu dünyada yeryüzündeki her şeyden çok seviyordu. Dün konuştuklarında o kendisini çok suçlamıştı. Kendisinden nefret edeceğini, mutlu olmasını istemeyeceğini söylemişti. Onun bir ömür kendisini suçlayarak üzülmesini istemiyordu. Onu yarı yolda bıraktığı için, kendisini devamlı suçlamasını istemiyordu. Bu onun üzülmesi demekti. İçinden şunu geçirdi. Bir ömür kendisini suçlu hissedecek. Benden nefret edeceksin demişti. Benim mutlu olmamı istemeyeceksin demişti. Bunu hayal edemezdi. O çok sevdiği aşık olduğu insandan nefret etme durumunun olacağını düşünmezdi. Bir ömür kendisi için böyle şeyler söyleyecekti. Onun üzülmemesi için onun gözünde kendini kötü bir insan olarak göstermek istedi. Yapacakları şeylerle bunu sağlayacaktı ve o bunu hiç bir zaman bilmeyecekti. Öğrenmeyecekti. Öyle hikayeler paylaşacaktı ki. Eğlenirken, hayatına mutlu devam ederken hatta iğneleyici hikayeler paylaşacaktı. Böylece o da sinirlenecekti. Yarı yolda bıraktığı için kendini kötü hissetmeyecekti. Kötü bir insan olduğunu düşünecekti. Böylece hayatına daha kolay çabuk adapte olup kendini suçlamayı bırakacaktı. İçindeki suçluluk duygusu gidip, üzgün duygular yok olup yerine sinir ve öfke duyguları yer alacaktı. Bu üzülmesinden daha iyiydi. Hayatına çabuk dönecekti içi soğuyarak. Düşündüklerini yaptı. Hemen o akşam arkadaşıyla dışarıdaymış gibi fotoğraf attı. Eğlenirken video attı eski videolardan. Müzikle alakalı fotoğraflar paylaştı. Gitarını paylaştı. Hayatına, hobilerine devam ettiğine dair. Bütün amacı yaralanmadığını göstermek, umursamıyormuş göstermekti. Bu tür saygısız, etik olmayan paylaşımlar hayatında yapmamıştı. Öyle bir insan değildi. Yapısı gereği hiç öyle bir insan olamadı. Burda bilerek kendini saygısız, kötü bir insan olarak göstermek ve onun böylece suçluluk duygusunu, üzüntüsünü ortadan kaldırmak istiyordu. Ona o kadar aşıktı ki, onu o kadar çok seviyordu ki onca şeye rağmen, onun üzülmesini asla istemiyordu. Kendisinden vazgeçmesine rağmen, onu yolun tam ortasında bırakmasına rağmen. O paylaşımları sürdürürken işin gerçeğinde ise işten ayrılmıştı. Odasına kapanmıştı. Kimseyle görüşmüyordu. Yemiyordu, içmiyordu. Uyuyordu. Her an uyuyordu. Uyanınca ağlıyordu. Onu çok özlüyordu. Onu öyle çok özlüyordu ki dayanamayacak duruma geliyordu. On sekiz aralıktan otuz bir aralığa kadar konuşmadılar. On üç gün boyunca konuşmadılar. O on üç gün ömrünün en kötü günleriydi. Bir şey yemiyordu. Odasından çıkmıyordu. Arkadaşları ve ailesi merak edip odasına giriyordu. Kimseye tek bir kelime etmiyordu. O anlatmadıkça insanlar daha çok merak edip üzülüyordu. Zorla dışarı çıkardılar. Yemek yemesi için zorladılar. Yediklerini kusuyordu. Böyle olunca insanlar daha çok endişelenmeye başladı. Karşılarına alıp omuzlarından sarstılar. Kendisini toplamasını istediler. Yanından ayrılmadılar. Yalnız bırakmadılar. Ama yalnız kalmak istiyordu. Paylaşımlarına devam ediyordu. Hayatına devam ettiğine dair mutlu olduğuna dair. İğneleyici paylaşımlar yapıyordu. Kendini kötü göstermek