saçlar ağarmış, varsın ağarsın
yeter ki kalplerdeki sevda solmasın
baktıkça resmine, dalıp gidiyorum uzaklara
senle olduğum anları yaşıyor ruhum
seni yaşıyorum,
saçlar mı? ağarsın be can parem
ağaran her saç teli, bu sevdanın yılları olsun
sevmek günah mı?
birlikte olduğunda,
kalbin titrediğinde ne hissediyorsun?
sevmek, cana can katmaktır
varlığı bile heyecanlandırmalı
işte sevmek budur,
sevgi, mutluluk istenmez yaşanır
kimi zaman içten sesleniş,
kimi zaman candan sarılış
kimi zamansa muhteşem vuslat.
mutluluk, vermektir…
gönülden, ömürden vermektir,
veriyorsan, karşılığını almaktır
aynı nefesi teneffüs etmek,
aynı dili konuşmak,
aynı lokmayı paylaşmaktır
sevdiğinin yanındayken, kalbin kıpır kıpır coşmasıdır
bazense nefes alamamaktır,
düşlediğinde, yüzünde oluşan gülümsemedir
dokunduğunda, kalbin yerinden çıkacak gibi olmaktır
sarıldığında, tarifi imkansız haz duymaktır
yokluğunda aranmaktır
hatıraları düşte saymaktır, sevmek.
gönül gözünle yaşananları,
tekrar tekrar bıkıp usanmadan seyretmektir
sevdiğini adıyla “seni çok seviyorum” diye haykırabilmektir
içinin coşması, duyguların taşmasıdır
yokluğuna alışamamaktır,
sevmek, acı çekmektir…
sevmenin nedeni niçini de yok işte
bakıyorsun ki seviyorsun
ama ne zaman, nasıl olduğunu bilmeden
nedensiz, niçinsiz
elbette bir sebep olacak gözleri karşı karşıya getiren
ama seviyor işte insan
nedensiz niçinsiz bağlanıyor
ölümden beter acıları çekse de.
hiç bir acı, aşk acısından kutsal değil
kimse katlanamaz acıya
ama aşk acısına katlanıyor insan
her cefayı çekiyor da, yine de bırakamıyor sevdiğini
çünkü o alınıp koparılmıyor ki
kalpte o. mühür gibi, vurursun en dar zamanda
söküp atamazsın,
böylesi sevda, en dar zamanında yerleşir kalbe
kök salan virüs gibi damarlarına girer
saçlarını ağartır, kolunu kanadını kırar da
yine de vazgeçemezsin….
baktığın her çiçekte
andığın her yerde onu görür yaşarsın
içini tarifi imkansız hisler kaplar
alır seni götürür uzaklara
sen senlikten çıkar, ruh bedenden ayrılır sanki
sevda yazılmaz, yaşanır
çünkü insan yaşadığı şeyleri yazar
yaşamayan duyguların yazılması imkansız
tarif edilemez ki yaşanmayan
gecelerse katran olup yapışır yüreğine
uykusuz kalırsın,
göz kapağının arasına kibrit çöpü yerleşir sanki
adeta kan çanağına döner gözler
yüreklerdense nar gibi kor alevler fışkırır
bile bile yakarsın o bedeni,
hiç farkına varmadan,
bir kere ansızın girmiştir kalbe
bilemezsin, hissedemezsin…
aslına bakarsan hiç bir sevdanın sonu yok
daha doğrusu hiçbir şeyin sonu yok
temeli topraktan gelen faniye.
sevgi yaşandıkça vardır
unutulmaz, sevdiğinden içmeyince sevgi şerbetini
sevgiliyi sarmayınca
asıl sevgi o vakit öldürülür bedende
sevgide en güzel şey yaşamaktır, yaşatmaktır
dokunmaktır
nasıl ki su verdikçe yeşerir, kokar güller
bakıldıkça sevgiyle büyür
özen gösterilmeli güzel şeylere
neyin sonu var ki
fani olan bedenler neyin sonunu gözler ki
toprak olacak varolan her şey
çünkü topraktan geldi
varolan ruhtur, ebediyete kadar ruh yaşar
sevginin gerçeğini.
acıyla seven kalplere ayrıcalık tanır
yoksa kolay çekilir miydi sevda acısı
yaşadıklarımızla da kandırıyoruz kendimizi
çocuklar büyüsün, bugün şu yapılacak
bu yapılacak, ev temizlenecek
tatil yapılacak, tatile gideceğim gezeceğim, eğleneceğim
hangisinin sonunu sorguluyoruz, var mı sonu?
ama iş sevgiye gelince, sonu yok diyoruz
gücün varsa, sevgiyi ellerine alırsın
yoksa hayal edersin
buna da gücün yoksa, alır kalbine gömersin
ölü bedeni toprağa gömer gibi…
her gün işe geliyorsun, var mı sonu?
