Istrancalarda Akşam Üstü

Tevfik Tekmen
165

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Istrancalarda Akşam Üstü

Istrancalar’da bir tepe
üstünde ben
güneş arkamda
önümdeyse Mahya

güneş tepeyi aşmış
ufka iyice yaklaşmış
bir de gölgeler uzamış
öyle bir akşamüstü

sağa sola bakınayım
kimse yok tek başınayım
ama doğduğum topraklarda
çocukluğumla kucaklaşmaktayım

otlar çıkmış uzamış
yan yatmış yamaçlara yayılmış
bunlar üstünde
çocuklar gibi yuvarlanmaktayım

gök mavi yer yeşil
bahar yeli efil efil
çiçekler gülüyor
göz ucuyla beni süzüyor
kaç zamandır yoktun
ne aradın ne sordun
gittin bizi unuttun
belki böyle deyip
biraz da sitem ediyor

yer buğulanmış tütüyor
yeşille mavinin ikisi
ufukta birleşiyor
ufuk da çevremde
koca bir çember çiziyor

arkamda köyüm karşımda Mahya
ben de burada tek başına
ince bir yel esiyor
Mahya’dan kalkıp geliyor
o güzel sesiyle
yüzümü okşayıp geçiyor

bir kuş “kuu kuk” diyor
öteki bir başka ötüyor
gök mavi, yer yeşil
bahar yeli efil efil
ve bu koku
girip ciğerime yerleşiyor
yel ve kuşlar
huzur veren sesler ediyor
ve kulağıma eğilip
işte hayat bu
gitme kal burada diyor

keşke kuşları yeli dinlesem
keşke buradan gitmesem
ya da şehre değil de
gitsem gençlik günlerime

arkamda akşam güneşi
karşımda Mahya
dağ bayır misler gibi
guguk ötüyor sürekli

ben bir tepe üstünde
tepe Istrancalar üstünde
hayal ve gerçekler içinde

ah bir de on yedisinde olsam
ve gencecik biri olsam
bir de o olsa
o da burada olsa
kıvırcık tülü saçlarını
esen yelde uçursa
koşsa zıplasa oynasa
fistanını savursa uçursa
bana bir türkü okusa
sonra gelse yakınıma
dizlerime otursa
dikse gözlerini
baksa baksa baksa
gözlerime öyle baksa
sonra usulca uzansa
kollarını açıp yayılsa
boynuma sarılsa
Sıksa sıksa sıksa
dudaklarıma yapışsa sonra
öpse emse kanatsa
hiç salmasa
bırakmasa
gönlümü çaldı gitti ya
aradan kaç yıllar geçti ya
ağzımı da kapıp kaçsa
lal etse bıraksa

tek başıma Istrancalar’da
arkamda köyüm önüm Mahya
işte böyle bir akşamüstü
gördünüz mü aklıma neler düştü

keşke kuşları yeli dinlesem
keşke hiç gitmesem
ya da çok gerilere
gitsem on yedili günlere

ah şimdi on yedisinde olsam
bir de sevdiğimle olsam
kuşları yeli dinlesem
hiçbir yere gitmesem
kıvırcık saçlının kulağına
aşk nağmeleri söylesem

19 Mayıs 2008. Saat: 18,00 Koruköy

BİR YIL SONRA

…Sıra kayalar, kovan kayası, yanık bayır, sivri kaya ve baba tepe… Baba tepede demirden çirkin bir kule… Dönüyorum olduğum yerde çepeçevre; batı kuzeyden güneye dağlar, güneylerde bir düzlük ve ovadan doğuya doğru döndükçe güneyden kuzeye doğru gene dağlar tepeler, alçaklar ve yüksekler, içinde ufak tefek köyler ve en yüksek doğuda Mahya…