için çabalıyordu. Onun içi soğusundu. O üzülmesindi. Kendini suçlamasındı. Akşama kadar direndi çıkmamak için. Sonra yer ayırttıklarını söyledi arkadaşları daha fazla kıramadı onları. Sıklıkla gittikleri müzikli mekana gittiler. Bedenen ordaydı ama ruhu, zihni nerdeydi bilmiyordu. Kapıdan girdiler. Oradaydı. Yanlış görmüş olmalıydı. Hayır oradaydı. Kalbi deli gibi atmaya başladı. Onu gördü evet oradaydı. Ağlamak istedi o an. İç tarafa oturmak istemediğini söyledi. Garsona dış taraftan bir masa vermesini rica etti. Köşe bir yere geçtiler. Zaman geçti. Müzik dinledi. Arkadaşları onu konuşturmaya çalıştı. Kalkıyorlardı. Bir ara o arkasına baktı ve o an göz göze geldiler. Kalkmışlardı. Kapının önünde insanlarla sohbet ediyordu. Onu izledi arkası dönükken. Ne kadar ilginç geldi o an her şey. Bu insanla birbirlerine birbirlerini çok sevdiklerini söylemişlerdi daha günler önce. Sarılmışlardı. Birbirlerini öpmüşlerdi. Hayal kurmuşlardı gelecek için. Geceler boyunca bazen sabaha yakın konuşmuşlardı. Saçlarını okşamıştı. Koklayıp öpmüştü. Dizine yatmıştı. Kedisini sevmişti. Ona gitmişti. Uyuyuşunu izlemişti. Kirpiklerini saymıştı o uyurken. Teşekkür etmişti Tanrı’ya. Zihninden geçti hepsi. Şimdi uzaktan izliyordu onu. Sonra önüne döndü. Dışarı çıktılar. Dayanamadı. Dönüp baktı. Bakıyordu. Önüne döndü. Bakmamalıydı. Gidip ona sarılmak istedi o an. Yapmamalıydı. Devam ettiriyordu oyunu. Kendini kötü bir insan olarak göstermek ve umursamıyormuş olarak göstermek için onca çaba sarf etmişti. Arabaya binip gittiler. Kalkmak istediğini söyledi. Eve döndüler. Uyuyamadı sabaha kadar. Arkadaşları da yanında kaldı. Ertesi gün tekrar dışarı çıkarmak istedikleri için öğlen geldiler. Saçlarını kestirmek istediğini söyledi. İnsanlar tepki vermesine sevindi. Saçlarını kestirdi. İnsanlar onun eski hayat enerjisi olan, yaşamayı çok seven, gülen, şarkı söyleyen, dans eden, şakalar yapan eski halini özlüyorlardı. Geldiler bir yere. Fotoğraf paylaştı bilerek. Hayatına devam ettiğini göstermeliydi. Duvardan farkı yoktu. Günler aynı böyle devam etti. Arkadaşları akşam yine dışarı çıkma teklifi sundu. Dışarı çıkmak istemediğini ama isterlerse kendisine gelebileceklerini söyledi. Geldiler dışarı çıkardılar. Sevdikleri müzikli yere gitmişlerdi. Masaya dayanmış müziği dinliyordu. Bir ara arkadaşlarına dönüp onları izledi saniyelik. Bu dönemde onların yaptıklarını,verdikleri desteği ömrü boyunca unutmayacaktı. Tekrardan müziği dinlemek için yaslanmışken masaya, karşı masaya dört beş kişi geldi oturdu. Kafasını kaldırıp bakma isteği geldi. Baktı. Karşısında oturuyordu. Birine benzettim diye düşündü. Hayır değildi oydu. Bir sigara yaktı. Kalkıp ona gitmemek için savaş veriyordu kendi içinde. Dayanamadı. Ona baktı. Gülüyordu. Onu izledi kısa bir an. Göz göze geldiler bir an. İşte o çok sevdiği kısık gözler karşısındaydı. Nasıl da mutluydu. Nasıl da gülüyordu. Gülüp eğleniyordu. İsteği de bu değil miydi zaten. Gidiyordu. Gülerek çıktı gitti. Garip hissediyordu. Çok değil bir hafta