İSTER İNANIN İSTER İNANMAYIN
Ben çocukluğumda 4 mevsimi doya doya yaşardım. Köyümüzün ortasından geçen Zorkun deresi köyü ikiye bölerdi ötaçeli boçeli vardı. Şimdiyse Fatih ve İstiklal Mahallesi olarak geçer. Eski yıllarda bu dere ve Ulu dere geçilmezdi kenarlarına koşar balıkları seyrederdik taşların bir birine vurmasını seyreder dinlerdik. Şimdilerde bu iki derede arı içecek su kalmadı. Çok kaynak sularımız vardı bırakın suyunu yerleri bile kayboldu.
Mezarlık yakınlarında köyün batısında penceresiz taş duvarlı üstü mertekli çapkılı üzeri topraklı çamur sıvalı iki katlı bir evimiz vardı. Alt katta sığırlarımız yatar üst katta biz yaşardık. Evimiz mezarlığa 50 metre yakındı. Bizim evin dışında hiç bir ev yoktu. Akşam namazından sonra kimse mezarlığın yakınından geçemezdi. İnsanlar korkarlardı bazı insanlar babama sorardı siz mezardan korkmuyor musunuz? Derlerdi.
Bunu diyen kişiler daha sonra mezarlığın duvarına bitişik olarak evler yaptılar. Evvel kim boş yer buldu orayı sahiplenir ya ev yapardı ya tarla açar bahçe dikerdi. Daha önce mezarlığımız bakımsızdı içerisinde sığır davar otlatılırdı. Mezarlık tandır taşlarıyla doluydu,
her mezarın başında bir tandır dikiliydi o tandırların yüzde sekseni mezarlıktan çıkarıldı. Herkes yakınlarının mezarlarını yaptırdı. Mezarın etrafı belediye tarafından sur içine alındı. Muhtelif yerlerine yol yapıldı sular çekildi çeşmeler yapıldı.
Ve tüm mezarlık ağaçlandırıldı ben bu ağaçlandırmaya karşı çıktım zamanın belediye başkanına söyledim mezarın çevresine bir sıra yolun kenarların birer sıra dikilsin mezarın içine ağaç dikilmesin dedim maalesef dinleyen olmadı. Yarın bu ağaçlar büyüyecek mezar deşecek yer kalmayacak yağmurlar olacak mezarlığa yıldırımlar düşecek yangınlar çıkacak kimse bunun farkında bile olmadı. Mezarlığın 3 tane giriş kapısı vardır.
Gelelim bizim konuya biz 5 erkek 3 kız 8 kardeş 2 anne baba on baş horanta idik. Evimizde su ve banyo, tuvalet ve odamız sobamız yoktu. Ocakta odun yakar başına toplanır ısınırdık, elektrik yoktu. Gece evi aydınlatmak için bazen gaz yağı olmazdı lastik kırıntıları çam çıra yakarak evimizi aydınlatırdık. 3 kat yatağımız vardı yorganımız pamuk döşeğimiz çapıt kırıntısı yastığımız mısır kabuğu idi. Beş erkek kardeş bir yatakta üçümüz yukardan ikimiz aşağıdan girer üşümeyelim diye bir birimize sarılır uyurduk. Kız kardeşlerimiz üçü bir yatakta yatardı.
Kat kat elbisemiz yoktu ayakkabımız yoktu birer fistanımız şayağımız olurdu anamız elbisenin yırtılan yerini yamardı öyle giyerdik. Kirleneni yiykar kış günü ocağın başında kurutur tekrar giyerdik. Bizler büyük leğen teştte banyo yapardık. Bizim ev pınara en az 600 metre uzaktaydı yaz kış bakraçlarla eve su taşırdık. O tarihlerde köye üç dört metre kar yağardı pınara gidemezdik anam kar eritir evin içme suyunu temin eder sığırlarımızı kar suyu ile sulardık. Babam kışın evin karın kürümekle dam loğlamakla meşguldü yaz geldiğinde bağ bahçe tarla işleriyle uğraşırdı.
