AHMET KEMAL İSLAM ŞİİRLERİ

AHMET KEMAL İSLAM ŞİİRLERİ

Ahmet Kemal

YENİ ROMA VE İSLAM DÜNYASI

Yeni Roma İslam dünyasına gizli ve açık bir savaş başlatmıştır. Yeni Roma eskisinden daha planlı bir şekilde düşman bildiği İslam dünyası için organize olmuş bir vaziyette savaş açmıştır. Bu savaş İslamın yayıldığı yıllardan bu yana sürmektedir.
Kendi aralarındaki çıkar çatışmalarına dinler arası diyalog çalışmalarıyla son vermiş, İslam alemine karşı top yekun bir savaş açmıştır. Bu savaş büyük bir savaştır, iki dünyadan biri yok oluncaya dek sürecektir. Geçmişte kapitalist ve komünist bloklara ayrılan Hristiyan alemi İslam toplumlarının dirilişi karşısında birleşme yoluna gitmiş, güç birliği yapmıştır.
Bu güç birliğidir ki bu gün İslam dünyasının geçmişte iki blok arasındaki bölünmüşlüğünü daha fazla artırmıştır. Böl, parçala, yok et teorisiyle İslam dünyası güçsüzleştirilmiştir. İslam dünyası Yeni Romanın böl, parçala, yok et teorisinin de ötesinde birbiriyle savaştır sloganıyla iç savaşlara sürüklenmektedir.
Önce İran devrimi desteklenerek Şia bayrağı güçlü bir savunucuya kavuşturulmuş, sonra ırak parçalanarak İran’ın yayılmacı siyasetine terk edilmiştir. Şimdiyse Yemen’e kadar uzanan bir Şia kuşağı tamamlanmaktadır. Bu kuşak Suriye’nin parçalanmasıyla yıldızına kavuşmuştur. Bu karışık ortamda yıllar önce Afganistan’da konuşlandırılan El-Kaide örgütü bu bölgede uç vermiş, taşeron Işid örgütüyle ehl-i Sünnet camiası Harici akımın kollarına atılmıştır.
İran’la savaştırılamayan Türkiye parçalanmak istemiş, Arap baharıyla bütün Arap devletleri korkunç bir iç karışıklığa, kaosa mahkum edilmiştir.
ABD’de rehin tutulan İslam halifesi bir yargı darbesiyle Türkiye’nin başına geçirilmek istenmiş, ama bu planda başarı sağlanamamıştır. Eğer bu plan da başarıya ulaşsaydı Sünni ve Şii İslam dünyası bitmeyen bir savaşa sokulacak, bu savaş yoluyla tüm İslam dünyasının kitlelerce kıyımını sağlanarak, yok edilmelerinin yolu açılacaktı.
Büyük planın şimdilik aksayan tek noktası burasıdır. Bir şekilde bu da sağlanırsa amaçlarına ulaşmalarına bir engel kalmayacaktır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