çırpınmışlar ne için
kendin, ruhun için ne yapıyorsun?
bir düşün sabahtan akşama kadar yaşadığın gerçekleri
koşuşturmacalar, işyeriyle ev arası mekik dokumalar
gün gelir ansızın kalbine sevgi denen virüs girer
sana yeniden hayat verir
yeri gelir acı tattırır
hastalıklı ur değil ki kesip atasın
ruha işleyen apansız duygu.
ya onu ellerinle tutup yaşayacaksın
ya da öldüreceksin
o öldüğü zaman ruhunda ölür, bitersin…
neyin sonunu gözlüyorsun ki
neyin sonu var ki, ne bekliyorsun daha hayattan
kapılıp gidiliyor bahtın rüzgarında
bu rüzgarın yönünü çevirse çevirse
ancak bedenini ruhunu saran sevgi çevirebilir
denersin bakarsın, gerekirse yaşarsın
baktın ki değişen bir şey yok
yine hayatındaki gerçekler gibi bırakırsın bahtının rüzgarına
sevda bu,
adına nice canlar verilmiş
günahlarla da çevrelense de, sevabıyla içilse de
sevda bu…
içilse de içilmese de yakar hınzır şerbeti gibi
yakar geçer bedeni, yıkar geçer ruhu
sevgi çeşmesi her zaman akar
aslolan o çeşmeden ne kadarını boşa akıttığın,
içtiğin zaten senindir
hangi günaha girmiyor ki insanoğlu, aşkın günahını çekemesin
kalpler kadere karşı gelmiyor, kadere isyan da değil
Mevla’nın var ettiği güzelliği yaşıyor kalpler
boşuna var edilmemiş sevgi denen duygu
kalplerin kinle, nefretle dolması
çok mu daha iyi
varlığı seni mutlu kılıyorsa
sevdiğini görünce için tir tir titriyorsa
hayatta varolan en mutlu anı yaşayabiliyorsan sevgiyle
senden daha mutlu insan yoktur
bu dünyanın kavgasını güdene kadar
bu dünyanın sevdasında boğulacaksan boğul
mutsuzluk rüzgarının labirentinden
gönlünde sevgi denen güzelliği barındırarak
ruhuna tattırarak kurtul…
01 Haziran 2005 Ankara
Cafer Tayyar ÖzkanKayıt Tarihi : 13.9.2005 12:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
birlikte olduğunda,
kalbin titrediğinde ne hissediyorsun?
sevmek, cana can katmaktır
varlığı bile heyecanlandırmalı
işte sevmek budur,
sevgi, mutluluk istenmez yaşanır
kimi zaman içten sesleniş,
kimi zaman candan sarılış
kimi zamansa muhteşem vuslat.
bu şiirinize yürekten katılıyorum şair teprikler
yakar geçer bedeni, yıkar geçer ruhu
sevgi çeşmesi her zaman akar
aslolan o çeşmeden ne kadarını boşa akıttığın,
içtiğin zaten senindir
ne güzel detaylarla yarim elma gönül elma misali sunulmus kendini aska davet...ben bu misralari aldim kendime...
tebrikler. sevgi ve saygilar
İşte Sevmek Budur
saçlar ağarmış, varsın ağarsın
yeter ki kalplerdeki sevda solmasın
baktıkça resmine, dalıp gidiyorum uzaklara
senle olduğum anları yaşıyor ruhum
seni yaşıyorum,
saçlar mı? ağarsın be can parem
ağaran her saç teli, bu sevdanın yılları olsun
sevmek günah mı?
birlikte olduğunda,
kalbin titrediğinde ne hissediyorsun?
sevmek, cana can katmaktır
varlığı bile heyecanlandırmalı
işte sevmek budur,
sevgi, mutluluk istenmez yaşanır
kimi zaman içten sesleniş,
kimi zaman candan sarılış
kimi zamansa muhteşem vuslat.
mutluluk, vermektir…
gönülden, ömürden vermektir,
veriyorsan, karşılığını almaktır
aynı nefesi teneffüs etmek,
aynı dili konuşmak,
aynı lokmayı paylaşmaktır
sevdiğinin yanındayken, kalbin kıpır kıpır coşmasıdır
bazense nefes alamamaktır,
düşlediğinde, yüzünde oluşan gülümsemedir
dokunduğunda, kalbin yerinden çıkacak gibi olmaktır
sarıldığında, tarifi imkansız haz duymaktır
yokluğunda aranmaktır
hatıraları düşte saymaktır, sevmek.
gönül gözünle yaşananları,
tekrar tekrar bıkıp usanmadan seyretmektir
sevdiğini adıyla “seni çok seviyorum” diye haykırabilmektir
içinin coşması, duyguların taşmasıdır
yokluğuna alışamamaktır,
sevmek, acı çekmektir…
sevmenin nedeni niçini de yok işte
bakıyorsun ki seviyorsun
ama ne zaman, nasıl olduğunu bilmeden
nedensiz, niçinsiz
elbette bir sebep olacak gözleri karşı karşıya getiren
ama seviyor işte insan
nedensiz niçinsiz bağlanıyor
ölümden beter acıları çekse de.
