İstiklâl Marşı Oratoryosu Şiiri - Veli Akca

Veli Akca
495

ŞİİR


19

TAKİPÇİ

İstiklâl Marşı Oratoryosu

İSTİKLÂL MARŞI ORATORYOSU


Kız sesi:

Düşman dört taraftan kuşatmış yurdu,
Zannetme ki hasta dediğin bu adam uyurdu.
Asırlardır hak etmedin sen bunca zilleti,
Artık ölüm uykusundan uyan…Türk milleti!

Kız sesi:

Baksana kim boynu bükük ağlayan?
Hakk-i hayâtın senin ey Müslüman!
Kurtar o biçâreyi Allah için.
Artık ölüm uykularından uyan!

Bunca zamandır uyudun, kanmadın;
Çekmediğin kalmadı, uslanmadın.
Çiğnediler yurdunu baştan başa,
Sen yine bir kerre kımıldanmadın.

Ninni değil dinlediğin velvele...
Kükreyerek akmada müstakbele
Bir ebedî sel ki zamandir adı;
Haydi katıl sen de o coşkun sele.

Karşı durulmaz cereyan sîneçâk...
Varsa duranlar olur elbet helâk.
Dalgaların anlamadan seyrini,
Göz göre girdâba nedir inhimâk?

Dehşet-i mâziyi getir yâdına;
Kimse yetişmez yarın imdâdına.
Merhametin yok diyelim nefsine;
Merhamet etmez misin evlâdına?

'Ben onu dünyaya getirdim...' diye,
Kalkışacaksın demek öldürmeye!
Sevk ediyormuş meğer insanları,
Hakk-ı übüvvet de bu câniliğe!

Doğru mudur ye’s ile olmak tebah?
Yok mu gelip gayrete bir intibah?
Beklediğin subh-ı kıyamet midir?
Gün batıyor sen arıyorsun sabah!

Gözleri mâziye bakan milletin,
Ömrü temâdisi olur nekbetin.
Karşına müstakbeli dikmiş Hudâ,
Görmeye, lakin daha yok niyyetin!

Ey koca Şark! Ey ebedî meskenet!
Sen de kımıldanmaya bir niyyet et.
Korkuyorum Garb'ın elinden yarın,
Kalmayacak çekmediğin mel’anet.

Hakk-ı hayatın daha çiğnenmeden,
Kan dökerek almalısın merd isen.
Çünkü bugün ortada hak sahibi,
Bir kişidir: 'Hakkımı vermem! ' diyen.

Eledim eledim türküsü:

Kız sesi:

Vatan elden giderken
Tahammülümüz yok el gibi bakmaya,
Hazırız iman dolu göğsümüzle,
Çelik zırhlı duvarları yıkmaya.

Koro:

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet! ' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Erkek Sesi:

Dört bir yanın tuzak, dört bir yanın hasım
Öksüz kalsan da yetim olsan da oğlum Âsım
Bu yol hak yoludur,bak nasıl haykırıyor!
Ana..., bacı..., kardeş..., hısım:

Koro:

Cehennem olsa bağrımızda söndürürüz;
Bu yol hak yoludur dönme bilmeyiz yürürüz.

Düşer mi tek taşı sandın, harimi namusun.
Meğerki harbe giden son nefer şehit olsun.

Kız sesi:

Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,
Denizler ordu bulutlar donanma yağdırsa;
Bu altımızdaki yerden bütün yanar dağlar,
Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsa

Koro:

Değil mi sinede birdir vuran yürek…Yılmaz!
Cihan yıkılsa emin ol, bu cephe sarsılmaz!

Erkek Sesi:

Âsım’ın nesli….diyordum ya…Nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek.

Yemen türküsü

Kız Sesi:

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Önce Çanakkale’de
Ardından
Kurtuluş Savaşı’nda başlayan;
Bu hayasızca akın, bu rezil istila

Koro:
Eski dünya, yeni dünya unutma sakın!
Duracak elbet bu hayasızca akın
Ezelden beri hür yaşayan Türk’e
kefen biçilmez.
Anadan, yardan, serden geçilir;
Çanakkale geçilmez.


Erkek Sesi:

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;

Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme' dedi.

Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

'Bu, taşındır' diyerek Ka'be'yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatarına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanı Salahaddin'i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Çanakkale türküsü

Kız sesi:

Kaç ananın yüreği bu türküyle sızlar,
Ölmeden mezara giren kınalı kuzular
İnleterek arşı,haykırdılar dosta düşmana karşı:

Koro:
Fedadır bu cennet vatana kanımız,
Yeter ki hür yaşasın vatanımız.

Kız sesi:

Sana bir değil, binlerce feda olsun canım,
Atamdan emanetsin benim cennet vatanım.

Koro:
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Kız Sesi:

Bursa işgal altında,
Düşman dört yandan kuşatmış yurdu.
Feryâd eden bülbülün biter mi derdi?
Yalnız Bursa mı?
İzmir,Antalya,Adana Maraş…
Daha nice vatan toprağı düşüyordu,
Bülbülün matemi
Akif’in dizelerinde böyle yaşıyordu:

Erkek Sesi:

Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım:
Nihayet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.

Şehirden çıkmak isterken sular zaten kararmıştı;
Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı.

Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl...
Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.

Muhitin hali 'insaniyet'in timsalidir sandım;
Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım!

Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryad.

O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:
Ki vadiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.

Ne muhrik nağmeler, ya Rab, ne mevcamevc demlerdi:
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, güya Sur-ı mahşerdi!

-Eşin var âşiyanın var, baharın var ki beklerdin.
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?

O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun,
Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun!

Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin hânumânın şen, için şen, kâinatın şen!

Hazansız bir zemin isterse, şayet ruh-ı serbâzın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-ı pervâzın.

Değil bir kayda, sığmazsın kanatlandın mı eb'ada
Hayatın en muhayyel gayedir âhrara dünyada.

Neden öyleyse matemlerle eyyâmın perişandır,
Niçin bir katrecik göğsünde bir umman huruşandır?

Hayır matem senin hakkın değil, matem benim hakkım;
Asırlar var ki aydınlık nedir hiç bilmez afakım.

Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda
Bugün bir hanumansız serseriyim öz diyarımda.

Ne hüsrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Seraba Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!

Hayalimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
Salahaddin-i Eyyubi'lerin, Fatih'lerin yurdu.

Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!

Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâb olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!

Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden Yıldırım Hân'ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri Orhan'ın!

Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!

Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!

Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!

Ne ağlarsın divane bülbül

Erkek sesi:

Bülbülün göz yaşı gurbet elinden,
Ayrı kalmak zor gelir gülünden.
Bu ağıt şehit anasının dilinden:

Kız sesi:

Daha değmemişken on beş yaşına
Gönderdim yiğidimi kurtuluş savaşına
Hain bir kurşun değdi başına
Şehit diye yazıldı mezar taşına

Şehidim,
Şimdi al bayrağın gölgesinde rahat uyu
Dalgalan göklerde sen de asırlar boyu

Kız Sesi:

Ey şehit kanıyla sulanmış al bayrağım!
Ey şanlı zaferlerle donanmış al bayrağım!
Senin gölgende yaşamak; şereftir,şandır.
Türkiyem, ilelebet; Türk, ilelebet; vatandır! ..

Koro:
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl

Kız Sesi:

İşte bu ruhla dalgalanır bayrağımız göklerde,
Bu ruhla okunur, milli marşımız her yerde.

Erkek Sesi:

Akif diyor ki,
Ben değil, milletim yazdı bu marşı,
Dalgalansın bayrağım ebediyen dosta düşmana karşı.
Bu ses ki,hakkın sessidir! İnletir arşı.

Koro:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!

Kız sesi:

Kılıcını vurduğun taşlar gelseydi dile,
Derdi ki niçindir çektiğin bunca çile.

Dalgalansın diye bayrağım; susmasın diye ezanlar,
Kars’tan Tuna’ya uzanırdım bir zamanlar.

Koro:
Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Paşa
Pilevne'den çıkmam diyor

Düşman Tuna'yı atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşa'nın kolundan
Beş bin top birden patladı

Kılıncımı vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Şanı büyük Osman Paşa
Askerinle binler yaşa

Veli AKÇA

Veli Akca
Kayıt Tarihi : 7.12.2010 11:41:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Veli Akca