İSLAMOFOBİ TERÖR VE İSLAM


Hayır, bu İslam değildir. İslam asla ve asla teröre izin vermez. İslam ne canlı bomba olmaya, ne sırf inanç adına eylem yapmak amacıyla adam, asla ve asla çocuk öldürmeye izin vermez.
Bu nasıl bir İslam’dır ki Peygamber Efendimizin hayatında rastlanmayan yöntemlerle cihat anlayışı yayılmakta, müntesipleri İslam dışı yöntemlerle Allah rızasını kazandıklarını sanmaktalar.
Bu ne biçim bir İslam anlayışıdır ki Edille-i Şeriyye’de bulunmayan yöntemler icat ediyor, bu yöntemlerle Allah’ın rızasını talep ediyor. Bu son asırda icat edilen bu İslam dışı, insanlık dışı yöntemlerle İslam’ı ikame etme anlayışı nereden çıktı. Muhtemelen İslam düşmanı mihrakların yönlendirmesinin etken olduğu bir yol bu.
Beşini kol faaliyetlerinin cahil Müslümanları suret-i haktan görünerek yönlendirdiği açıkça belli oluyor. Bu yönlendirmeler sonucu meydana gelen terör İslami terör olarak adlandırılacak ve bu yolla dünya çapında bir İslam-o-fobi meydana getirilecektir.
Büyük bir planın parçası aşikar olan bu durum bir komplolar bütünüdür ve Yeni Roma’nın İslam’ın başına ördüğü büyük bir çoraptan başka bir şey değildir. Son Pakistan olayı göstermiştir ki İslam’ın bu tür terör olaylarıyla hiçbir alakası yoktur. Yalnız ve yalnız kendine İslam süsü veren dış mihrakların kontrol ettikleri taşeron kuruluşların eseridir ve İslam süsü ve makyajıyla donatılmış, tamamıyla İslam-dışı hareketlerdir.
Gerek Boko Haram örgütü, gerek El-Kaide, gerek El-Nusra ve gerekse Işid örgütleri hep bu kategoriye giren batı kontrollü örgütlerdir, hepsi de İslam’ın barışçıl imajını silmek, ona zalim, insanlık dışı bir görüntü vermek için kurulmuş, ya da işbirlikçiler eliyle kurdurtulmuş uluslararası Kontra-gerilla örgütleridir.
Yeni Romanın uluslararası sömürü düzenini sürdürmesi, onu daha ileri götürerek kökleştirmek amacıyla kurulmuştur bu örgütler. Bizzat CİA-MOSSAD kaynaklıdır. Birçoğu Suudi sermayesiyle finanse edilmektedir.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

MÜSLÜMAN DÜNYASI VE RAMAZAN


İslam dünyası her yıl bir Ramazan’la aydınlanırken bu son Ramazanlarda maalesef bu aydınlık karanlığa tebdil etmiştir. Müslümanlar için rahmet ayı olması gereken Ramazan-ı Şerif ayı azap ayı olma durumuna gelmiş, bütün Müslümanların manen cayır cayır yandığı bir cehennem ayına dönmüştür.
İşte Müslüman için en büyük felaket olabilecek olan İslam dünyasının başına gelmiştir. Müslümanın Müslümanla savaşması. Felaketlerin en büyüğü budur. İşte hakiki cehennem bu.
İslam dünyasını bu felakete yuvarlayan esas amil ne acaba? Bu amil Müslümanların kişiliğinde saklı. Sürekli egoizm içinde yuvarlanan Müslüman tipi tarihin en büyük belasına bulaşmıştır. Bu egoizmden sıyrılmadan, bu dünyevileşmeden uzaklaşmadan bu beladan kurtulması mümkün değil İslam dünyasının.
Bu gün Müslüman dünya bin bir yanlış içinde yuvarlanmakta. Yukarda saydığımız egoizma, dünyevileşme hastalıkları yanında cehaleti de eklemek lazım.
İslam dünyası asırlardır küfür dünyasıyla çatışmışken bu gün ne oluyor da birbiriyle çatışıyor. Ölen de öldüren de Allah için öldürüyor yahut öyle zannediyor. Ölen de öldüren da Allah-u Ekber diye bağırıyor. Aslında bu sözüyle Allah’ın değil kendi nefsinin büyüklüğünü ilan ediyor.
Eğer Allah büyüktür derken nefsinin küçüklüğünü kast etseydi, nefsinin cehalet bataklığına battığını bilseydi bu yanlışa düşmeyecekti. Allah için savaştığını zanneden zavallı Müslüman. Cennet ve Cemalullahı murat ederken cehennemin yedi kat dibini boylayan bir Müslüman topluluğuyla karşı karşıyayız. Cemel vakası ve Sıffin savaşı tecrübelerini geçirdi bu ümmet. Bu tecrübeler bu ümmete bir uyarı bir bilinçlenmeydi aslında. Sahabe-i Kiram Ümmet-i Muhammed için bu acıları yaşadı.
Ama ne yazık ki ümmet bundan ders almadı hala aynı yanlışları yapmada birbirinin kanına girmede. Nefsini öldürmek yerine Müslüman kardeşinin kanına girmekte. Allah için savaştığını söylerken şeytan için savaşmakta Cennet’i arzularken Cehenneme varmak için elinden gelen çabayı göstermektedir.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