önce birbirlerine birbirlerini çok sevdiklerini söylemişlerdi. Gelecek hayalleri kurmuşlardı. Üstündeki kokusu duruyordu. Birbirlerinin üzerindeki kokuları duruyordu. Eve gitmek istediğini söyledi. Sokak ışıklarını izleyerek eve geldiler. Arkadaşları kendisinde kaldı. Yılbaşı için arkadaşları plan yapmıştı. O da iki üç hafta önce arkadaşlarıyla tanıştırmak istiyordu yılbaşı günü. O gün eğleniyormuş gibi paylaşımlar yaptı. Oysa masanın kenarında müzik dinledi bütün gece sessizce. O gün daha fazla dayanamadı. Ona mesaj attı. Yapmamalıydı. Kendisini kötü göstermeye çalışırken yapmamalıydı. Dayanamadı. Onu çok özlemişti. Gülünce kısılan gözlerini, birbirlerine sımsıkı sarılmayı, ellerini sımsıkı birleştirmelerini. Önce özlediğini yazdı. Sonrada uzun bir mesaj attı. Neden diye sordu mesajda. Neden olacak gibi davrandın. Hissettirdin, bağ kurdun. Onunla gülmeyi, birbirlerine bir şeyler anlatmayı, kokusunu, saçlarının ortasındaki beyazları çok özlemişti. Dayanamadı. Yarı yolda bıraktığını canının çok yandığını söyledi. On üç gündür öldü. On üç gündür suçlu hissetmesin diye kendini kötü bir insan göstermek için elimden geleni yapmıştı. Şimdi dayanamayıp özlemine yenik düştü. Mesaj attı. Cevap yoktu. Ertesi akşam konuştular. Onca şeye rağmen. Evet kendisini suçluyordu. Kendisini eleştiriyordu. Bunu kendisine yapmaması için iki haftadır mutlu paylaşımlar yapıyor,iğneleyici paylaşımlar yapıyordu ama bunu hiç bir zaman bilmeyecekti. Konuştular. Dayanamadı. Tekrar bir araya gelme teklifi sundu. Bu yılın zorlu geçtiğini ilişki düşünmediğini söyledi. Bekleyeyim dedi. O da beklerken başka birisini sevme ihtimalinin olduğunu söyledi. O an o cümle karşısında kalakaldı. Göğüs kafesini baskılayıcı ağrı ilk olarak orada o cümlede hissettirmişti kendisini. Bir şey diyemedi. On üç günlük konuşmama sürelerinde başka birini sevmiş olabilir miydi? O onu beklerken başka birini sevebilir miydi? Bu bilmiyorum. Ağladı. Konuşmaları bitti . Eve döndü. İnanamıyordu. Onu beklerken başka birini sevebilmesi. Aşk, sevgi bu kadar basit olmamalıydı. Daha kokusu geçmemişti birbirlerinin üstünden. Kendini hiç bu kadar kötü hissetmemişti. Vücudunu taşıyamıyordu. Hayatında daha önce hiç böyle ağladığını bilmiyordu. Hayatında birisi için hiç böyle ağlamamıştı. Oturdu bir yere. Telefona bakarken onun kendisini sildiğini gördü. Bir şok daha yaşadı. Bakakaldı sadece. Bomboş oldu. Buz kesti. Konuşamıyordu. Bir şey diyemiyordu. Hareket edemiyordu. Kıpırdayamıyordu. Yerde öylece oturuyordu sadece. Birlikte bir gelecek düşündüğü insan, bütün zorluklara göğüs gereceği, bütün yolu beraber yürümek istediği, o isterse artık herkesle tanıştırmak istediği insan. Bir anda öyle nedenler sayarak onu şimdi yarı yolda bırakıyordu. Onu silerek defteri kapatıyordu. Ya eski sevgilisiyle ya da yeni tanıştığı bir insanla yola devam edecekti. Var olan ilişkisini bir anda bitirip kesip atıp yola devam edecekti. Daha yeni birbirlerini öpmüşlerdi. Daha yeni birbirlerine sarılmıştı. Daha yeni.. çok olmadı.
