İstanbul Şiiri - Servet Turgut

Servet Turgut
2

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

İstanbul

ÖLÜŞ GİBİ GÖRÜŞ GÜNÜ

Heyhat!
İstnbul’a üç gün çeker yolumuz
Ve bir gün gider yolluğumuz…
Ah körpe zaman, kahpe zaman!
Dök harcama saçlarını, Tel örgüsü kıyamet “el”e ver avuçlarını
Hak övgüsü İstanbul yele ver saçlarını
Hâsıl olsun ya dost, alnına çivileyip mazinin suçlarını,
Sokak sokak seni gezdiririm rüyalarımda
Bir sana uğrar rüyalarım yakarak bir de “Eyüp”ün açlarına
Diz vurarak kıymetli burçlarına,
Öncün olurum çoğu zaman Güney akınlarında
Eri! Ey Akdeniz eri, Hayber tuğlalarında,
Topla eteklerini, harcında bul kendini,
Duy bu kahrı bağrında, çok geç değil hazanda!
Bir geçimlik yol ver ki şu İstanbul nikâh kıysın hicaza…
Dün, selde kaybettik saçlarını İstanbul’un
Günü elde, yarını yok bilirdik ah “görüş günü”
Tül çekmiş ana ocağı, bakmaz yüzüme
Bakamaz yüzüne İstanbul’un Orta Doğu
Ve yakamaz böyle ağıt hiç kimse
Anam gibi, yârim gibi
Hani var ya yarın gibi yakınken kutlu zafer
Yüzünü toprağa koymuşsun, gönlünü musallaya
Yani ömrünü isim koymuşsun bu yola
Vallah, Peygamber olmasaydı kıskanırda Eyüp, sabrını İstanbul’un
Ve o kadar uzak olmasaydı pencereme “yedi yüz yıl”
Uzanıp tutardım omuzlarından, öperdim şakaklarından:
İşte biz, bizim özümüz,
Bir Türk beldesinin kamburu
Avrupa köşesinde kaybettiğimiz bizim köyümüz” derdim.
Dün, felç girdi ozanların sazına,
Kıtlı düştü avcıların avına,
O domuzlar yok mu ah o domuzlar!
Kırık omuz volta atarlar yiğitlerin bağrında,
Günaha günah katarlar…
Ve yüzü kızarmaz yiğit sabıkan, kavuşturur seni kelepçene!
Duy! Yankı veriyor “Yusufiye”
“Nikâh günü bugündür” diyor,
“Evet” derken cellât namıyla şahit İstanbul
Ve “bereket” derken kızgın yanıyla deli gönlün kavgaya,
Bir adres düşerler üç günlük yoluna,
Yola düş derler.
Karanlıkta geçit vermez sana bu yollar;
Bu yollar adres bilmez, iz bilmez
Ve artık sevmez İstanbul eskisi kadar.

Yani anam kadar, belki yârim kadar
Bilmeyeni vallah yakar bu sevda,
Ah görüş günü
Ölüş gibi görüş günüm
Yedi iklim gezenler, yedi defa erenler
Yedi yumruk adına, yedi kandil namına,
Hoyrat ellerden biri gelir aksakallı
Biri girer toprağa al yazmalı,
Gel de söyle işte aksakallıya
“Al yazmalım gitti, sen de git” de, diyemezsin
“O gitti, sevdam bitti sen de bit” de, diyemezsin
Öyle ki bölemezsin yüreğini ikiye,
Silemezsin ey yiğit alnındaki karayı,
Bağrındaki Viyanalı yarayı,
Bir dem daha taşımak yakışmaz er yüzüne…
Neyseki sakalları köyünde yaşlı adam,
Destur! Selam getir İstanbul’dan
Sanki su serper yüreğime Tuna’dan
Ah Tuna’ya hasret İstanbul ah,
Ölüş gibi görüş günüm
Şairlere ekmek parası, yiğitlerin yitik sılası
İlk hançeri kalleşçe Beyoğlu’ndan yedin ya
Aslında yürek yarası…
Gör! Destan deyip te ölümünü yazmadım künyelere çöküş günü
Hem hasret diye, mektubun yazmadı mı köyünden erenler adressiz,
Bilirler gayri gelmez sana nağmelere, gayri bilmez seni yeniler…
Eskiler hep dediler: İstanbul’un yolunu dahi bilmeden
İstanbul’un yoluna bunca ölüm.
Bil dününü, ölüş gibi görüş günüm,
Ve ölümü gör ki şahit İstanbul
Körpe yiğitlere ilk çadır zalim yolun
Daha uzaktır senden, daha tuzaktır evim yolu.
Oyy! Çakal gölgesinin sefil serinliğinde
Yağlı ilmik mahkûmu garip İstanbul
Sen bilmedin, Rabbim bilir sevdamı
Hiç yüz vermesen de o “gelinlik” çehrenden
Ve dönmek bilmesen de taş kesmiş yüreğinden,
Peygamber süzüp okşayacakmış sele düşmüş saçlarını,
Yine de terk etmeyecekmiş “El-Ensar” çiğ düşmüş surlarını
Yedi kandil önünde sevdamla turlarını,
Görüş günü yazacak bununla sar yaranı…

Servet Turgut
Kayıt Tarihi : 9.5.2014 01:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Servet Turgut