Gün batımı...
Bir ben, bir de İstanbul.
Günün oğlu güneş gitmek istemez sanki,
Kızarır, kızarır ama nafile
Ağlayamaz, kırılamaz, darılamaz
Büktükçe büker boynunu ve süzülür İstanbul’un eşsiz bedeninden…
Sarılmak, inat etmek ister yedi tepeden birisine; ama nafile
Sarılamaz, tutunamaz, nazlanamaz.
Büktükçe büker boynunu ve süzülür İstanbul’un kollarından
İstanbul dik. İstanbul mağrur.
Yedi tepe sarsılmaz bir heybetle seyrediyor, aldırmıyor bedenini yalayarak giden güneşin yakarışlarına...
Seveni çoktur, bilir bunu İstanbul.
Bilir ki, gece de aşıktır,
Uyumak,
Uzanmak ister onun güçlü kollarına
Dedim ya seveni çoktur ve bilir bunu İstanbul
Bir sevdiğin yok mu İstanbul?
Kalbini hızlandıracak,
''Sularını'' dalgalandıracak,
Bedenini sarsacak bir sevgili,
Yok mu İstanbul!
Sesin soluğun duyulmuyor, Yok besbelli.
Gecenin kızı akşam gelmiş; temizlemiş güneşin ardında bıraktığı son ışıkları,
sıcaklığı, yalvarışları…
Gecede gelmiş uzanmış bile boğazın şevkatli kollarına
Şu yıldızlara bakın hele! -Güneşin elçileri yıldızlar
haber getiriyorlar güneşten
Şifreyi çözemedim.
Sürekli bir göz kırpmadır gidiyor...
Ay dede gülümsüyor...
Kime? Neye?
İstanbul gece masum
Olanı biteni dinleyen bir ispiyoncu sanki-köstebek.
-Birilerinin muhbiri
-Kızma canım lafın gelişi.
Çek şu dalgalarını üzerimden!
Bak güneş geliyor! ...
Gece de bir panik
Rengi benzi atmış
Yıldızlar kaçışıyor birer birer
Bu ne telaş!
Altı-üstü bir gün doğumu,
Bir ben,
Bir de İstanbul.
İstanbul dik.
İstanbul mağrur.
Belki onunda bir sevdiği vardır (?)
Olgun Keskin
Kayıt Tarihi : 22.4.2006 12:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!