Sığırtmaç sesi var bağlık taraflarında. Ve çan sesleri… Bir koyun sürüsü Göksu yanlarında. Ve bir çoban kavalının yanık nağmeleri kulaklarımda…
Karşı köyün horozları ötüyor ara sıra. Köpek ürmelerini arıyorum bütün bunların arasında ama yok, duyamıyorum. Kuş seslerini saymaya çalışıyorum tek tek. Ne çok ses; olmuyor, sayamıyorum. Göremiyorum da kendilerini hangi dallara tünedilerse. Uçanlar kurşuni bir rengin içinde…

Beş gündür köydeyim…

Bugün on dört Nisan, günlerden Salı. Hava kapalı. Yani biraz sisli ve az puslu. Akşam yağmur yağdı çok. Derelerden sel aktı hep. Ara sıra çiseleyip duruyor hala. Ben geçen yılki gibi aynı yerde, Istrancalar’daki o tepenin üstündeyim gene. Bu sefer vakit akşamüstü değil, bir öğle üzeri ve arkamda köyüm var gene geçen yılki gibi. Ama güneş yok…

Burası dağlara hâkim yüksek bir yer. Düz sayılabilecek çıplak bir tepe üstü. Etekleri çayır çimen ve yer yer orman. Yuvarlak bir ufuk çemberi çevremde ama çizgisi düz değil dağlarla eğri büğrü çizilmiş bir çizgi. Tam karşımda Mahya tepesi var ve bulutlar inip üstüne çökmüşler, bu sebepten tepe yoğun bir sisin içinde belli belirsiz gibi.
Orman yapraklanmamış henüz. Daha erken demek ki… Ama çimenler uç vermişler topraktan, yerler yemyeşil.
Çiçekler henüz açmamışlar.

Hava durgun, yel esmiyor bu yüzden. Öylesi bir sessizlik içinde yüzlerce kuş sesi; her yer cıvıl cıvıl. Guguk kuşu yüksek bir ağacın tepesinde onu görebiliyorum ve gene ötüyor geçen yılki gibi…

Yalnızlığı ne zaman özlesem şehirden kopup geliyorum buraya. Ve tek başıma… Kendi isteğimle kayboluyorum buralarda. Kendimle baş başa, sadece duygularım yanımda ve tek onlar aklımda; şehrin kalabalığından ve gürültüsünden, yanlış kullanılan teknolojinin çirkinliğinden, radyo, gazete, televizyon gibi şeylerin hepsinden kopunca dünyanın o türlü yüzünden de kopuyorum, bir süreliğine de olsa...

Radyoyu açmıyorum. Televizyona bakmıyorum. Gazete okumuyorum. Saat kaç, vakit nerede, takvim yapraklarını koparmıyorum ve zamanı kovalamıyorum…

Dolanıp duruyorum tepenin üstünde kendi başıma. Zaman zaman coşuyorum da kimse duymuyor ya beni, türkü söylüyorum ve kuşlara eşlik ediyorum ıslık çalarak. Bağırıyorum bazen avazım çıktığı kadar. Sesim yamaçlara vura vura yankılanıyor ve işte o zaman cıvıl cıvıl öten kuşlar bir süreliğine susuyorlar.
Olsun…
Onlara misafirim bugün ben. İdare etsinler işte. Dağlar zaten hep onların. Ben gidince gene onlara kalacak, gerçek bu değil mi?
Ne yazık ki…

14/Nisan/2009 Koruköy

YEDİ YIL SONRA

Baharı bekliyorum. Az kaldı. Karar verdim bundan sonra yazları orada geçirmek istiyorum. Huzuru bulur muyum? Kim Bilir…

Tevfik Tekmen
Kayıt Tarihi : 16.3.2015 21:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Alaaddin Uygun
    Alaaddin Uygun

    güzel bir çalışma olmuş,,terbklerle

    Cevap Yaz
  • İbrahim Kurt
    İbrahim Kurt

    Tevfik bey çok harika bir çalışa okudu kutlarım sizi ve çalışanızı saygılar sunarım .

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Tevfik Tekmen