Kalktı. Oturdu. Düşündü. İliklerine kadar aşıktı. Nefret ediyor muydu? Kendisinden nefret edeceğini söylemişti o. Benden nefret edeceksin, mutlu olmamı istemeyeceksin demişti. Sahi nefret ediyor muydu? İçerisindeki aşk öyle güçlü bir duyguydu ki bilemiyordu. Hissedebildiği tek şey canının çok yandığıydı. Oturduğu yerden şunu düşündü. Olur da karşılaşırlarsa birbirlerinin yüzüne sevgiyle bakmaları canını çok yakardı. Onunla karşılaşmak, onu eski sevgilisiyle ya da yeni tanıştığı biriyle görmek canını inanılmaz yakardı .onu öyle çok seviyordu ki her şeye rağmen kendini kötü bir insan olarak onun hafızasında kalma düşüncesini tekrar düşündü. Onun suçluluk duygusunu kendine olan sinire ve öfkeye çevirmeliydi. Üzmesindi kendini. Ağlamasındı. Kötülük yaptım, canını yaktım diye düşünmesindi.
Onun yakın bir arkadaşını ekledi. Paylaşımlar yaptı. Hayatı boyunca asla yapmayacağı. Yapısına aykırı. İhtimali bulunmayan paylaşımlar. Bilerek yaptı. Ya onu suçlu hissettirip ya da kendisinin ne kadar kötü olduğunu düşündürecek paylaşımlar. Sadece onun arkadaşının görebileceği şekilde ayarladı. Arkadaşı görmeli ve ona göndermeliydi. Bilerek bazı şeyleri yanlış anlıyormuş gibi gösterip, hatta kendi arkadaşına da anlatmış gibi olayı paylaşım yaptı. Arkadaşına, ailesine herhangi birisine tek kelime etmemişti. Hiçkimseye bir şey anlatmamıştı. Böylece arkadaşını da katarak paylaşıma bir özeli ona da anlatmış olma durumu gösterecek onun öfkelenmesini sağlayacaktı. Böylece onun kötü bir insan olduğu düşünecekti. Üzülmeyecekti. Ağlamayacaktı. Kendisini suçlamayacaktı. Hayatına aldığı kişi olduğunda da onu hatırlamayacaktı belkide. Hatırlasa da kötü biri olarak hatırlayacaktı. Suçluluk hissetmeyecekti. Onun üzülmesine dayanamazdı. Bir kere ağlamıştı, hemen koşarak ona gelmişti. Çok üzülmüştü onun ağlamasına. Bunu istemezdi. Arkadaşı görmüş ona atmış olaylar düşündüğü gibi de olmuştu. Bilerek kötü konuştu. Üzülerek umursamadığını söyledi. Umrunda bile olmadığını söyledi. Kendisine bir daha yazmamasını, bittiğini, nefrete bile değmeyeceğini söyledi. Bu onu sinirlendirecekti. Bunları yazarken ağlıyordu. Böyle cümleleri hayatta kullanmazdı. Hiç bir zaman böyle cümleler kullanmadı. Asla da kullanmazdı. Şimdi de bilerek yapıyordu. Amaç belliydi. Düşündüğü gibi de oldu. Bütün iletişim koptu. İşte şimdi bitti. Bomboş hissediyordu. Ağlıyordu. Canı inanılmaz yanıyordu. Göğsünün ortasında bir alev topu vardı. Artık onu kötü birisi olarak hatırlayacaktı. Onun suçluluk duymasını, kendisini yarı yolda bırakmasını, verilen sözlerin tutulmamasını, üzülmesini,olur da karşılaşırlarsa da birbirlerine sevgi ile bakmalarını hepsini ortadan kaldırmış oldu böylece. O üzülmesindi. Sinir, üzüntüden daha iyi bir duyguydu. İçi soğuk olacaktı. Ve hayatında olacak kişiye odaklanacaktı. Bu aynı zamanda inanılmaz canını yakıyordu. Onu başkasıyla düşünmek inanılmaz canını yakıyordu. Günler geçiyordu. Güneş doğuyor ve batıyordu. Sadece bu kadar. Onu özlüyor. Odasında çiçeği bir köşede. İçtikleri kahve bardakları çekmecede. Hediye olarak verdiği iki kitap kitaplığında. Üzerindeki izini silemiyordu. Kurdukları bağı ortadan kaldıracak hiç bir çözüm yolu yoktu. O bağ ömür boyu kalacaktı. Arkadaşları destek oluyordu. Yavaş yavaş ayağa kalkmaya başladı. Toparlamalıydı. Olmuyordu. Özellikle vücudunu taşıyamıyordu. Günler böyle boş geçiyordu. Bahçeye kaçıyor bitkilerle