'Abdülhak Hamid’den sonra ledünnî şiirin menbâları kurudu. Sâmih Rifat Bey’in hâtif sadâsını andıran bir manzûmesi bu çorak devrin en güzel eseridir. O eserin kafiyelerinden doğan bu mısrâları sâhibine ithâf ediyorum.'
Fer almışken tulû-ı kibriyâdan
Bu gün bî-vâye kalmış her ziyâdan
Bu mülkün farkı yok bir tengnâdan
Niçin nûr inmiyor artık semâdan?
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Muharrem ayında olan olaylar
Muharrem ayında yaşanan olaylar
Hadîslerde ve değişik kaynaklarda rivayet edilen olaylardan bazılarını özetle şöyle sıralayabiliriz:
• İnsanoğlunun atası; ilk insan ve ilk Peygamber Hz. Adem’in tövbesi bu ayda kabul olunmuş,
• Hz.Nuh’un kavminin başına gelen tufan son bulmuş ve gemisi bu ayda Cudi dağına oturmuş,
• Hz İbrahim, Âşura günü doğmuş, İlahlık iddiasında bulunan Nemrut’un ateşinden bu ayda kurtulmuş, Allah (c.c.) ona yolun doğrusunu bu günde göstermiş,
• Evlat acısı ve hasretiyle kavrulan Hz.Yakup’un gözleri bu günde görmeye başlamış, bu ayda oğlu Hz. Yusuf’a kavuşmuş, kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan ve daha sonra efendileri tarafından atıldığı zindandan bu ayda çıkartılarak Mısır Azizi tarafından devlet hazinesinin başına getirilmiş,
• Sabır ve tahammül kahramanı Hz. Eyyüb bu ayda hastalıklarından şifa bulmuş,
• Hz. Musa, bu ayda doğmuş, kendisine bu ayda bir mucize ihsan edilmiş, kavmiyle beraber Kızıl Deniz’i geçmesi ve Firavun’un ordusuyla beraber suda boğulması bu ayda olmuş,
• Hz Davud’ un tövbesi kabul edilmiş,
• Hz.Süleyman’a mülk (hükümranlık) verilmiş,
• Hz Yunus balığın karnından kurtulmuş,
• Hz. İsa bu ayda doğmuş ve Yahudilerin şerrinden bu ayda semaya yükseltilerek kurtulmuş,
• Hz Muhammed’in (s.a.v.) geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedileceğine dair kendisine Allah tarafından teminat bu ayda verilmiştir.
Bütün bu hadiselerin yanında ciğersüz bir olay vardır. Sevgili Peygamberimiz'in 'cennet çocuklarının efendileri' diye övdüğü, Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın ciğerparelerinden biri olan Hz. Hüseyin ve 72 arkadaşı, Hicri 61 yılının 10 Muharrem aşure gününde (Miladi 10 Ekim 680) siyasi ihtiraslar uğruna Kerbela'da önce susuz bırakılmış, ardından da hunharca şehit edilmiştir. Hz. Hüseyin'in bugünde şehit edilmesi sebebiyle Müslümanların ortak hafızasında artık bu müessif olayla hatırlanır olmuştur.
Sorularla islamiyet...ten..
Ah bu siyasi ihtiraslar ne çoraplar örüyor milletin başına..:(
Ülkü Şahin 1
Evet haklısınız( bu gayet yanlış bir beyandır! Zira hiç bir beşer Enbiyadan daha üstün değildir! ) hassasiyetiniz için kutlarım.
Muharrem ayında tek mevzu Kerbela vak'ası mı ki, her gün kerbela şiiri yazılıyor? Bu mübarek ayda gündem alacak çok mühim mevzular var ve en önemlisi de Hicret vak'asıdır! Sayın yöneticiler biraz da o konuyla alakalı şiirleri sayfaya taşısalar diyorum!
Not; Dünkü şiir'in bir mısrasında Hz. Hüseyin (ra) in Enbiya (aleyhimüsselam) dan daha muazzez olduğu ifade edilmiş ki bu gayet yanlış bir beyandır! Zira hiç bir beşer Enbiyadan daha üstün değildir! Bu hususu dün dile getirmek istedim lakin internette sanırım bir problem vardı bir türlü mesajım kayda geçmedi!
