İşsiz adam yine uyandı,
yeni bir sabaha, puslu ve soğuk.
Basit kahvaltı önünde:
üç zeytin, az peynir, bir fincan çay.
Cebine baktı sessizce:
otuz-kırk kağıt lira,
ancak bir dolmuşluk para.
Ayakları taşla, toprakla yoğrulmuş,
her adım bir yorgun şehrin
sessiz haykırışı, boğuk bir çığlık.
Kapı kapı dolaştı durdu,
"Eleman lazım mı?" diye sordu.
"Hayır," dedi her kapı,
yüzüne kapandı koca metropol.
O an işsiz adam,
ıssız bir adama dönüştü birden.
Tek başına, dev bir gölgenin altında,
atan bir yürek, yalnız ve inatçı.
Adımlıyordu ayak sesleri,
dilenen kaldırımları,
yalnızlığıyla baş başa.
İçindeki umut ateşi,
sessiz bir kora dönmüştü ansızın;
boğazına düğüm oturdu.
Kendi kendine fısıldadı yollarda:
"Bu ne biçim terazi, nasıl ölçek?
Kimine kavun yedirir,
kimine kelek!
Oysa ne masumdu
içimde uçan, o narin kelebek!
Hepsini öldürdünüz, el birliğiyle,
bu duymaz şehrin taş elleriyle.
Sadece istediği,
rızkını sağlayacak bir işti.
Göğe karışan gri bulutlar gibi
çöktü üstüne,
boğazına bir kravat gibi
sarıldı çaresizlik.
Ama o,
çelik gibi bir iradeyle,
Bir sonraki güne,
kör düğümleri söküp atan türkülerle,
meydan okuyarak başladı.
Kayıt Tarihi : 27.12.2025 10:16:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!