Vakit gece... Ay, yıldızları etrafına toplamış, gökyüzünden aşağı bakıyor. Hepsinin tüyleri ürpermiş bu seslenişten...
Bir şelâleyi andıran ipek giysileri içinde, saçları da o şelâleler gibi omuzlarından sırtına dökülen bir silûet... Karanlık ufuklara bakan kadının uzanan ellerinden, parmaklarından sanki ışıklar uzanıyor göklere doğru.
Dilinden dökülen fısıltıların, bir yakarıştan farkı yok... Sevmenin erdemiyle sessizce anlatıyor… Ulvî duygularla gölgelenmiş yüzünde derin bir sevginin izleri...
Gözlerinde anlatılamayan bir bakış var ki, yaralı ceylanlar gibi...
Bir güvercin ürkekliği... Yüreğinin atışları ellerinde yankılanıyor... Güzel yüzü, içinin ateşiyle buharlaşan gözyaşlarından sislenmiş... Saçlarını okşayan yıldızlar bilinmeyen bir kutsal ilâhi söylüyorlar... Ay; seven bir yürekten taşan sevgiye şahit, seslenişlerinden, yakarışlarından büyülenmiş gibi gözlerini kapatmış... Her seslenişi tekrarlar gibi...
özgürlüğüne uçan bir kuşun. Anlamın
düğüm olduğu zamanlar. Bütün yaraları
denedim. Ağzımda kan tadı. Saklanacak
o su kıyısı uzakta. Dağıldım
yaşlandığım yol için. Hangi çağa gittiysem