KURBAN BAYRAMI VE İSLAM DÜNYASI


İslam dünyası küfre kurban edilmiş. Kurban bayramının arefesinde gördüğümüz manzara o dur ki, İslam dünyası müstevliler tarafından kurban edilmiş, parçalanmış, bölüşülmüş, yenilip yutulmaya hazır löp löp etler halinde pişirilip yenmeye hazır haldedir.
İslam dünyasının bir sürü devletçiklere ayrıldığı bu hengâmede bu parçalanmışlık yetmezmiş gibi parçalardan yeni bölme ve bu kurbanın etlerini sömürücülerin iştahla yiyebilmesi için kuşbaşı, ya da biftek veya pirzolalık hale getirilmesine Müslümanlar seyirci kalmakta, herkes kendi keyfini sürmeye bakmakta, bana dokunmayan bin yıl yaşasın vurdumduymazlığı içinde, yaklaşan tehlikeye bigâne kalmaktadır.
İslam dünyasının başında bulunan kukla yönetimler sömürücü güçlerin adamlarıdırlar, bunun için de bu halleri biraz anlaşılabilir. Ancak canını ve malını cennet karşılığı Allah’a satması gereken Müslüman dünyalık servet yığma peşinde ömrünü heba etmekte, dünyada olan bitenden habersiz görünmektedir.
Halkın düşmanı yöneticiler İslam dünyasını kâfirin karşısında rezil ve perişan etmekte, bu zavallı halk da bu halk düşmanlarına itaat edip durmakta, onların kendilerini bir felaket çukuruna gö5türdüğünü fark edememektedirler.
Osmanlı tarih sahnesinden silindiğinden beri İslam dünyası acılar içinde kavrulmakta, bir türlü belini doğrultamamaktadır. Osmanlıya ihanet eden halklar ise en büyük acıyı çekmekte, ilahi kader Osmanlı’nın ahını onlardan çıkarmakta, birinci Cihan harbinde aç, açık canhıraş bir şekilde cansiperane savaşın vatanın en ücra köşelerinde şehit olanların intikamını Allah düşmanları vasıtasıyla almaktadır.
Bu intikam nereye kadar sürece? Bu kısır döngü ne zaman bitecek. Belki de İslam halklarının kendi hatalarını anlaması, tevbe sularında yıkanmasına kadar. Belki o gün başlarındaki bu kukla yönetimlere bir son veririler de felaha ermeye bir adım yaklaşabilirler.
Küfür tek millet halinde çalışmakta, İslam dünyasını çok kere dost görünerek ezmekte, çeşitli oyun ve hilelerle sömürmeye devam etmektedir. Bu kirli oyun bin bir taktikle sürdürülmekte İslam dünyası kaoslardan kaoslara yuvarlanmaktadır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

