Avuçlarımda kalan kokunu çektim günlerce içime ve seni bir daha, bir daha yaşadım doymamacasına. Anılarımın en başına koydum resmini, özledikçe izledim. Avuçlarımı hiç çekmedim burnumdan, kokladım, kokladım. Daha beter özledim seni. Kokuna kavuştukça yandı yüreğim, yüzünü mıhladıkça gözlerime özlemim derinlerime işledi.
İşte, böyle bir şeydi seni sevmek…
Etten, kemikten ve sestendi sevdam. Ruhumdandı, özlemek ve seni sevdikçe tamamlamak eksiklerimi. Sana alıştıkça, sen olmaktı yaşam. Senin gibi görmek, senin gibi konuşmaktı. Beni sana yaşatmaktı, sevmek. Yüzümü avuçlarının arasında düşlemekti, rüyaların hepsi. Bıkmadan gözlerine bakmaktı, istediğim. Baktım…
Kalabalıkta ve yalnızlıkta, seni düşünmekti. Sana koşmaktı, acele yerinden. Sesini duymak için, bahaneler türetmekti. Her satırı, seni düşünerek işlemekti satırlara. Nakışlarda gözlerinin rengini aramak ve bulmaktı. Baktığım her resmin köşesinde, seni bulmaktı. Aslında, hepsinde sana bakıyor olmaktı ya!
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan