Artık kimsenin rağbet etmediği, görkemli günlerinden uzak, yetim kalmış bir Gar binasını, tren raylarını, tek tük kalmış lokomotifleri, izliyorduk.
Hem de Ekim'in en şirin gecelerinden birinde...
Yanımızdan geçen arabaları duymuyorduk, geceye inat.!
Köprü, koltuğumuz olmuş, o muhteşem manzarayı içimize çekiyorduk elele...
Fonda; ayışığı, iki küçük yıldız, tren rayları, Gar binası, palmiyeler, bir tren makasçısı ve makinist vardı...
'Ayışığı, yıldıza neden sırtını dönmüştü,küskünler miydi? ' uzun uzun bunu tartıştık buluşmanın ilk gecesinde..Hani şaşkın aşıklar bazen konuşacak birşey bulamazlar ya..
Ya da dokunmak ve öpmek için bahaneler ararlar ya... işte öyle bir andı...
'Hayır, ayışığı yıldıza küsmez.onunla aşkımızı konuşuyor, onu anlıyor ve her an kucaklamaya hazır.' dedim...
Nihayet ayışığı ve yıldız barıştı. Biz de ödül olarak öpüştük.ayışığı ve yıldız bize uzun uzun el salladı, gülümsedi....
İki aşığı,yıllarca özleyen iki yüreği ödüllendirmişti ayışığı ve küçük yıldız.
Son perdeyi kapatmak ister gibi, bir lokomotif yaklaştı köprüye,sonra da bir makasçı koşar adımlarla geldi ve makası değiştirdi,raylar lokomotifi manevra için bekliyordu artık...
Makinist,makasçı ve lokomotif kayboldu..Film gibiydi herşey..nostaljik,siyah beyaz...
O an sanki köprüden demiryolcu babama,ayışığı ve yıldızı da yanımıza alarak misafir olduk...
Ve sanki o makasçı da komşumuz Malatyalı Hacı Mahmutt'tu...
Düş ve gerçek arası bir yolculuk gibi.... Hem de çocukluğumun en ücra köşesine yapılan,dudaklarımı titreten bir yolculuk...
Olağanüstü bir geceydi; Aşıktım...çocuktum...adamdım..insandım....
Sevgilim, küçüğüm, asırlardır beklediğim, törelerden kaçıp gözlerine sığındığım,yitik zamanlarımı gülümsemeler dolusu geri veren kadın...
İyi ki, üşüdük o gece...
yoksa takside sımsıkı sarılamazdık; kokun, sıcaklığın bende kalmazdı aylarca...
Ya her sokakta her fırsatta sarılmalarımız.... hele ellerimiz hiç ayrılmadı ki...
Biliyor musun gülen gözlüm, hala tişörtümü yıkamadım.Mümkün olsa ellerimi, dudaklarımı da yıkamazdım....
Hani yeni aldığımız kot pantolon var ya, arka sol cebine ne zaman ellerimi soksam elele tutuşuyoruz sanki..ellerinin kokusu hep orda..
Aşkımızın tek tanığına seni emanet ederken aynı yoldan geri döndüm.
Heryerde kokun vardı, her sokakta biz yürüdük, kokun, bakışların sinmişti koca kentin heryerine..
bakışlarından sonra ağaçlar daha yeşildi.... toprak nefesinle daha kahverengiydi.... bu kent daha çocuk daha aşk ve daha insandı senden sonra.... oysa anlamsız kavgaların kentiydi burası...
Sen dokundun bu şehir yendien dirildi canım...
Artık bu kenti daha çok seviyorum.
Daha sık geleceğim...
Sen düşünme küçüğüm, ben bir yolunu bulur gelirim..
Hem de yasaklara inat..bizi anlamayanlara inat..! !
Engin İbrahim EROĞLU
İbrahim EroğluKayıt Tarihi : 25.10.2007 17:34:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kayıp zamanları çalmak için, ilk kez buluşan iki aşığın yaşadıkları 'dolu dolu' anların resmidir.............
güzel anlatımı kutluyorum.
selam ve saygılarımla.
sevgili siner ya tüm kokusuyla...inanırım yıkamayız mecbur kalmadıkça...çok güzel anlatım...tarzınızı seviyorum öylece doğal ve zorlamasız....
Artık bu kenti daha çok seviyorum.
Daha sık geleceğim...
Sen düşünme küçüğüm, ben bir yolunu bulur gelirim..
Hem de yasaklara inat..bizi anlamayanlara inat..! !
Tek kelimeyle harika...sevgi herseyi yaptirirve yazdirir....bunuda ancak yasayan bilir.... kalemine saglik
Ya da dokunmak ve öpmek için bahaneler ararlar ya... işte öyle bir andı...
sizin sesinizle selamlıyorum sizi
saygılarımla hocam
mehmet şakir karataş
okurken insanı kendinden geciren
her hecesini her kıtasını
tekrar tekrar okudum ve diyecek bir laf bulamıyorum batmanda böyle yureği şiirle coşan bir insanın var olduğunu bilmek beni mutlu etti
elinize yureğinize bedeninize sağlık
ERCAN TUNÇ
TÜM YORUMLAR (80)