neresidir bu istanbul
yeri yurdu belli degil
Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Devamını Oku
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Ne diyeyim üstat, vallahi yeri yurdu belli değil amma deli yurdu, deli yurdu:)
sizin İstanbulunuzu anlatın ki bizde sizin istanbulda yaşamanın tadına varalım Üstad,
Saygı ve hörmetlerimle
yeri yurdu belli degil...............
Aslinda bu iki dize tam bir acik oturum/tartisma ya deger, bogazda, veya kavakta..:-))... Istanbul hakkinda cokk siirler yazilmis/okunmustur ama beni bu siirnle W.B Yeats'in 'Sailing to Byzantium' a goturdun .......
Istanbula hic gitmedigi halde, bu cok anlamli siiri yazmisti....siirinde kendisini yaslı bir adam olarak sanat'in mıstık yolculuguna cıkmıs, bir altin heykeli kadar ölümsüz gormustu ... ölüm / hayat'in kontrast/tezadini ve sanat dunyasini
'holy city of Byzantium.' la karsilastirmisti....
Sanatin ölümsüzlüğünü Byzantion la karsilastirmasi gercekten dusunmeye deger......
Ingilizce siirinden zevk almadigini bildigim halde, yine Yeats'in siirini ekliyorum, okumaya deger bir eser.........................
THAT is no country for old men. The young//
In one another's arms, birds in the trees//
- Those dying generations - at their song, //
The salmon-falls, the mackerel-crowded seas,//
Fish, flesh, or fowl, commend all summer long //
Whatever is begotten, born, and dies. //
Caught in that sensual music all neglect //
Monuments of unageing intellect.//
************************
An aged man is but a paltry thing, //
A tattered coat upon a stick, unless //
Soul clap its hands and sing, and louder sing//
For every tatter in its mortal dress, //
Nor is there singing school but studying //
Monuments of its own magnificence; //
And therefore I have sailed the seas and come//
To the holy city of Byzantium.//
***************************
O sages standing in God's holy fire //
As in the gold mosaic of a wall, //
Come from the holy fire, perne in a gyre, //
And be the singing-masters of my soul. //
Consume my heart away; sick with desire //
And fastened to a dying animal //
It knows not what it is; and gather me//
Into the artifice of eternity.//
*****************************
Once out of nature I shall never take //
My bodily form from any natural thing, //
But such a form as Grecian goldsmiths make //
Of hammered gold and gold enamelling //
To keep a drowsy Emperor awake; //
Or set upon a golden bough to sing //
To lords and ladies of Byzantium //
Of what is past, or passing, or to come.//..............
Çoookk uzak çookk, 1400'lü yıllarda İstanbul....
?????????? Kimbilir?
Kisacik ama insani derin düsündüren sözler...Cok güzel, sevgilerimle: Samanyolu
İstanbul İstanbul olalı hiç bu soruya muhatap olmamıştı:) Ama haklısınız Oğuzkan hocam.
selamlar ve sonsuz sevgiyle
Onu da elbirliği ile yok ediyoruz...ne yazık ki...!
'hey koca şair, ben hayal ve hüsrana uğradım'
İstanbul bir boya kutusudur.Belli bir rengi yoktur.Kim ne görmek isterse elini daldırır kutuya,parmaklarındaki renk onun İstanbul tarifidir.Saygılarımla
Bu şiir ile ilgili 14 tane yorum bulunmakta