YENİ ROMANIN YENİ OYUNU


Eski oyununu daha fazla sürdüremeyeceğini anlayan Yeni Roma yeni oyun kurmuş ve oyunu büyük bir ustalıkla oynamaya başlamıştır. Yeni Roma kendini doğu ve batı diye ikiye ayırmış, batıda acımasız kapitalizm olanca sömürüsüyle hüküm sürerken, doğuda komünizm değişik taktiklerle halkların iliğini kurutuyordu.
Dünyayı Yalta konferansında paylaşmışlar, aralarındaki danışıklı dövüşle sömürge düzenlerini sürdürüyorlardı. Bu sömürü düzeni bir yerlerde çatlak verdi ve sürdürülemez hale gelince de yeni küresel oyunlarını ortaya sürdüler. Bu oyun İslam’ın erdemli yüzünün karartılması, buna dayanarak İslam-a-fobinin yürürlüğe konmasıydı. Tam da bunu yaptılar. Büyük bir ustalıkla sahnelediler bu oyunu.
Önce Amerika’da ikiz kuleleri vurdular ve bunu Müslümanların üzerine attılar. Kendilerinin destekledikleri El-Kaide canavarını öne sürdüler. Bu bahaneyle Afganistan İslam rejimi getirmesinden korktukları Taliban’ı yok etme harekatına giriştiler. Bu bahaneyle Afganistan’ı işgal ettiler. Yine aynı örgütleri başına bela ettikleri Pakistan’ı karıştırdılar. Ardından Irak, Suriye, Libya, Mısır, Yemen derken tüm İslam ülkelerini taşeron örgütler vasıtasıyla karıştırmaya başladılar.
Şimdi de IŞİD örgütünü kullanarak İslam dünyasını köşeye sıkıştırmayı, ezmeyi planlıyorlar. Bir yandan Işid, Boko Haram, El-Nusra gibi örgütlere sızarak onları istedikleri gibi yönlendiriyor, büyük algı operasyonları yapıyorlar, diğer yandan Sisi, Esad gibi diktatörleri kullanarak başkaldırması muhtemel İslami birikimleri eziyorlar. Müslümanı Müslümana kırdırma tam da bu olsa gerek.
Batı içinde gelişen İslami duyarlığı geriletmek ezmek ve yok etmek için de yeni provokasyonlar yapıyorlar. Önce batı medyasında İslam karşıtı yayınlar yapıyor, sonra onlara karşı yönelecek tepkileri organize ederek İslam’ı karalama çabalarına giriyorlar.
Bu çok yönlü karmaşık komplo çalışmalarını bu yeni Roma kendi içinde büyük ve gizli bir işbirliği içinde kotarıyor. Gizli servisler aracılığıyla bu büyük planı hazırlayarak uygulamaya koyuyor ve dünya hakimiyetleri önündeki en büyük engel gördükleri İslam dünyasını top-yekun yok etme hedefine doğru ağır ağır ilerliyor.
Dün göstermelik bir oyunla aldatılıp sömürülen ve çeşitli şekillerle yozlaştırılmaya çalışılan İslam dünyası bu gün başka bir oyunla alt edilmek isteniyor. Dün İsa bağlılarını Roma’ya şikayet ederek çarmıha gerdiren Siyonist zihniyet bu oyunda da baş rolü üstleniyor, ama kendini büyük bir taktikle gizlemeyi de ihmal etmiyor.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