Anamın eski günlerini anlatırdı yiyecek yok üzüm çekirdeğini öğütür ekmek ederlermiş. Yonca otu bağ yaprağı tut yaprağı yemlik otundan uemek yaparlarmış pekmez yokmuş Kamalak ağaçlarına tezbi düşermiş o dalları koparıp suya ıslar şiresini alıp şerbet olarakiçerlermiş. Çok zorluklar çekmişler şimdide yine anacığımın yazı kışı yoktu. Komşuların ev işlerine giderdi. Evlerde su yoktu banyo yoktu pınardan evlere bakraçlarla su taşırdı. Büyük pınarın önünde tahtadan yapılmış büyük bir çamaşırhane vardı. Köyün hanımları çamaşırlarını orada yıykarlardı orada banyo yaparlardı. Anam komşuların çamaşırlarını oraya götürür o zaman deterjan yok sabun yok çamaşırı meşe külüyle yiykar geri eve getirir ocağın çevresine serer kururdu. Akşama kadar çalışırdı.
Para yoktu ev sahibi bir tepsi bulgur, un, yarma veya tarhana ne verirlerse onu alır önlüğüne koyar akşam eve gelirdi. Bu günde sizi aç koymadım der sevinirdi. Ya pilav ya çorba yapardı bir leğenin başına toplanır adam başı kaşık yoktu kardeşlerimizle kaşık değişerek yer karnımızı doyururduk. Bırakın kaşık değişmeyi şimdiki çocuklar bir birinin kabından yemek yemiyor ikisi bir yatakta yatmıyor.
Sabah kahvaltımız darı ekmeği ile çökelik dürümü ve bir bardak şerbet ile yerdik. Övün de yediklerimiz bulgur pilavı tarhana çorbası mercimek ve sümüt köftesi pekmez yerdik turp gibi olurduk şimdiki gibi huzursuz değil huzurlu ve mutluyduk. Buğday arpa nohut ekmeği bilmezdik. Gilgil darı konak darı ekmeği yerdik. Yediğimiz içtiğimiz doğaldı dışarıdan ne sebze ne meyve gelirdi çünkü yol yoktu araba yoktu. Herkes bağında bahçesinde yetiştirir doğal yerdi. Üzüm gayet çoktu her ev en az yüz batman pekmez kaynatırdı. Köyde doğru düzgün bakkal manav manifaturacı yoktu. Hastalık nedir bilmezdik. İlaç iğne bilmezdik. Köyümüzde yaşlı insanlar gayet çoktu.
Her sokak başında sekiz on ihtiyar bir araya gelir sohbet ederlerdi. İnsanlar hasta olmazdı. Senede bir veya iki kişi yaşlılıktan ölürdü. Şimdiyse bazı günler üç beş kişi bir anda ölüyor. O tarihlerde tek Ankara radyosu varıdı köyde radyo televizyon yoktu. Varlıklı bir ailede bataryalı radyo vardı mahalle insanları o ailenin odasına toplanır haber dinlerdi. Telefon yoktu eğer bir köyden öbür köye bir haber gidecekse bir kişi görevlendirilir o haber götürür getirirdi. Siyaset nedir bilmezdik 4 yılda bir muhtarlık seçimi olurdu köylü ileri gelen birini muhtar seçerdi. Şimdiki gibi insanlarda partizanlık kutuplaşma senlik, benlik yoktu.
Herkes geçimi derdindeydi. Köylü fakirdi kapısında ya bir katır ya bir merkebi olurdu. Onlarla taşıma işleri yapar dağdan kışlık odununu getirirdi. Yılda iki kez çoluk çocuk Adana, ya çapaya pamuğa giderdik bir ay çapada çalışırdık bir ay pamuk toplardık ailemiz bir yıllık kazancını temin ederdi. Köyümüzde hatır gönül komşuluklar vardı. Herkes bir birine yardım ederdi. Şimdiyse herkesin kapısında kamyon, traktör, taksi yatı katı apartmanı var fakat huzur yok insanlık yok Büyük küçük kalmadı insanlar barut fıçısı gibi.
6 Şubat 2023 de 9 saat arayla peş peşe 7.7/7.6 iki deprem yaşadık 11 vilayet sallandı 60 bin insanımız öldü yüz binlercesi sakat kaldı bizler daha çok azdık daha da birbirimizi tanımaz olduk. 1956/1960’larda köyümüzün yolu arabası yoktu acil bir hasta olursa komşular toplanır iki ağaçtan sedir bağlar hastayı üzerine koyar battaniye yoktu çula mindere sarar kar da olsa kışta olsa köye 23 kilometre uzaklıktaki söğütlü durağına kadar sırtlarında götürürlerdi. Bu taşımalarda benimde payım vardır...
Âşık Ali Ataş
Ali Ataş
Kayıt Tarihi : 22.4.2024 13:23:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!