Açık havada adamda gönlü açık, ıslık çalıyor.
Dağı taşı börtü böceği ruhuna çağırıyor ki
Zihni neşeli türkü söylüyor zekâsı, aklı haklı.
Ne bağırıyor ne de konuşuyor nefsi nefesinde
Kır bitti dağ taş taşınmış beton atılmış binalara.
Bakışlarını çalgı aleti yordu tonu kasketli.
Hemen bir imaj edindi birkaç tarz denedi ruhuna.
Bedenini süzdü tipine içerledi ruhu çöktü.
Bir mağazaya atı kendini elinin kiri yoktu.
Hayatı tertemizdi hiç çalışmamıştı iş bilmezdi.
Kırk yaşına kadar dağ taş gezmiş hep doğal yaşamıştı.
Çobanlık yapmak bağ bahçe bostan beklemekti hayatı.
Kimi kimsesi yok değildi çok geride bırakmıştı.
Çöplerden gazete mecmua okurdu radyosu vardı.
Köy öğretmenlerinden kitaplar ister, alır okurdu.
Gençleri izler interneti sorar hayata bakardı.
İlgilendiği çok az bildiği çok şeydi düşünürdü.
Hoş bakar samimi dinler pek konuşmaz ıslık çalardı.
Hiç klasik Müzik dinlememişti ama klasik çalardı.
Üzerindeki giysiyi kendi tasarlayıp dikmişti.
Çalılardaki yünü tarlada kalan pamuğu toplar.
Keten kenevir toplar ve eğirmenle ip eğirirdi.
İcat ettiği çıkrığı vardı kumaşını dokurdu.
Hayatı güzel okur gereksinimi doğal bulurdu.
Bir gün kırdan çıkıp şehre varacağını biliyordu.
Bir kırk senede şehirlerde yaşamayı planlamıştı.
Bir okuryazarlığı ile kendinden tahsili vardı.
Girdiği mağaza moda tasarıma ait butikti.
Genç kızlar şaşırdı genç tasarımcı kadın hayran kaldı.
Hanım efendi sizinle iş yapabilir miyiz dedi.
Giysilerim kendi dokumam ve tasarımımdır, dedi.
Şehre uygun giysilerimi yenilemek istiyorum.
Olanak sağlayın olanağımı size aktarayım.
Fikir işbirliği içerisinde ideal ticaret.
Peki, kırsalın ve şehrin ortaklığı şekline varım.
Işık moda evi ıslıklı ışık moda evi oldu.
…
On yaşından beri yerini yurdunu terk eden adam.
Modacı kuzeni Selin’le tesadüf karşılaşmıştı.
On yaşında memleketi Edirne’den yola çıkmıştı.
Kırk yılda devri âlem etmişti ülkesini bir baştan.
On yaşında bir kamyonun kasasına gizlenmiş,
Ta Hakkâri’ye kadar gitmiş, kimse görmeden inmişti.
Çocuklara karışmış şehri hemen kavramış bilmişti.
Yalnız yaşayan bir nineye torunu gibi sığınır.
Anlaşılacağı üzerine şehirden hemen çıkar.
Yolda bir köyün uyanık delisi ile üst değişir.
İki on yaşında çocuk ve bir birlerine de benzer.
Kimlik ve hikâyeleri de değişirler, anlaşırlar.
Köyünün uyanık delisi eşkıyalara karışır.
Hayatının safı, delinin komşu köyüne gider.
Çevre köyleri dolaşırken bir öğretmen yardım eder.
Yavaştan aklını başına alır üst baş düzenlenir.
On dokuz yaşında yolunda bir kazaya şahit olur.
Araba çarpmış bir ceset görür, kimliğini değişir.
Çevreden aşırdığı kazma kürekle tenhada gömer.
Kendinden üç yaş büyüktür ve askerliğini yapmıştır.
Otuz yaşına kadar Tahsin Kemikli olarak yaşar.
Tahsin Kemikli’nin haberini okuyunca bırakır.
Başka bir ile gider bir köyün sığırını otlatır.
Deli çocuğun kimliği ile kırk yaşına varmıştır.
Deli Hasan’ın kimliği ile askerlik yapmamıştır.
Deli Hasan eşkıya değil midir, aslı eşkıyadır.
Seyit Üstünce on yaşından beri kaçak yaşamıştır.
Devletinden kimliğini gizlemek için ama neden?
Seyit’in bilinci neydi alaca karanlığı seçti.
Kaçak hayatı alaca karanlıkta kalmak değil mi?
Babası Edirne’nin tanınan ailelerindendir.
Annesi ünlü inşaat mühendisi Ayla Hanımdır.
Yetmiş yaşında on yaşındaki bir çocuk gibi olur.
O bilge hali Seyit’in ruhundan birden çıkıp gider.
On yaşındaki torunu yanından hiç ayrılmaz, bekler.
Yetmiş beş yaşında dedesi ölünce torun kaybolur.
Kayıt Tarihi : 19.9.2024 14:33:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!