BATININ DELİ GÖMLEKLERİ


Batı yüzyıllardır doğuya deli gömlekleri giydirmekte. Bu deli gömlekleri o kadar fazladır ki ne zaman doğu insanı bir gömleği yırtıp içinden çıkmaya kalksa, ne yapıp edip ona yeni bir gömlek giydirir. Bir de üstüne üstlük alay-ü valayişle büyük törenler yapar, yaptırır, bu törenlerin de masrafların bire bin katarak doğu uluslarına ödetir.
Doğunun şaşaalı yüz yıllarında bat koyu bir karanlık içinde yüzmekteydi. Bu yüzden de bu çağa ortaçağ karanlığı adını verdi. Batı için karanlık olan bu çağ doğu İslam dünyası için aydınlık çağdı. Doğu dünyasını İslam aydınlatıyordu. İslam altın çağını yaşamaktaydı. İslam güneşinin Arabistan yarımadasında doğmasından sonra bu güneş önce Ortadoğu’yu, oradan yayılarak Maveraünnehir ve Horasan’ı, oradan daha ileri giderek önce Uzak-Doğu’yu aydınlatmış, oradan Hindistan’a uzanmış altın şıklarla dünyayı apaydınlık bir yer haine getirmeye başlamıştır. Yalnız zalim Roma’nın dünyanın yarısını koyu bir karanlığa gömmüş, zulüm içinde büyük bir bataklığa çevirmiş, tam bir zindan hayatına gömmüştür.
Doğu altın çağını yaşar, medeniyetin nimetlerini tadarken batı cehalet karanlığında boğuluyordu. Doğu bin bir zenginlik içindeyken batı fakirlikten kırılıyor, doğu huzur dünyasında yaşarken batı işkence ve engizisyon dünyasında azap çekiyordu.
İslam doğu dünyasında adaletle batı kapılarına dayanmış, dünyayı huzur ve mutlulukla doldurmuştu. En son Endülüs kapılarına kadar ilerlemiş, İslam’ın adalet ışığı ve huzur dolu dünyasından mutluluklar saçmıştır. Buna karşın batı kendi sefaletinden çıkmak için doğunun göz kamaştıran zenginliklerine göz dikmiş, bu uğurda haçlı seferlerini düzenlemiştir.
Doğunun batı dünyasını büyüleyen zenginliklerini yağmaya koşan batı haçlı seferleriyle tanıdığı doğu dünyasının bütün zenginliklerini yağmalama yoluna gitmiş, kütüphanelerini yakmış, yakılmayan kütüphaneler ve yanmayan kitaplardan bazılarını süslerine altın yaldızlı varaklarına tamah ederek ülkesine götürmüş, daha sonra bunları çevirerek kendine mal etmiştir.
İslam alimlerinin eserlerinden yola çıkarak gerçekleştirdiği Rönesans ve reformlardan sonra sanayi devrimini yapmış ve sanayinin ham madde ihtiyacı için doğu yeraltı kaynaklarını sömürmeye yönelmiş, daha sonra bu sömürüyü sistemleştirmiş, sömürünün teminat altına alınması için doğu dünyasını paramparça etmek için oryantalizmi kökleştirmiştir.
Bu arada doğu dünyasını ruhen ve zihnen köleleştirmeyi ihmal etmemiş, doğu insanına deli göleklerini bir biri ardına giydirmeyi ihmal etmemiştir. İşte bu deli gömlekleri son çağda doğu dünyasını demirden prangalarla yaşamaya mahkum etmiştir.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

BAYRAM VE BİZ


Bayramı yine buruk idrak ediyoruz. Daha ne kadar bu bayramlara buruk gireceğiz. İslam dünyası acılar içinde yanıp tutuşurken biz nasıl gülüp eğlenebileceğiz. Bu acılar ne zaman bitecek bilmeyeceğiz, bilemeyeceğiz.
Bayramların bayram olabilmesi için Müslümanların her yerde huzur içinde aynı bayram sevinçlerini idrak edebilmesi şarttır. Bu ne zaman, nasıl olacak. Biz Müslümanlar olarak ne zaman kalkınıp silkinecek, birbirimizi boğazlamaktan kurtulacak, birbirimizi sevecek, birbirimizin derdi ile dertlenecek, birbirine şefkatle bakacak kâfirlere karşı şiddetle, müminlere karşı merhametli olana kadar sürecek bu. Aksine Müslümanlar bu gün birbirine karşı şiddetle, nefretle ve kin dolu olarak bakıyor.
İçimizde bir cemaat çıkıyor, Yahudileri ve Hristiyanları dost ilan ediyor, onların yardımıyla İslam’ı ve Müslümanları sahili selamete çıkaracağını, onların desteğiyle Hilafeti yeniden tesis edeceğine inanarak Müslüman kesime ve kendi inancından olan yöneticileredüşmanca davranarak cihat yaptığını zannediyor. Yıllarca zaten bu ülkede Müslüman gruplar birbirine düşmanca davranmaktan geri durmamışlar. Bir türlü birleşememişler, bir ittifak kuramamışlar, birbirleriyle uğraşmaktan asıl maksatlarını unutmuşlar, asıl görev ve misyonlarını ihmal etmişlerdir.
Müslümanca yaşamak yerine kendi kurguladıkları bir yol ve yöntem içinde yeni bir yaşama biçimi ihdas etmişler, doğru yoldan gitmek yerine eğir yollara sapmışlardır. İslam adına İslam dışı yollara sapmışlar, Peygamberin tarif ettiği İslam yerine kendi kişisel yorumlarına bağlı bir din ihdas etmişlerdir. İslam dışı yollarla İslam davası gütmüşler, yoldan sapıttıklarının farkına varmadan son hızla amaca varacaklarını zannetmişler, cennet yerine ila cehennem-i zümera cehenneme çıkacak yolu tutmuşlardır.
Geçmişte Haricilerin yaptığı gibi kendilerinden başkalarını küfürle itham etmişler, Vehhabiler gibi kendi dışlarındaki tüm grupları şirkle suçlayarak Batının kirli oyunlarının kuklası haline gelmekte tereddüt etmeyeceklerdir. Yahut Şiiliği kendisine bayrak ederek tüm Sünni dünyayı düşman ilan edecek, Esed gibi kendini tanrılaştıran bir sapık Müslümanların üzerine bomba yağdırmakta tereddüt etmeyecektir.
Allah-u Ekber nidalarıyla birbiriyle savaşacak, kâfir dünyayı kendilerine dost bilecek, İsrail’in Gazze’de Müslümanların üzerine bomba yağdırmasına razı olacaklardır. Müslüman olarak birbirlerini tekfir edecek, kâfir dünyadan yardım bekleyecekler, ama bu yardım hiçbir zaman gelmeyecek, Allah’ı unutup, ondan yardım beklemedikleri için şirke düşecekler, bu yüzden de Allah’ın kahır ve gazabına uğramaktan kurtulamayacaklardır.
İşte şimdi bu yanılgılardan kurtulmanın zamanıdır. Her şeyin Allah’tan geldiğini bilmek, kurtuluş ve zaferin de onun yardımıyla geleceğini unutmamak gerektiğini anlamanın vakti gelmiştir. Müslümanlar birbirleri arasındaki ihtilafları rahmet görerek, küfür dünyasına karşı birleşip, onların silahlarıyla silahlanmanın zamanı gelmiştir.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

