yol tutkusu
Hayat birbiri içinde evrilen süreçlerle akıp giderken seyahatler girer araya. Kendimizi yeniden bulduğumuz, içimizdeki ezgiyi keşfettiğimiz, akıp giden anlarında bile büyük sebepleri küçük düğümlerde bulacağımız küçük aralıklar gibidir geziler. Onların yeniden düşünülüp harmanlanması ise dünden yarına bir armağan gibi. Belki de o yüzden gittiğim yerleri paylaşmak istiyorum sizlerle.
Hava tahmin raporları, gitmeyi düşündüğümüz yerlerde havanın güzel geçeceğini söylüyor. İstanbulda ise bunun en ufak bir göstergesi yok. Ama karar verdik bir kere, rüzgârın şiddetinden direklerin devrildiği bir yağmurlu günde biz kamp malzemeleri satın alıp, yola koyuluyoruz. Ne güzel ki; arkada bırakılan her kilometre, beklentileri doğrulama yönünde yol aldırıyor ekibimize.
Güzel durumların altını uygun bir müzikle çizmekse sanki yaşamı katmerlendiren bir lezzet katıyor içinde bulunulan an’a. Bulutsuzluk Özlemi özlemlerimize rehberlik ederken, önce kendi ismiyle anlamlanıyor; daha sonraysa dinlediğimiz şarkıdaki sözleriyle. Onlar, şarkılarında Solda, güneş yükseliyordu, güneye giderken derken; gerçekten de solda bize muzip, mahmur ve kaçamak göz kırpan güneşe bakıyor insan ister istemez; yolda güneye giderken.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...