Dudağıma en çok yakışan,
yine yine söylediğim, dilime dolanan
dönüp dolaşıp rastladığım,
köklerin yüzyıllar, kimbilir ne kadar derinde
yüzyıllara tanıklığım.
Sen misin kuralını bilmediğim, yaşamayı beceremediğim
Doğu musun Bizans, düşerken batıya kayan
Her düşen battı güneşle bir tarihin aksine.
Sabaha tekrar doğan onca kavgadan sonra
sen misin İstanbul
Gördüğüm en gerçek rüya, İstanbul'da
bilmiyorum ki, düş gibi gerçek gibi.
Tut ki ölüler uyanıyor Eyüp'te
hesabını nasıl vereceksin bu çıplaklığının,
günahı sevaba karıştıran koynundaki adamların,
yine de duydum ki kimseye yar olmayan kadın
yar olmakdıkça büyüyen büyüdükçe lekelenen, nazlı,
koca sevgili, sevmeye takat isteyen.
Akıntısı kendi içinde güzel, kıyıdan ve usul hırçınlığın tanımı.
Bakarsın kapkara hevesler yol alır, bembeyaz çiçek açmış baharda
Galata'dan aşağı savrulur iştahlar, sahi nerde o fıstıklar?
Hangi tarihte doğdu sedeki bu evcilleşmeyen hayvan?
Bakarsın eli silah tutan, kan akıtan bir kış,
birden pür telaş caddeler
nasıl toplandığını bilemeden içimize yağıyor karların.
İklimini bilemediğim
ama yağmurda herşeyin ıslanmıyor İstanbul
Kahpe bir kasırga patlar yahut yel eserse kışkırtır gibi
yedi farklı seste yankılanacak kulaklarda Tanrı'nın öfkesi
Söyle aradığımız mevsimi nereye sakladın
söz, bulursak terk etmeyeceğiz seni.
En gerçek rüyam İstanbul, bilmiyorum ki düş gibi
gerçek gibi
Elimi tut İstanbul, sana hançerimle gelmedim
sevdiğimi tutuyorum elimde
sadece bir mısraya hayat arıyorum herhengi bir yerinde
bil ki anlatacağım, o hayatları taşıdığın koca bedenini,
dizginlenemez öfkeni,
yalnızca sabahları gerilen Boğaziçi'ne çarşaf gibi tenini
Akşama doğru kırışınca sana mı mahsus bilmem bu beje çalan beyaz acı.
Bilmiyorum ki düş mü gerçek mi?
Bİr sırrın var İstanbul
Bİr sır
Yeniçeri türküleri dağılyor saçlarından duman duman
bazen haklı bir isyana uyanır gibi bu yangın yeri
hangi meydan canlı değil,
hangisinin gözü kulağı yok
sürdüyor işte geleneğini.
İsyanım, öfkem, krallığım, pay-i tahtım,
gözüme sürdüğüm hüküm,
sevdamın tek taraflı yarası, İstanbul
Kimse bilmez kirletir de şaaşalı bir yosma kahkası Dolmabahçeyi,
sabaha kadar kendi kederini avutur avuçlarında istanbul.
Emeğimin haklı tarafı, İstanbul'un nasırlı elleri
Şişhane'den izliyorum da ne tuhaf bir akşam doğuyor
Güneş kızıl olmuş batıyor
işte gece en belalı sahibin, örtebilecek mi ölüm sesini,
lanetler yağarken laf tekkesinden
bir şeyhin duasında dağılacak mı geceye saldığın inadına pirinçten gölgeler.
Çığlıklar, çığlıklarda belli belirsiz kayboluşlar yaşayacak mı her sokak?
İçimde bir İstanbul var.
yeşil teşil bakan gözleri, yaşadığım bir aşk var
İstanbul, kaybolmasın, gerçek olsun diye suya anlattığım düşüm
Oltamın ucunda gümüş bir halka, denize daldırınca
çıkardım koskoca bir balık, en talihli yanım İstanbul
Seni görmeyenler hep fethedilmişliğinle hatırlayacak
Halbuki zafer serin sularının tadında.
görmeyenler için İstanbul bir gün düşmüş
hep düş olarak kalacak.
Hep düş olarak kalacak kadim bir sevda kokusu var, genizleri yakıyor
Bİr sevda korkusu var, çocuklar bile ürküyor
dört mevsim yaşayan bir çiçek açmış İstanbul'un orta yerinde
dar sokaklara bakan eğilimli pencerelerde oturanlar izliyor.
İnatla bitirmediğin bir masalı dinliyor, ağzının içine bakıyor asırlar.
Şehir
Şehir bize bir şey anlatıyor.
Kayıt Tarihi : 18.4.2006 17:40:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Derya Çelici](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/04/18/istanbul-dus-tu.jpg)
TÜM YORUMLAR (2)