İstanbul,ekim ayında, olması neredeyse imkansız gibi gözüken en güzel günlerinden birini yaşadı bugün. Ilık rüzgar, mahmur güneş, neşeli martılar ve her zamanki gibi aşıkları bekleyen Kız Kulesi…
Ben mi neredeydim? Tabi ki Kız kulesinde değil…
Bugün anladım ki aşkı taşıyamıyorum ben,belki de tanıyamıyorum. Bana dokunduğunda, kaçırıyorum ellerimden aşkı her seferinde.
Her zamanki yerimdeydim bugün de…Beşiktaş’ta…İstanbul…Bizans’ın ruhunu atamadın üstünden,nereye baksam bir Fatih dolaşır sanki kılıcını kuşanmış, nereye baksam kan damlar sanki gökyüzünden, denizinde ruhlar arınır göçerken ebediyete…
Gecenin koynuna girdiğim tatlı bir ekim günü, hayallerim ve ben. Az ileride birkaç balıkçı, ve belki de son kez boğazın sularında yüzen birkaç uykusu kaçmış balık sessizce sevişirler denizde, akşam tavasında ziyafet olacaklarını bilmeden… Tüm zarafetiyle uzaktan ışıklarını yakmış Kız Kulesi bana seslenir “ gel bana, gel bana” duymazlığa veririm, içimdeki ses yanıtlar ”kimle geleyim? ” Öylece bakarım ışıl ışıl karşı yakadaki evlere…Anılarıma dalarım gözlerim bir oltada çırpınan küçük balığa bakarken; altı yaşlarında, yine bir gece deniz kenarı, yanımda annem ve ablam…”Bak sekize kadar sayınca ışıklarını yakacak fener”,”1,2,3,4,5,6,7,8”, bir ağızdan ”yandıııı”…Ah çocukluğun verdiği sevimli düşsellikler, hiç aklıma gelmezdi bir gün o çok sevdiğim karşı yakanın evlerini hüzünle seyredeceğim.Bir ses: “yazık, sanırım ev kedisiymiş, buraya atmışlar” gözlerim terk eder hayalleri, irkilirim, dönerim gerçekliğime…Bir çocuk kalır arkamda sürekli ağlayan, sesi içimi yakar. Zavallı kedi bembeyaz, belli ki ev kedisi, atmışlar sıkılıp başlarından, herkese bakıp acı acı miyavlıyor, ne yapayım sana? Bir dil vereyim haykır acını gecelere, bir kalem vereyim isyanını yaz dizelere, bir kalp vereyim kedicik…Artık üşüme…
Eskiden böyle değildin sen İstanbul…Ne bu halin? Adım başı anlamını kaybetmiş sevgiler, sevgililer. Hani ellerin sessizce sevişmesi, her şey üryan, bayağı…Çok değiştin sen çok, sanırım yıllar seninde arını arıtmış saf aşklardan. Bankların değişti önce, nerede üzerindeki derin aşk çizgileri? Bir bir söndü senin ışıl ışıl gecene inat. Sıra sıra vapurlar, iskelede bir telaş, vapurun dışında oturmuş insanlar…Kim bunlar? Bir adam sigarasını yakar derin bir nefes çekerek, aslında kalbimi yakar ruhumu çeker içine bilmez, bakar ve gülümser hafifçe bana. Masal dünyamın başrol oyuncusu, ahh bir bilsen beni hangi şatoda bırakıp gittiğini elimde kalan tek bir camdan ayakkabıyla…Güçlükle elimi kaldırır sallarım,dudaklarım inatlaşır gülümsememek için gözlerimle…Motorun gürültüsü…İşte gittin her zamanki gibi ellerimden…Hava bu kadar güzelken bu yağmurun gözlerimde işi ne?
…….Bir gururlu kız vardı bir zamanlar hiçbir şeyden ödün vermeyen, hayat ne kolaydı ona,çünkü iki kelime tanırdı ‘’ya evet, ya hayır’’ önce bunu kaybetti o kız, evet; hüzünlü peki oldu, hayır ise; yalnızlık…Bak İstanbul, bak koca şehir ne yaptın o güçlü, mağrur kıza…Sen gündüzlerinin ve gecelerinin yorgunluğunu yükledin onun omzuna, aynaya baktığında ise çoktan akıntı yönünde sürüklenen bir kadın olmuştu mağrur kız…Bir limanında mı yoktu demir atacak? ..Aitselliği yaşatacak? ..
Acıyla gülümsüyorum sana baktıkça, senin kendine bile faydan kalmamış…Çiçeklerin bile kendiliğinden büyümüyor artık, kokun eskisi gibi değil, nerede benim içinde yattığım papatya tarlalarım? Hoş istemiyorum artık hiçbir şeyini, olsa ne olur ki şimdiden sonra? Benim değil çiçeklerini ellerimde taşımak, sevgimi bile kalbimde taşıyacak gücüm kalmadı artık. İstemiyorum artık bana vereceğin aşkları, al hepsini ver beni terkedenlere…
Ah İstanbul’um ah… Kızdın mı bana? ..Aslında sitemim sana değil biliyorsun, kendime… Sen terk etmedin ki beni biliyorum, ne zaman gelsem boğaza martılarını yolluyorsun bana, vapur düdüklerinle merhaba diyorsun, gece yıldızlarını üstüme serpiyorsun, gerçi elimde okuyacak pek çizgi kalmadı ama falcı kadınlarını yolluyorsun ve sokağa atılmış zavallı kediciği…
İstanbul’um; sana söylemek istediğim bir çok şey daha var aslında ama kalemim kaçtı bugün benden…Biliyorsun tek dostumsun sen göz yaşlarımı yağmurlarınla silen, üzüntülerimi martı kanatlarına alıp götüren, iskelelerinde anılarımın gölgesinde beni saran, ezanının sesinde kalbimdeki duam…Çok şımartmayacağım seni, zira tüm gönül verdiklerim bugün yoklar, sen yine beni sana kırgın bil oldu mu? Gönlümü almaya gel ki hepsini sana vereyim, biliyorsun sana aitim…
Görüşmek üzere hüznümün şehri …Sana gene yazacağım…
18/10/2006
Ayten KarakaşKayıt Tarihi : 25.11.2006 21:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Turhan Toy
TÜM YORUMLAR (2)