çiçeklerle ilgileniyordu. Sahile kaçıyor orada oturuyordu. Kimseyle görüşmek istemiyordu. Yapması gerekenleri biliyordu ama yapamıyordu. Herkes destek olmaya çalışıyordu ama kimseyle konuşmuyor istemiyordu. Günler geçiyor. Ne evden çıkıyor ne de insanlarla görüşmek istiyordu. Bir gün arkadaşını kıramayıp evden çıktı. Bir başka arkadaşıyla ofisine giderken bir şey gördü. Bir an gerçekten nefes almayı unuttu. Zihnindeki her şey silindi. Elleri ceplerinde arkadaşıyla yürümeye devam etti. Arkadaşı ona bir şeyler anlatıyordu ama ne anlattığını o an anlayamıyordu. Ceplerindeki ellerini sıktı. Orada oturuyordu. Ona doğru yürüyordu. Ofis çıkmak için oradan geçecekti. Onlara baktı. Ceplerinin içerisinde ellerini sıkarak ofise yürüdü. Arkadaşına cevap vermeliydi. Bir şeyler dedi arkadaşına ama ne söylediğini bilmiyordu. Ofise çıktılar. Arkadaşları sohbet ederken lavaboya girdi. Yüzünü yıkadı. Bir daha yıkadı. Bir daha yıkadı.Durdu. Nefes aldı. Almaya çalıştı. Alamayınca sweatin yakasını genişletti. Bununla alakası olmadığını anladı sonra. Arkadaşları seslendi. İçeri onların yanına döndü. İlk defa durumdan arkadaşlarına bahsetti yüzeysel. Onu suçladılar. Bu canını yaktı. Onu bu arkadaşlarıyla tanıştırmak isterken şimdi onu suçlamaları canını yaktı. Ona bir şey söylemelerini istemiyordu. Bu durumda kendisini üzmemesini daha da sevinmesi gerektiğini söylediler. Şanslıymış ki çok daha fazla zaman geçmeden böyle bir olay yaşatmış ona. Yıllar süren bir birlikteliğin olmasını ister miydin gerçekten böyle biriyle dediler. Onları dinlemek istemedi. Kimsenin ona bir şey söylemesini istemiyordu. Arkadaşları sadece ayrılma nedenlerini biliyordu ve bunun üzerine yorum yapıyorlardı. Başka bir şey anlatmamıştı onlara. Onlara göre ayrılış nedenine bakıldığında kendini üzmemeli daha da sevinmeliydi. Bunu yapamıyordu onu seviyordu. Sevmemeliydi. O gün evine döndü. Arkadaşları yanına gelmek istedi. Yalnız kalmak istediğini söyledi. Yakın arkadaşlarından birisi onun hakkında bir yorum yaptı ve arkadaşına bağırıp onunla kavga etti. Ona bir şey söylenmesine dayanamıyordu. Günler geçti. Evine kapandı. Arkadaşı geldi ve özür diledi. Ağladı. Onun yaşattıklarını görüyordu evet kör değildi farkındaydı. Çok kötü bir durumda bırakmıştı kendisini. Ama yine de ona bir şey söylenmesini istemiyordu. Hayatında bu dönemde ağladığı kadar hiç bir zaman ağlamamıştı. Ne yaşadığını, ne hissettiğini, ne yaptığını bilmiyordu. Hiç bir şeyden mutluluk duymuyordu. Uyandı. Bir hafta aynı bu şekilde geçti. Ofise çağırdı arkadaşı. Evden çıkması için. Dışarı çıkıp hava almak istedi. Ofisten indiler. Bir tanıdık ile karşılaşıp ayak üstü sohbet ettiler. Etrafa bakarken gözü iki defa takıldı aynı yere. Kafede onu ve arkadaşlarını otururken gördü. Arkası dönüktü ona. Saçından tanıdı. Sohbete odaklanması o andan itibaren bitti. Biraz sonra oradan geçeceklerdi. Hemen silkelenmeli ve gülümsemeli, mutlu görünmeliydi. Üzerindeki bitik hali atmalıydı. Uzun zaman sonra dışarı çıkıyordu aslında. Oradan geçerken arkadaşının dediklerine yanıt veriyor keyfi yerinde gibi davranıp gülüyordu. Onun onu görecek olduğunu bildiği için gülüyordu, gülmeliydi. Gayet mutlu umursamaz görünmeliydi. O onu bu halde mutlu görmeliydi. Onu unuttuğunu sanmalıydı. Hayatına keyfi yerinde devam ettiğini sanmalıydı. Yürüdüler geri döndüler. Oradaydı. Onu gördüğünü farkettirmiyordu. O ise oturduğu yerden