Sen, tam da iplerin düğüm yerinden bağlanmaya çalışırken; yönünü kaybetmiş bir tren, seni nasıl getirir; beklediğini kendinin bile bilmediğin o istasyona?
Uzak kıtalar çağırırsa hele o anda... Bir de yollara sevdalıysan...Apar topar gidersin. Geçmişi geleceği topak yapar gidersin. İstasyonunu bıraktığını bilemeden, koşarak gidersin denizaşırı.
Ama uzak kıtalar anlar seni. İçindeki kuşun kanat sesinden anlar. Irmağının aktığı balonun köpüğünden. Bilir, bir şeylerin artık farklı olduğunu. Uğradığını algılar, o mâlûm istasyona.
Belirsiz sorulara, “Hayır! ” dersin. En net sesinle; “İşte burdayım.”
İlk gününden sezdiğin “son çizgisi”ne başlangıç olan nokta, belki de o gün konulur deftere. Sen çok sonra görürsün.
Sen çok sonra görürsün, koşarak ayrılsan da; hep o istasyondan başladığını seferlerinin.
06-07-2006
Ekteki güzel resim için, sevgili Temel Kurt'a yürekten teşekkürlerimle :-)
Aynur UluçKayıt Tarihi : 6.7.2006 23:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Aynur Uluç](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/07/06/istasyon-deneme.jpg)
Türküler,hasretler-ilgisini bulamayacaklar belki okuyanlar ama- istiklal harbi tadında bir şiir okudum
Çünkü trenler bana hemen ve daima istiklal harbimizi hatırlatır.
Ateşin sesine ince jestlerle dolu güzel resminden dolayı teşekkürün akabinde Aynur Hanımın öyküsü için sözü Dr. Ahmet İNAM' a bırakmak istiyorum
Emmim Abdullah Yüce, ince paltosu, fötr şapkasıyla duruyor garda. İncecik bıyıkları rakı kokuyor. Abdullah Yüce, sonraları Arabeskin, ardından karmakarışık müzik ağdasının malzemesi olacak duygularını uzun hava olarak katıyor müziğe. Onlardaki yürek burkuntusu, plakçıların, kasetçilerin ticaret malzemesi yapılmamış daha. Cenin halinde arabesk. Türkü formunda şarkı, şarkı formunda türkü. Yarım bardak susuz rakıya, sünnet düğünlerinde, nişanlarda yüreğini açan adam. Emmim Abdullah.
Emmim Abdullah'un parmağında elbette şovalye yüzüğü vardı. Ne köylüdür o, ne de kentli. İki yana da yakın, iki yana da uzak.
.....
Üzerinde durulan aşk? Nedir o? Abdo'nun (Abdullah Yüce) dünyası. Üzerinde yaşadığı dünya. Yârin bulunduğu diyar. Bu diyar sonsuz. Aşk sonsuz. Yârsız gerçek, yârsız evren yok. Yâr hava, su. Yâr nimet. Yaşamak mümkün değil emmim Abdo, yâr, bu zalim dünyada değil. Sevgilisini bir derya gibi görene, aşkını sonsuz bulana haramdır bu dünya. Sen rakını iç. Bavulunu al. Çık yollara. Bu diyar senin değil. Yârinin. Yâr senin değil.
Abdullah yücenin cızdayan plaklarından,haydi trene, çok üşüdünüz. Tahta bavulunu al yârinin. Unut vefasızlığını. Sana geldi. Gözü yaşlı. Vişne çürüğü başörtüsü. Ver mendilini, silsin burnunu. Gariptir o da. Binin. Gidin. Gidin. Duldur o, tut elinden. Yüce Abdo ısıt onu şarkınla:
Uzayıp giden o tren yolları
Açılıp sarmıyor yârin kolları
Uğurlar kızları, nazlı dulları
Uzayıp giden o tren yolları
Bir beyaz mendilin sallanışını
Unutmam o gece ağlayaşını
Silemem coşkunum gözüm yaşını
Açılıp sarmayan yarin kolları
Uzayıp giden o tren yolları
yağmura gebze tren istasyonunda yakalandım,sıradan bir istasyon gezmesinde.biryere gitmiyordum mühim olanda bu zaten belki gidecek bir yerden çok gelecek biri idi aklıma astığım,veişte yağmura yakalandım.
öyle hızlı yağdı ki yağmur,sular sellere karıştı zaman, sonra birden bire durdu.hiç kimsenin şemsiyesi yanında yoktu, hepimiz ıslandık,trenlerde ıslandı, ama hiç birimiz kızmadı bu duruma...
istasyonun üzerindeki çelik kötrüden yapmurun ıslattığı rayların arasındaki çimenleri izledim, ara ara gelinçikler ve papatyalar açmıştı, rayların arasında çakıl taşları ve de,oldum olası sevmişimdir çakıl taşlarını(kadınlar öldükten sonra martı olarak doğar;erkeklerse çakıl taşı olarak)tam karşımdaki kırmızı ve yeşil ışığa baktım.
'yol kimin için açıktı;kimin için kapalı.'
bazen bir yazıda insana istasyon olur 'eski sevgili' adlı şiirin gibi..
sevgilerimle...
O'nun hiç bir dediği dediği değildir. ..
Ve O'nu anlamak için ikinci bir pencere gerekir !
TÜM YORUMLAR (4)