Aylardan şubat telaşlı bir cumartesi akşamı
peşimizi bırakmayan ısrarlı bir soğuk
caddeyi dolduran sıradan insanlar
yüzlerin saklayamadığı çıldıran arzular
kimsenin fark edemediği garip bir uğultu
kendini unutturmak isteyen yorgun yağmur
mağaza ışıklarından parlayan ıslak kaldırımlar
gözleri teslim alan aldatıcı yansımalar
geceye iltica eden akşamın hoyrat karanlığı
anarşist gölgeleri bir bir içine alıyor İstiklal
caddenin ortasından ağır ağır geçiyor tramvay
geç kalmış bir aşk kırmızısı kadar yalan kokuyor
salkım saçak insanlar bir hüzünden bin hüzne yolcu
her birinin yüreğinde yasaklardan kurulu bir darağacı
asılmak için peşinden koşan birkaç tinerci çocuk
aldanmış bir eski özleme karışırken şehri saran acı
İstiklali kibritle bileğine kazıyor kaderci vatman
İnce yorgun bir yağmurdu gecenin acılarını karşılayan
yeni doğmuş bir bebeğin ağlaması kadar güzeldi
yeni bir hayat için ıslanıyorduk sabırsızdık
ellerimiz kenetli parmaklarımızda utanmaz bir kavuşma
yürüyorduk sıradan insanlar kalabalığında
peşimiz sıra karanlığı ezen ayak izlerimiz
yanımızdan bir sarhoş geçti sağa sola çarparak
rakı kokuyordu soğuktan buğulanmış soluğu
rüzgârdan dağılmış ağarmaya yol alan saçlar
ağzından saçılan küfürler yakası açılmadık sözler
yüksek sesle kendi kendine söyleniyordu bu düzene
kanımca yakasını kaptırmıştı o da korkağın birine
birden bir gürültü düştü ortalığa kalabalık karıştı
insanlar sağa sola kaçıştı yaşananlar yine anlamsızdı
siviller birini kovalıyordu kısa saçlı sert bakışlı
arkasından dur diye bağırıyordu bir gök gürültüsü
biri arkasından tabancasını havaya sıktı
gökyüzü vuruldu beyaz bir güvercin süzüldü
cadde üstünde son alazınla bir yıldız söndü
kimse umursamadı gözler hep kör ağızlar hep lal
acının şehveti bitmeyen bir okul her insan acıya kul
kayıp ruhların ortasında yalnızlığına ağlıyordu İstiklal
Kara gözlerinin içine bakardım sessiz bir bulut gibi
yüreğimi avuçlarımın içine alıp öyle bakardım
sevinçli bir ışıltı dolaşırdı göz bebeklerinde
seni toy bir aşkla sevmek isterdim
seni kimsesiz bir aşkla
filmlerdeki gibi doyasıya âşık olmak isterdim
ellerime sımsıkı yapışmış o güzelim parmakların
zincirli bir bukağı olurdu bana ölümüne korkardım
bir bir ortalığa saçılırdı yüreğimdeki kırıklar
senden bile sakladığım canım acırdı anlamazdın
kimseyi umursamazdı o içimdeki göz yaşı şişesi
ağzına kadar dolar taşar sırılsıklam ıslanırdım
İstiklalin orta yerinde kendini yer bitirirdi yüreğim
İçimizde birikmeye başlayan öfkeli bir efkâr
bizden önce Balık Pazarında bir meyhaneye koşardı
tükenmek için pencere kenarına gizlenmiş bir masada
kimsesiz sakin bir kalabalık olurdu her zaman,
bizim yüzümüzde ise geç kalmış bir gülümseme
rakı kadehlerinde ellerime sarılan özlemin buğusu
Madam Anahit akordeonundaki kederli mutluluğu
solmuş gül yaprakları gibi üzerimize serperken
başın omzuma bir hüzün yağmuru gibi dökülürdü
o çiçekçi kadın gelirdi elinde renkli hayaller sepeti
küçük kırmızı bir hayal takardım usulca saçlarına
değişirdi her şey ülkem bile ağlamayı bırakırdı
beklenmedik bir mutluluk saçılırdı meyhanenin ortasına
militan bir aşkla sevilen kadınlara benzerdin
Kayıt Tarihi : 12.1.2022 11:51:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İsmail Akyüz](https://www.antoloji.com/i/siir/2022/01/12/istiklal-23.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!