Sevdalarım sana benzer İstanbul,
Ne fırtınaların kararı olur, ne meltemlerinin,
Bir günde dört mevsim yaşarsın bazen
Güneşli yağmurlarında sevdim ben seni,
Sahildeki martıların gibi uçarı yaşadı gönlüm
Yamaçlarında unuttum yorgunluğu,
İnişlerinde yoruldum oysa sevdalarımın
Kışlarında terledi avuçlarımın içi,
Durgun denizlerinde deli vurgunlar yedim,
İstanbul, hele dur!
Daha son sözümü söylemedim…
Sığındığım limanlarında vurdum karaya
Kopardın iplerini gönül teknemin ansızın,
Kız kulesinde içtim, Üsküdar’da sarhoş oldum
Sonra uzanıp Kalamış’a bir tatlı huzur aldım.
Sen ne çağlar atladın da İstanbul,
Ben Lale devrinde kaldım…
Heybeli’de Mehtaba çıkıp,
Kınalıda Ömer Usta’dan dondurma yedim,
Yanlış hatırlamıyorsun İstanbul
O şarkıyı ben söyledim,
Ben yazdım sözlerini
Bostancı sahilinde, yalnızlığımla kol kola yürürken,
Esas kız yoksa da sahnede, esas oğlan bendim,
Adımı bile vermedin bir semtine bunca yıldır,
Sana gücendim…
Emirgan da çay içerken Çınar altında
Ürperdim eski halinle aklımda kaldın da,
Elli altı model Şevrolem, mor ipek gömleğim vardı,
Radyomda Barış Manço’dan şarkılar çalardı,
Sabaha karşı İstiklal’e çıkıp işkembe yerdik,
Masalarda gezen böceklere, ne çok gülerdik.
Ayhan ışık oynardı sinemada,
Rahmetli Erbulak tiyatro da ya da.
Yedi tepenin en yükseğinden dik idi başımız,
Canımızdan öteydi her arkadaşımız,
Her evde kandil olunca mumlar yanardı,
Kesilmezdi kahkahaların arkası, ardı.
Bayram harçlığımızı mendil içinde verirdi Zehra hala,
Saçımıza, başımıza gülsuyu dökerdi,
Çürük dişlerimizin katili, akide şekerdi.
Bazen bıkmadan usanmadan mızıka çalardık,
Mahalle takımımız yenilince, hakemi yuhalardık.
Yine de taş yerine, çiçek atardık,
Sabah seherle kalkar, akşam erken yatardık…
Şimdi tanıyamıyorum seni be İstanbul,
Ne kos helvacın geçiyor sokağımdan, ne macuncu
Kayboldu kulağımdan yoğurtçu Recebin çan sesi,
Kalaycı Agop dersen, zar zor aklımda,
Bozacı, salepçi çalmıyor artık zilimi,
Ne yazlık sinemalar kaldı,
Ne de Sadri Alışık filimi.
Asude aşkların izi bile kalmadı
Ferrariler dolaşıyor Faytonların yerinde,
Şeytanlar cirit atıyor gecelerinde…
Biz mi eskidik, zaman mı, yoksa akan sular mı?
Söylesene be dostum, başka İstanbul var mı?
Var mı Kız kulesinden daha endamlı kule,
Sende baki kalmamış, Sultan Süleyman bile.
Haydi, arkadaş koy bakalım şu taş plağı;
“Çile bülbülüm çile”
Seni uğurluyorum düşlerimden saygımla:
İstanbul… Güle güle…
Murat Nail Güney İstanbul
11 Mayıs 2011 saat: 00.05
Kayıt Tarihi : 11.5.2011 00:38:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Eski bir İstanbul masalı dinlediniz, eski bir İstanbul şairinden...
![Murat Nail Güney](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/05/11/istanbul-gule-gule.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!