Bütün gönül dostlarına selamlar ve başarılar.
Dün ki şiir çok güzeldi.
Bu gün ona yazılan ithaf da bir o kadar güzel.
Herkese hayırlı pazarlar olsun.
Dünün şiirinden sonra bu şiirin geleceği belliydi.
Hepsine sonsuz saygılarımızla, nefesleniyoruz...
O zaman, bundan sonra gelecek isim aşagıdaki dizelerin sahibi olmalı;
'Benim bir isteğim vardır Kerim'den
Yezit bilmez erenlerin sırrından
KAYGUSUZ'um cüda düştüm pirimden
Erler gelir şahım Abdal Musa'ya '
ya da,
Bu adem dedikleri
El ayakla baş değil
Adem manaya derler
Suret ile kaş değil
Kaygusuz Abdal
kalemi saygıyla anıyoruz. lakin zamana uygun sadeleşme yapılırsa şairin mesajı daha açık anlaşılır.
Osmanlıcayı tu kaka diyerek reddedenler ; öztürkçe yazılmasını isteyenler , bu iki günün ASLINDA İYİ SAYILAN şiirine neden birşey demiyor , baş tacı ediyorlar...? Onların kim olduğu mâlum...
Demem o ki , şiirleri kelime kullanım şekliyle değil ; özüyle , söylemek istedikleriyle değerlendirmek esas olmalıdır...
Mümkün mertebe halkın kullandığı kelimeleri (sözcükleri) kullanmak ama GEREK YAZILIŞ ŞEKLİYLE , Gerek kurallarıyla İMLAYA UYGUN yazmak gerekir...Bazıları aceleden veya kasten yanlış yazıyorlar...Bazıları kelimelerin aslını bilmeden atıyor ki çok yanlış...
Burası bir edebiyat yeri değil mi ki , dikkatli yazı yazılmıyor...?
Belki , kolayca atmayı ; zor olana tercih eden sözde edebiyatçılar bu yöne ister istemez gidiyorlar...
Onlarca sahte isim veya MÜSTEAR isim altında yazanlar bâri rezilce atıp tutmasın...
TDK' nun şapkaları kaldırdığı biliniyor...Ben burada uymamayı yeğliyorum... Çünkü : HÂLÂ yı hala yapıyor v.s
BAKIŞ açısı efendim bakış AÇISI....
heryere herşey inebilir lakin kalplerimize inen binenle giren çıkana focus yapmamız gerekir belkide:))
iki günün şiiride çok güzeldi...ozellikle bu siirin her kitasina bayildim...
Evrim Nesimi Erenler veya Kemal İspir ;
Hepsi aynı sürüden bir nişane , bunlar bir...
Seleyi suya vermiş , pösteki sayıcısı ;
Belki , deliliğine verip reddetmez kabir...
demek ki dünkü şiirle mukayeseli ğlarak okumalı bu şiiri..buraya asalım o halde dünkü şiiri..
Nefes
Hezerân per açıp reng-i ziyâdan
Ufûl etmiş güneş sahn-ı semâdan
Şebistân-ı elem hâlî sadâdan
Gönül pür girye hâl-i inzivâdan
İlâhî meşrebim vahdet perestim
Şerâb-ı cilve-i hayretle mestim
O sağardır ki zinetsaz-ı destim
Dolar humhane-i al-i abâdan
Ne beklersin kılıp ey bâd-ı şebhiz
Demâdem turra-ı ezhâr-ı tehziz
Getir lutfeyle bir buy-ı dilâviz
Meşam-ı câna kabr-ı Murtazâdan
Bu demdir tâbımın devr-i melâli
Sever zulmetle ruhum hasbihâli
Sadâlar duymanın var ihtimâli
Karanlıklarda amâk-ı hafâdan
Uzaktan yalvarıp ebr-i bahâra
Dedim gel şöyle meyl et bir kenara
Hüseynimden haber ver kalb-i zâra
Eğer geçtinse deşt-i Kerbelâdan
Ne mümkün sevmemek Sâmih Hüseyni
Kabul eyler mi insan öyle şeyni
Rasûl-i Kibriyânın nûr-ı aynı
Muazzezdir benimçün enbiyâdan
Samih Rifat
Bu şiir ile ilgili 10 tane yorum bulunmakta