hiç bir acı, aşk acısından kutsal değil
kimse katlanamaz acıya
ama aşk acısına katlanıyor insan
her cefayı çekiyor da, yine de bırakamıyor sevdiğini
çünkü o alınıp koparılmıyor ki
kalpte o. mühür gibi, vurursun en dar zamanda
söküp atamazsın,
böylesi sevda, en dar zamanında yerleşir kalbe
kök salan virüs gibi damarlarına girer
saçlarını ağartır, kolunu kanadını kırar da
yine de vazgeçemezsin….
baktığın her çiçekte
andığın her yerde onu görür yaşarsın
içini tarifi imkansız hisler kaplar
alır seni götürür uzaklara
sen senlikten çıkar, ruh bedenden ayrılır sanki
sevda yazılmaz, yaşanır
çünkü insan yaşadığı şeyleri yazar
yaşamayan duyguların yazılması imkansız
tarif edilemez ki yaşanmayan
gecelerse katran olup yapışır yüreğine
uykusuz kalırsın,
göz kapağının arasına kibrit çöpü yerleşir sanki
adeta kan çanağına döner gözler
yüreklerdense nar gibi kor alevler fışkırır
bile bile yakarsın o bedeni,
hiç farkına varmadan,
bir kere ansızın girmiştir kalbe
bilemezsin, hissedemezsin…
aslına bakarsan hiç bir sevdanın sonu yok
daha doğrusu hiçbir şeyin sonu yok
temeli topraktan gelen faniye.
sevgi yaşandıkça vardır
unutulmaz, sevdiğinden içmeyince sevgi şerbetini
sevgiliyi sarmayınca
asıl sevgi o vakit öldürülür bedende
sevgide en güzel şey yaşamaktır, yaşatmaktır
dokunmaktır
nasıl ki su verdikçe yeşerir, kokar güller
bakıldıkça sevgiyle büyür
özen gösterilmeli güzel şeylere
neyin sonu var ki
fani olan bedenler neyin sonunu gözler ki
toprak olacak varolan her şey
çünkü topraktan geldi
varolan ruhtur, ebediyete kadar ruh yaşar
sevginin gerçeğini.
acıyla seven kalplere ayrıcalık tanır
yoksa kolay çekilir miydi sevda acısı
yaşadıklarımızla da kandırıyoruz kendimizi
çocuklar büyüsün, bugün şu yapılacak
bu yapılacak, ev temizlenecek
tatil yapılacak, tatile gideceğim gezeceğim, eğleneceğim
hangisinin sonunu sorguluyoruz, var mı sonu?
ama iş sevgiye gelince, sonu yok diyoruz
gücün varsa, sevgiyi ellerine alırsın
yoksa hayal edersin
buna da gücün yoksa, alır kalbine gömersin
ölü bedeni toprağa gömer gibi…
her gün işe geliyorsun, var mı sonu?
çırpınmışlar ne için
kendin, ruhun için ne yapıyorsun?
bir düşün sabahtan akşama kadar yaşadığın gerçekleri
koşuşturmacalar, işyeriyle ev arası mekik dokumalar
gün gelir ansızın kalbine sevgi denen virüs girer
sana yeniden hayat verir
yeri gelir acı tattırır
hastalıklı ur değil ki kesip atasın
ruha işleyen apansız duygu.
ya onu ellerinle tutup yaşayacaksın
ya da öldüreceksin
o öldüğü zaman ruhunda ölür, bitersin…
neyin sonunu gözlüyorsun ki
neyin sonu var ki, ne bekliyorsun daha hayattan
kapılıp gidiliyor bahtın rüzgarında
bu rüzgarın yönünü çevirse çevirse
ancak bedenini ruhunu saran sevgi çevirebilir
denersin bakarsın, gerekirse yaşarsın
baktın ki değişen bir şey yok
yine hayatındaki gerçekler gibi bırakırsın bahtının rüzgarına
sevda bu,
adına nice canlar verilmiş
günahlarla da çevrelense de, sevabıyla içilse de
sevda bu…
içilse de içilmese de yakar hınzır şerbeti gibi
yakar geçer bedeni, yıkar geçer ruhu
sevgi çeşmesi her zaman akar
aslolan o çeşmeden ne kadarını boşa akıttığın,
içtiğin zaten senindir
hangi günaha girmiyor ki insanoğlu, aşkın günahını çekemesin
kalpler kadere karşı gelmiyor, kadere isyan da değil
Mevla’nın var ettiği güzelliği yaşıyor kalpler
boşuna var edilmemiş sevgi denen duygu
kalplerin kinle, nefretle dolması
çok mu daha iyi
varlığı seni mutlu kılıyorsa
sevdiğini görünce için tir tir titriyorsa
hayatta varolan en mutlu anı yaşayabiliyorsan sevgiyle
senden daha mutlu insan yoktur
bu dünyanın kavgasını güdene kadar
bu dünyanın sevdasında boğulacaksan boğul
mutsuzluk rüzgarının labirentinden
gönlünde sevgi denen güzelliği barındırarak
ruhuna tattırarak kurtul…
01 Haziran 2005 Ankara
Sayın Cafer,Şiirlerini buraya kadar zevkle okudum..Yüreğine sağlık çok güzel ve anlamlı şiirler yazmışsın.Tebrik ederim.
Mürsel Adıgüzel
TÜM YORUMLAR (19)