Önce göz nuru sordu seni;
"Üç mürebbiyenin üzerine titrediğidir." dedim.
"O, üç mürebbiyeye de gözde!"
Daha şefkat sormadan da
Ben söyledim:
"İstanbul, yedi memenin emzirdiği
Işıl yüzlü, gürbüz bebe."
Gözümün içine baktı aşk,
Anladım;
Aşkın kulağına fısıldadım:
"O yetmiş iki kara sevdalıya,
Uykuyu haram eden taze."
Ve boşunadır bundan böyle,
Sırtlan çehreli şımarık sırıtmalarıyla
Bana sormaları, korkunun.
Seni gördüm ya artık,
Korkunun sorularından, korkmuyorum.
Seni gördüm ya artık,
Susmuyorum.
Çünkü anladım;
Senin gönlünü vermediğin,
Sana eremeyecek.
Seni hak etmeyen,
Seni fethedemeyecek.'
İstanbul!
Ey kutlu belde!
Senin turkuvazına,
fırçasını bandırmayan ressam,
"Ressamım" demesin.
İstanbul!
Ey efsunlu şehir!
Senin zümrüdünü
ciğerine doldurmayan şair,
Şiir söylemesin.
Sen: Medeniyetleri kollarında büyüten,
Anam yürekli mağrur ece.
Sen: Tam da "İşte çözdüm!" derken,
Daha da karmaşan bilmece.
Sen, sen, sen…
Hep sen.
N’olur söyletmesen;
Sen söylesen.
25.07.2010
Sadi AtayKayıt Tarihi : 25.7.2010 01:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şehr-i stanbul ki... (3)
biz okurlarına böylesi güzel
anlamlı paylaşımlar
sundugun için sizi kutlarım
salim erben
TÜM YORUMLAR (1)