Bazen bir kadının ateş kırmızısz dudaklarıdır boğazdaki tan vakti...
yağmuru hasret,şimşeği nefret.Bir ebrudur İstanbul...
Bağrında nice şeyler barındırmıştır.
Bizim görmediğimizi gören,yaşamadığımızı yaşayan kaldırımları vardır.
Sokaklar kaç selde ıslansa da bunlar kalmıştır.
Bir yanda ışıktan mahrum evsizler barındırmış,
Bir yanında ışıktan kör olmuşları...
Bir yanda renge,zevke düşmüşleri,
Bir yanında saflığını koruyan köylüleri.
Bir yanda rock,caz pop,hippi;
Bir yanında türkünün en tatlı yeri...
Ayasofya'sı,Eyüp'ü,beyazıt'ı Çengelköy'ü.
Yazarın entrika yatağı,şairin sevgilisi.
İstanbul bir film şeridi gibidir.
50.yılları,100.yılları,500.yılları gerisinde bırakmıştır.
Ve bunları her defasında bize hatırlatmayı başarabilmiştir.
Her istanbullu hikayesi,
yüzdeki her çizgi,İstanbulun yaşını sevincini
derdini ve cesaretini gösteriyor.
Evet cesaret diyorum,çünkü İstanbul her geçen yıl yıpransa da hala ayakta duruyor.
500 yıllık zeminleri,kaç milyon insanın ayakları ile koklaşırken,
yeni doğan her günde,eskisi gibi,hala güçlüymüş gibi,bize gülümsüyor.
Hani,yaşam ile ölüm arasında,sevgi ve nefret arasında,
olmak ile olmamak arasındaki o ince çizgi var ya
İstanbul da,doğu ve batı arasında görülmez;
Bunun yanı sıra keskin bir çizgi çiziyor.
Kendi ülkesinde bir melez duygu tufanı,bir millet yumağı oluşturuyor.
Bazı nineler ve dedeler,eski İstanbul'u anlatır dururlar.
Gözleri dolu dolu,dillerinde ince bir fasıldolaşır durur.
Gençliklerinden gelen bir meltem rüzgarı yanaklarını dondurur,
herkes sapsarı olur.İşte o zaman sözler için kulak değil,
açığa çıkan o manzara için,bir çift göz daha istiyorum Yaradandan...
Yüzlerindeki ağır ve derin çizgilerde,İstanbul rüzgarlarını,
İstanbul yağmurlarını ve İstanbul kamçılarını görüyorum.
İstanbul'un gözüme görünmediği o feci manzarası...
Gözlerinde ise eski İstanbul'un yaz günlerinde
berrak denizlerde oluşan,güneşin Oynaşmalarını görüyorum,
buğulu buğulu dans ediyorlar gibi.
onlar anlattıkça mevlana neyl çalıyor,semazenler dönüyor.
Biz bir Yahya Kemal,birOrhan Veli olamamışken,
gül İstanbul'un her türlü güzelliğini baba malı gibi kullanmaktan usanmıyoruz.
İstanbul gözümüzün önünde mum gibi güneş gibi kaybolmaya yüz
tutmuşken,onun o haline bile zevk ile bakabiliyoruz.
İstanbul'un dili olsaydı,neler,neler haykırırdı;
nasıl patlardı? Sırf sıtratejik konumu uğruna,kaç
milletin ayağı ile hırpalandı,
kaç millet ona hayran kaldı,kaç göçebeye kol açtı?
Bazen onun bu kadar rağbet görmesi,
onu bazı kötü sahnelerde baş rollere çıkarttı.
Bizler tükenen bir güzelliğin gözü dolu tanıklarıyız aslında.
Ne güzellikleri yaşayabiliyoruz,ne de buna bir imkan bulabiliyoruz.
İstanbul'un tadını çıkaramazken,kimi an ondan kaçacak yer arıyoruz
ve en acısı da onu bu hale biz getiriyoruz.
Sokaklar insanlar durmadan sıkıştıkça,gürültü patırtı arttıkça,
kendi kalabalığımızdaölmeye yüz tuttuk.
İSTANBUL.... Sitemi bol şehir.Nazlı sevgili.
Paslı bilekler yürekler şehri.
Sende yaşayanların ne yüzleri ne sayısıbelli.
Belli olan sadece sana emanet izleri.
Duyulmayan feryadın ile görülmeyen güzelliklerin ile
kaybettiklerin ile yine yine yine de iyi ki varsın..
Kayıt Tarihi : 21.8.2015 10:48:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!