İliştirdim gönlümün kurdelasına seni
Her ilmek azap üzre sıralandı bağrıma
Ki dokudum ruhumun dantelâsından seni
Ve her iğne yürürken yorgun çağrılarıma
İliştirdim gönlümün kurdelasına seni
Göz kırptım rüyalara gecenin ayazında
İs kokulu evlerin çatısına uzandım
Titredim... Üşümedim.Uçtum buğularınla
İstanbul; kar yağarken yorganında uyandım
Ayazdan gecenin ve rüyanın sonrasında
Rüzgârların perçemine karlar dolandı
Kızılına boyandım ağarırken tan yeri
Kristal bir tesettür sardı mavilikleri
Bir mahmurluk ufukta çizgileri yokladı
Bulutlar memleketin kıştan kalan karları
Şimdi bir kız dikilir mavinin göbeğine
İstanbul, perçeminden yakılan bir tütsüdür
Martılar enteresan sindiler çehresine
İstanbul yanmak için yakılan bir türküdür
Şimdi bir kız dikilir mavinin göbeğine
Hüzünlü bir muhâbir geceden kalan kuşlar
Çığlıkları eklendi o meşhur güftemize
Üzerimde gezindi homurdanan bakışlar
Gözlerim, kıyısından aktı mâvi dehlize
Hüzünlü bir muhâbir geceden kalan kuşlar
Süzülürken İstanbul, sabahın burmasından
Bin bir korku birikir yetimin kursağında
Seyis ağlar uzaktan, âhına küheylanın
İstanbul’la damların sehervâri çağımda
Süzülürken İstanbul sabahın burmasından
Senli gece en demli hülyâyı hatırlatır
Bir menekşe dokunur kapımın tokmağına
Canan bir var olur sonra Zümrüd-ü anka
İstanbul yarla konar bir gülün yaprağına
Senli gece en demli hülyâyı hatırlatır
Çehremdeki kafesten dökülür incilerim
Her sabah bu yollardan dönerken yüreğime
İsrâfil edasıyla kıyâmeti beklerim
Yaralı aslan gibi dönerken kafesime
Çehremdeki kafesten dökülür incilerim
Ayrılık toplar şimdi sokaklarından güneş
Özlüyorsun Fatih’in kadife ellerini
Salıncaktadır ruhun, gözbebeklerin ateş
Gökyüzü kapkaradır, ayrıldığı güne eş
Ayrılık toplar şimdi sokaklarından güneş
Gün doğmadan dök İstanbul, yaşlarını
Yıkasın günden önce rahmet, ayyaşlarını
Gecelerinden kalan, baykuş bakışlarını
Sanduka içine al, kutlu nakışlarını
Cenneti anışları ve cehennemi yanışları
Anlat İstanbul, gönlünün der dest yokuşlarını
Masmâvi derinlerde, aah! yok oluşlarını
Kirpik minârelerin göğe yalvarışını
Tarihten ve kendinden herdem kaçışlarını
Banklarda sabahlayan yetim haykırışını
Babamı hatırlatan Topkapı Sarayını
Vakurca onun gibi Çamlıca duruşunu
Seni târ ü mâr eden esmeri, sarışını
Anlat, anlat gecenin, şeytâni sarışını
Salınsan Marmara’ya görsem salınışını
Ama bırak düşleri ve martı kuşlarını
Ama bırak, bana bırak, yârimin kaşlarını
***
Aramaktan yoruldum, kendimi arıyordum
İşte sonunda buldum, ben biraz İstanbuldum
Kayıt Tarihi : 15.4.2006 17:57:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akın Yavuz](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/04/15/istanbbul-la-hasbihal.jpg)
İşte sonunda buldum, ben biraz İstanbuldum'
çok hoş.. tebrikler...
İliştirdim gönlümün kurdelasına seni
Her ilmek azap üzre sıralandı bağrıma
Ki dokudum ruhumun dantelâsından seni
Ve her iğne yürürken yorgun çağrılarıma
İliştirdim gönlümün kurdelasına seni
Göz kırptım rüyalara gecenin ayazında
İs kokulu evlerin çatısına uzandım
Titredim üşümedim uçtum buğularınla
İstanbul; kar yağarken yorganında uyandım
Ayazdan gecenin ve rüyanın sonrasında
Karlar rüzgârların perçemine dolandı
Kızılına boyandım ağarırken tan yeri
Kristal bir tesettür sardı mavilikleri
Bir mahmurluk ufukta çizgileri yokladı
Bulutlar memleketin kıştan kalan karları
Şimdi bir kız dikilir mavinin göbeğine
İstanbul perçeminden yakılan bir tütsüdür
Martılar enteresân sindiler ertesine
İstanbul yanmak için yakılan bir türküdür
Şimdi bir kız dikilir mavinin göbeğine
Hüzünlü bir muhâbir geceden kalan kuşlar
Çığlıkların ekledi o meşhûr güftemize
Üzerimde gezindi homurdanan bakışlar
Gözlerim, kıyısından aktı mâvi dehlize
Hüzünlü bir muhâbir geceden kalan kuşlar
Süzülürken İstanbul burmasından sabahın
Lık lık korku birikir yetimin kursağında
Seyis ağlar uzaktan âhına küheylanın
İstanbul’la damların sehervâri çağımda
Süzülürken İstanbul burmasından sabahın
Yârlı gece en demli hülyâyı hatırlatır
Bir menekşe dokunur kapımın tokmağına
Bir var olur aşk gibi sonra Zümrüd-ü anka
İstanbul aşkla konar bir gülün yaprağına
Yârlı gece en demli hülyâyı hatırlatır
Çehremdeki kafesten dökülür incilerim
Her sabah bu yollardan dönerken yüreğime
İsrâfil edasıyla kıyâmeti beklerim
Yaralı aslan gibi dönerken kafesime
Çehremdeki kafesten dökülür incilerim
Fîrak topluyor şimdi sokaklarından güneş
Özlüyorsun Fatih’in kadife ellerini
Salıncaktadır ruhun, gözbebeklerin ateş
Gökyüzü yine kızıl, gittiği günküne eş
Fîrak topluyor şimdi sokaklarından güneş
Gün doğmadan dök İstanbul, yaşlarını
Yıkasın günden önce rahmet, ayyaşlarını
Gecelerinden kalan, baykuş bakışlarını
Sanduka içine al, azîz nakışlarını
Cennetî anışları ve cehennemî yanışları
Anlat İstanbul, gönlünün der dest yokuşlarını
Masmâvi derinlerde, aah! yok oluşlarını
Kirpik minârelerin göğe yalvarışını
Tarihten ve kendinden herdem kaçışlarını
Banklarda sabahlayan yetim haykırışını
Babamı hatırlatan Topkapı sarayını
Vakûrca onun gibi Çamlıca duruşunu
Seni târ ü mâr eden esmeri, sarışını
Anlat, anlat gecenin, şeytânî sarışını
Git, ak Marmara’ya görem salınışını
Ama bırak düşleri ve martı kuşlarını
Ama bırak, bana bırak, yârimin kaşlarını
***
Aramaktan yoruldum, kendimi arıyordum
Hele sonunda buldum, ben biraz İstanbuldum
şiiri önce öylesine okudum.................
okudukça hüzünle doldum............
dayanamadım bir kere daha okudum............
kelimeler arasındaki teavüne vuruldum..........
istanbul ben kendimi seninle buldum..........
şairim bu güzel dizeler için sağolun.........
allaha emanet olun........
TÜM YORUMLAR (3)