onu görüyordu. Yine mutluluk rolüne girip gülüyor numarası yaptı. Mutlu olduğunu göstermeliydi. Ofise döndü. Koltuğa bıraktı kendini. Oturuyordu işte aşağıda orada. O kadar zordu ki şu an burda olabilirdi diye düşündü. Eve dönmek istedi. Gitti ve uyudu. Günler yine böyle aynı geçti. Dışarıya alışverişe gidelim diye teklif sundu arkadaşı. Kalktı. Giyindi. Bir haftadır evden çıkmıyordu belki iyi gelirdi. Alışveriş mağazasında kasaya doğru giderken onları gördü. Çıkmak istedi buradan. Dişlerini sıktı. Devam etti yoluna. Kasaya gidip işini halledip gitmek istedi buradan. O yanından geçiyordu,baktığını fark etti. Kasada duruyordu ve ona bakmamak için kendini zorladı. Çıktılar. Başka bir mağazaya girdiler. Mağazanın içinde yürürken kapısında onu gördü. Arkasına döndü. Arkadaşına gitmek istediğini söyledi. Onu görmek istemiyordu. Gördüğü şey canını yakacaktı çünkü. Gidelim dedi anlamıyordu bir şey arkadaşı. Kapıya yaklaştılar. Ona baktı. Yüzüne baktı. O bakmadı. Yere bakıyordu. Yüzünü inceledi saniyelik. Sayısız öptüğü yanaklarına baktı. Saçlarına baktı. Gözlerine baktı yerdeydiler. Şaşırtıcıydı. İki yabancı rolündeydiler. Yürüdü. Arkadaşı arkadaydı olayı anlamaya çalışıyordu. Günleri çok kötü geçiyordu. Mide krampları için ilaç kullanmaya başladı. Liseden bir arkadaşı yemeğe gidelim diye aramıştı kendini. Kırmak istemedi onu. Geldi aldı yemeğe gittiler. Konu ilişkilere gelmişti. Ondan bahsetmeden durumdan bahsetti. o iyi hissetsin diye sonlarda yaptığı kendini kötü gösterme durumundan. Arkadaşı böyle bir şeyi kimsenin yapmayacağını söyledi. Hiçkimse bu kadar düşünceli olup özellikle böyle bir olay yaşatılmışken bunu yapmayacaklarını söyledi. Bir şey demedi.
Hayatına devam etmeye çalışıyordu. İşe tekrardan döndü. Kendi mesleğine de döndü. Arkadaşları geri döndüğü için o gün onu öğle arası kahveye çıkarmak istediler. Kabul etti. Liseden beri sıklıkla gittikleri pastaneye gitmek istedi. Kahvelerini içiyorlar sohbet ediyorlardı. Bir süre sonra uzakta karşısında tanıdık bir yüz gördü. Kahve bardağını sıktı istemsizce. Arkadaşlarına kalkalım mı diye sordu. Geri dönelim okula mesai başlayacak şimdi. Hesap için içeriye gittiklerinde pastanenin camından dışarıya baktığında ele ele yürürken gördü. Dişlerini sıktı. Oturuyordu oradan geçecekti arabaya binmek için. Yürüdüler. Sağ tarafa çevirmek istemedi kafasını. O da vücudunu yola zıt olarak konumlandırmıştı o tostçuda. Görmek istemiyordu. Mide krampları geçmişti baya. Tekrar başlasın istemiyordu. Arkadaşlarıyla arabaya binip o yoldan geçerken ona aynadan baktı. Oturuyordu o tostçuda kenarda. Arkadaşlarını bıraktı. odasına çekildi oturdu. İnsanlar geri döndüğü için kahve veya yiyecek hazırlayıp odasına geliyordu durmadan. Odasını kilitledi, sekretere gelen birisi olursa müsait olmadığını söylemesini rica etti. Oturdu. İçinde bir şeylerin kağıt kesini gibi hissettirdiğini duyumsadı. Telefonu çaldı bakmadı. Yalnız kalmak istedi. Eve döndü. Balkona oturdu. Bu sefer ağlamıyordu. Gözlerini kapatıp gördüklerini hatırladı. Bu sefer ağlayamıyordu ama tam midesinin üstünde bir alev topunun oraya yerleştiğini hissetti. İlaçları tekrardan kullandı. Uzun süre o balkonda oturmuş olacak ki parmaklarının üşüdüğünü çok sonra fark etti. Kalktı. Bugün yemek yemediğini farketti. Annesi arayıp sormuştu ve ısrarla kendisine dikkat etmesini söylemişti. Yutkundu. Odasına geçti uyumaya çalıştı.