HZ.HÜSEYN VE KERBELA



Efendimiz SAV. Ve Hulefa-i Raşidin (R.A.) den sonra maalesef büyük fitneler yaşanmış ve bu fitneler İslam aleminin geleceğini yüzyıllar boyu etkilemiş, ve hala daha etkilemektedir. İslam'ın intişarının ilk dönemlerinde münafıklar belirmiş mescidin ön safında da namaz kılan münafıklar efendimiz as. Tarafından teşhir edilmemişti. Aksine onları gizlediği gibi onlara iltifat da etmiş, böylece onların düşmanlıklarını bir nebze olsun azaltmak istemişti.
Özellikle İslam’ın güçlendiği Medine devrinde Yahudiler kısmen ilerinden Müslüman olanlar çıktıysa da bazıları da Müslüman olmadıkları halde Müslüman görünerek eski inançlarına bağlı kalmışlardı. Ancak İslam’a olan kinleri ve inançsızlıkları nedeniyle düşmanlıklarını sürdürmüşlerdi.
Bu nifakçı kesim zaman zaman bozgunluk çıkarmış, savaşa giden Müslümanları caydırma görevlerini ifa etmişlerdi. Abdullah bin Übey bin Selül gibi büyük fitneci Yahudi asıllı münafık faaliyetlerine hiç ara vermemiş Müslümanlar arasında sürekli fitne kazanını kaynatıp durmuştu.
Hz. Ebubekir ve Haz. Ömer devrinde fazlaca bir varlık gösteremeyen münafık Yahudi asıllı fitne Hz. Osman devrinde gemi azıya almış, Hz. Osman’ın Ümeyye oğullarına zaafını istismar ederek onun katline yol açmıştı. Ardından Hz. Ali döneminde fitne ateşini körüklediği ve onunda şehadetini sağlamış, ardından hilafet ihtilaf ve kavgalarını körükleyerek İslam’da asırlardır sürecek fitnenin tohumlarını atmıştı.
Hz. Ali(K.A.V.) döneminde onu Hz. Aişe (R.A.) ile karşı karşıya getirerek Cemel vakasına neden olmuştu. Daha sonra Sıffin savaşlarıyla İslam’daki fitne derinleştirilmiş, önce Haricilik sonra Şiilik gibi iki büyük fırkanın ehl-i sünnetten ayrılıp, ona içten düşman olan iki büyük harekete yol açmıştı.
Hz. Hasan’ın büyük fedakarlık ve fitne söndürücü şahsiyetiyle hafifleyen fitnenin Hz:Hüseyin ve Yezit arasında olup Hz.Hüseyin’ ve arkadaşlarının hak dava ve baği olan güce isyanı sonucunda şehadet ile başlayan süreçle artarak yayıldığı ve İslam dünyasında kangren olacak bir yaranın derinleştirildiği görülmektedir.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

