Bir garip rüzgar vurdu hırpalanmış yüzüme,
Kadıköy'ün bulutları çöküverdi üzerime,
Ben de giderim senden, biri gelir yerime,
İstanbul'un kokusu, sindi garip yüreğime...
Sultanların gözü, hep o ufuktaydı,
Balkona çıktığımda, selam çakan bir adaydı,
Kendisi koca salon ve semtleri odaydı,
Zemini yatağım, seması yorganım İstanbul...
Bir peygamber müjdesi, zamanın anahtarı,
Bir tarafta hava alanı, bir tarafta tren garı,
İstanbul havasıyla doldurun her mezarı,
Tüm dünyanın burada, buradadır nazarı...
Dünya'yı idare eden, başı dumanlı şehir,
Seni serinletmek ister, nazlı nazlı akan nehir,
Sinende saklı hem ilaç, hem amansız zehir,
Üsküdar'da dalgalar kıyıları inletir...
Deli başımda hafakan, kuşlara maskarayım,
Taksim'se adım, İstanbul'da bir yarayım,
Ne İzmir'im terlemiş, ne üşümüş Ankara'yım,
Bana İstanbul derler, ne toprağım, ne kayayım...
Kimi sokaktan akar zift, kimisinden huzur,
Köprüde var trafik, bazen kalırım mahzur,
Atlasam köprüden, insem Marmara'ya,
'İstanbul! ' diye, tekrar sarılırım karaya...
Sultanahmet, Ayasofya, İstanbul'un tacı,
Kimi malik burada ve kimi de kiracı,
Gemiler kayıp gider İstanbul'un önünden,
Bir martı suya düşer, habersiz ölümünden...
Ey gözümde tüllenen, bağrı yanık şehir,
Ey divan-ı hümayun ve ey mescid-i kebir,
Al beni koynuna, ört garabeti üstüme,
İstanbul'da kaldırımlar, yayılıyor önüme...
Bilmem nasıl anlatsam, şu kırık kalemimle,
Beni sana teslim ettim, ben kendi elimle...
Kayıt Tarihi : 27.4.2005 17:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (3)