Zaman geçiyordu. Aklına geliyordu. Sokakta yürürken, yemek masasında otururken, yazı yazarken, müzik dinlerken, sabahları deniz kenarında yürürken, kedi severken,tatlı seven birini gördüğünde, pembe kalp gördüğünde, kitap okurken, ATM’de beklerken, araba kullanırken,balkonda otururken, arkadaşlarıyla sohbet ederken. Her yerde her zaman aklına geliyordu. İyi olup olmadığını, üşüyüp üşümediğini, mutlu mu üzgün mü, hayatı yolunda mı onu merak ediyordu. Bazen uyumaktan kaçıyordu. Çok sık geliyordu çünkü rüyalarına. Canını yakıyordu bu. Sonra uyandığında bütün gününü etkiliyordu. Bazen de çok özlediğinde rüyasına geldin diye uyuyordu. Canının yanacağını biliyordu. Ama çok özlediğinde istiyordu. Olmadı. Bir hafta izin istedi yine. Yerine vekil atadılar. Şehir değiştirdi. İstanbul’a gitti çocukluk arkadaşının yanına. Olan biten her şeyi en ayrıntılı bilen tek insandı o. Kaçtı oradan. Zihninden. Ondan. Gittiği her yerde oda geldi ama. Gittiği her yerde yine çıkmadı aklından, kalbinden. Hayatına girmek isteyenler oldu. Kimseyi kabul etmedi. Almadı hayatına. Neyin sadakatini taşıyorsun ona karşı dediler. Güvenemiyordu. Almakta istemedi. Kimseyi yara bandı olarak kullanmak istemezdi. Bu o kişiye saygısızlık olurdu. Tekrar döndü evine. Anladı ki nereye giderse gitsin oda gelecekti kendisiyle. Uzunca bir süre aynaya çok bakamadı. Gözlerini çok sevdiğini söylerdi. Çok güzeller demişti. Yanaklarını severdi. Daha önce bunu insanlardan çoğu kez duymuştu ama bir tek onun dedikleri geliyordu aklına. Her zaman bir ev düşünürdü. Bütün kötülüklerden uzak, sıcak, huzurlu, mutlu. Bahçeli bir ev. Sevdiklerinin geldiği, kalabalık yemek masalarının hazırlandığı. Eğlendikleri, güldükleri. Sonra akşam kapıyı kapatıp bütün dünyayı dışarıda bırakıp, huzurla, sakinlikle mutlulukla kalmayı. Bazen oturur düşünürdü. Hala dişlerini kırarcasına sıkıyor muydu? Neler yaşamıştı. Bu denli kırarcasına dişlerini sıkıyor muydu hala? Bunu düşünürdü ara ara. Gözümün önüne gelirdi bu. Sarılmak isterdi o an yaptığı gibi. Kaşlarını, gözlerini, saçlarını düşünürdü. Hayalinde yaşıyor gibi olurdu. Dokunmazdı. Öpmezdi. Çok özleyince balkona geçer, ışıkları kapatır, gözlerini kapatır yüzünü karış karış gezerdi. Onunla yaşayıp onunla yaşlanmak isterdi. Bir ömür onu sevmek isterdi. Sadece onu.
Hayatı tamamen değişmişti. Her anlamda. Kendine odaklanmaya çalışıyordu. Hayallerini yapmak için çabalıyordu, çalışıyordu. Kendine yepyeni bir hayat kurmalıydı.

10.03.24

Ayşe Nur Takak
Kayıt Tarihi : 18.6.2024 00:01:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
ÖNCEKİ ŞİİR
SONRAKİ ŞİİR
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!