İşte Benim Hikayem Şiiri - Ibrahim Kenar

Ibrahim Kenar
18

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

İşte Benim Hikayem

İŞTE BENİM HİKAYEM

Bulutların narin elleri ve uçurumların mavi dudaklarında artsız bir gazel.
Kulaklarımda, adamdan saymamın mümkün olmadığı körelen yüreklerim uğultulu ikazları.
Ve şaşıp kalmamak elde mi, çürüten adımların tekrarından.
Uzun zamandır tadı eskimiş sabahlarda bir ikindi gibi gerinerek kalkarım.
Yorgun mısraların seyrinden dalarım bu kente
Hikâyemi soruyorsun.
Desem de ne desem.
Kendisine ağlamaklı yılların yareni.
Bilerek ışığa tomurcuklanmayacak acılarla budadığımdan nefesimi, tepeden tırnağa kendin yazdım hikâyemi
Günden taşan sesimle uykuma akın etmiş sadece yüzü insan kâbuslarıma seslendim.
“Ey kâbusum, ağlamak soyluluktur.
İçten yükselen, insana yaraşan yürek yağmurunu akıtmaktır herkese ve her şeye akmayacak göz pınarlarından.
Ey Kâbus, bana benzerken benden çıktığından nefretime bürünen; senin için ağlarken ağladığım kadar insandım
İnsanlaştıran gözyaşlarıyla övünüyorum ama senin için ağladığımdan dolayı utanç duyuyorum.
Ama hiçbir şimşeği bilmeden kondurmadım dudaklarıma ve hiçbir cehennemi istemeyerek içmedim.”
Aptallığının bütün boyutlarını tanıyan ve bilenin hangi hikâyesi olabilir ki.
Kabusları ve çığlıkları.
Bunun ötesi sorma beni.
Beni bilip konuşmayı öğrenmemiş merakında ya da yürümeye niyetli olmayan kendi haline sığınmış cesaretindeyim.

Ne yapmalı, muğlâklıklar ve kinayelerin gecelerinde bırakıp yormadan ne yapmalı diyorsun bana.
Yıllar önce bir şiirin kulaklarına;
“giz diye bir şey yok
Devşirilen samimiyettir”diye fısıldamıştım.
Muğlaklık diye bir şey de yoktur.
Yarımlar, kusursuzluğunu ilan ederse ve birikirse anlatılmak istenenler,
Muammalar; zaman israfından korumak için şu hayatı, atasözlerine benzeyen ibareler doğar, kinayelere benzeyen.
Zamanın suları selinde bırakmadan gecikmişliklerin.
Ben yüzünü ve sesini hatıraların siyah akıntılarına bırakmadan tutarak soluğunu beni dinle ki, seni anlayayım.
Konuş ve beni dinleyerek.
Alıp götürmeden bizi siyah suları hatıraların.
Çünkü şu har vurup harman savurduğumuz hayat parmaklarımızın arasından akıp gidiyor biz bir anlama ulaşmadan.
Konuşurken başkalarının dudakları kımıldar sadece ve senin terinden mülkiyete alınan kahkahalar.
Nasır bağlarken ayakların, varılması gereken arzuların kavşaklarına sen zemheriyi atkı diyerek boynuna kanıksay.....k dolarken,
Kestirmeden varılıp şöminelerin yakıldığını bile gördüğünde üçüncü kez,
Üç kez salaksın üç kez yaşayan ölüsün, arkına varmamışsın. Vurarak başını taştan taşa hayıflan.
Sorgula kendini.
Hayat bir oyundur ve sen bu oyuna gelmişsindir
Bu çağda başkasının kölesi olarak.
Tatlı dilin zehrini tattın mı hiç
Ve tebessümlerin ardındaki o korkunç fakları.
Ya da sözlerinde hazineler taşıyan yüreği köhne, kusurlarla inşa edilmiş bedeni yapıları bilir misin,
Tanıdın mı hiç basitçe düşkünlüklerde secdeye kapanmayı kendisine hayat felsefesi edinenleri.
Ya da ben kül yutmam derken kocaman dağları yemekten aç ve sefil dolaşırken avazının hiç duyulmayışını kaç kez yaşadın.
Öz söylemenin de öncesi, hayatı tanıy.....k yaşayanın bir şeyden bir kez inler ve bir kere dili yanar, yüreği tutuşur.
Hangi harfin ecelini bulmasına bulaştın kıyıda köşede.
Dur ve dinlen!
Yüreğine şahlanan seslenişlerle seni var edecek dirilişleri savur.
Orada çocuk, afacan ve sadece kırlangıçların süzülürken tenini çizdiği maviliklerden bir ışık... Işık alevleniyor.
Parlayan bir mavi ve sonra çıldırasıya alevlenen.
İşte budur benim hikâyem.
Acılarla parelenmiş ve sonra ışık bir mavi.

Ibrahim Kenar
Kayıt Tarihi : 9.2.2007 22:30:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ibrahim Kenar