ÇAĞDAŞ İSLAM DÜNYASI VE GERÇEKLER


İslam en çok ittihadı, birliği ve beraberliği emreden bir din. Nasıl oluyor da birlik ve beraberliği, ittifak ve ittihadı emreden bir dinin mensupları nasıl oluyor da birlikten uzak, birleşmek ve yabancı, her hangi bir konuda ittihat değil ittifak bile yapamaz hale gelen, bölük pörçük topluluklar olarak yaşıyor ve kendilerine Müslüman adını yakıştırıyorlar.
En ufak bir konuda bile anlaşamayan, birbirini dinlemeyen, dinlemeye bile yanaşmayan, uzlaşmayı lügatine bile sokmayan zavallı çağdaş Müslüman. Tam bir söyletmen, vurun psikolojisinde bir kitle. Bu Müslüman milleti onlarca devlet kurmuş, o devletler içinde bile yüzlerce fırkaya ayrılmıştır. Bunca ayrılık ve ayrışmadan sonra nasıl olur da birlikten bahsedebiliriz.
Bugün dünyanın her tarafında Müslüman devletler arsında tek bir sulh adası kalmamıştır Türkiye hariç. O da son birkaç yıldır başlatılan görüşmelerle son büyük terör dalgasından kurtulmaya çalışmakta, ancak bu barış ortamı da her an bozulmaya hazır bir halde durmaktadır. İç ve dış düşmanlar bu sükûnet adasını da yeniden karıştırmak için hazır halde durmakta, harekete geçmek için en ufak bir fırsatı ganimet bilmektedirler.
Yeni Roma’nın Siyonizm’in emrindeki uluslararası sermaye şirketlerinin eliyle yaptığı çalışmalar İslam ülkelerinin her bölgesinde karışıklıklar çıkarmakta, Müslümanlar da bu fitneye gönüllü olmaktadır. Yıllar önce Yahudi asıllı ABD Dışişleri Bakanı Kissinger’ın ifade ettiği kehanetler bu gün ortaya çıkmaktadır. O kehanet neydi hatırlayalım: ‘Artık Hristiyan dünyası birbiriyle savaşmayacak. Hristiyan dünyası İslam dünyasıyla savaşmayacak. Bundan sonra İslam dünyası birbiriyle savaşacak.’
İşte o kehanet ortaya çıkıyor. Önce Afganistan’ı işgal eder Rusya. Ardından ABD Elkaide2yi örgütler ve Rusya’ya karşı isyan başlatılır. Ardından Taliban girer devreye. Taliban’ın uygulamaları ve İkiz kulelerin bombalanması ve ABD’nin Afganistan’ı işgali. Bu işgal Afganistan’ı tam bir terör ortamına sokmuş, bu terör belası Pakistan’ı da sarmıştır.
Aynı senaryo Irak’ta da uygulanmış, El –Kaide’nin oraya da girmesiyle kargaşa ve karışıklık buraya da taşınmıştır. Arap baharıyla dikta yönetimlerin yıkılmasıyla oralar da kargaşaya teslime edilmiştir. Afrika’da teşkilatlanan Boko Haram örgütü ortaya çıkmış, burada da aynı kargaşa için düğmeye basılmıştır.
Ayrıca İslam dünyasında oluşturulmak istenen Şia kuşağı Sünnilerle savaştırılmak için planlanmış, bu yolda büyük şeytan Amerika can düşmanı gibi sunulan İran’la işbirliğine gitmiştir. Suriye’deki karışıklıkların meydana getirdiği El-Nusra, Işid gibi örgütler bu kargaşa planı için uygun güçler dengesine katılmıştır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Zulüm İlelebet Payidar Olmayacaktır

2
MÜSLÜMAN VE ZULÜM


Müslüman zulüm yapamaz. Kâfir, zalim olabilir ama Müslüman asla ve asla zalim olmamalıdır, olamaz da… Zulüm ve İslam: bir araya gelmesi en son düşünülebilecek iki kelime. Ancak bu gün küffar kadar Müslümanlar da zulümle iç çe. Oysa İslam mazlum olmayı kabul edebiliyor,amma zalim olmayı asla kabul edemiyor.
İslam zulmü yok etmek için geldi. Çünkü insan zalum ve cehuldur Kur’an’a göre. Zalim ve cahil yani. İnsanın hayvani yanı kutsal çağrıyla yüceltilirse ahsen-i takvim olur ancak bu kutsal çağrıya kulak vermeyen insan bel-HümEdal: hayvandan da aşağı olur. İşe ilahi dinlerin insanın bu aşağıların aşağısı olabilme ihtimalini yok etmek amacı zulmün yok edilmesinden başka bir şey değildir.
Şimdi bir Müslüman topluluk kalkmış zulüm üstüne zulüm deniyor. Haccac- ı Zaim’in zulmü gibi, bir zulüm yeniden tezgâhlanıyor. Haşhaş ilerin İslam adına yaptıkları zulmün bir örneği yeniden hortlatılıyor. Üstelik tüm bu zulümler İslam ve cihat adına yerine getiriliyor. Bir de bundan Allah yanında ecir ve sevap umuluyor.
Din adamlarını ilahlaştıran bir grup Müslüman İslam’ı o denli tevil ve nefsani yorumlara tabi tutuyor ki İslam, İslam olmaktan çıkıyor, adalet yerine zulüm kaim oluyor ve bundan büyük bir manevi kazanç elde edileceğine inanılıyor. Dün Haşhaşiler Şia inançları adına Sünni yöneticilere suikastlar tertip ediyorlardı.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

41 ALTIN YIL
Arif Damar’ın marka tespiti ne kadar doğru. Evet, İmam Hatip Okulları bir markadır… Yarım asırlık bir marka. Ülke tarihine damgasını vuran bir marka. Bu ülkenin kurtuluş sembolü olan bir marka.
Bu ülke yıllar önce oryantalizmin hain planları sonucu yıkılan imparatorluğun son mirasçısı. Koca bir imparatorluktan küçük bir vatan parçasına sığınan İslam’ın son temsilcisi olan devleti aliye: yüce devleti yücelikten indirip alçaklığa aşağılığa mahkûm ettiler. Hem de kimin eliyle. Oryantalizmin yetiştirdiği iç ve dış düşmanlar eliyle… Bu düşmanlar ki Devleti Aliye i Osmaniye’ nin yedi kıtada at koşturduğu yıllarda bu büyük devletin himayesinde olmayı, onun tebaasıyla herhangi bir ilişki kurabilmeyi iftihar vesilesi saymış kendi aralarındaki ihtilaflarda onun hakem ve hâkimliğine başvurmuş, başı sıkıştığında ona sığınmıştı…
Ne oldu da koca bir cihan devleti ve onun coğrafyasında İslam ümmeti parça parça oldu, zillete düştü, küfrün elinde inim inim inler oldu. Milyonlarca İslam evladı katledildi, milyonlarcası yurtlarından çıkarıldı bir o kadarı da zulmün pençesinde kahrı perişan oldu ve olamaya da devam ediyor…
Batının karanlık dediği ortaçağda Osmanlı ilim düşünce ve sanatta en ileri noktalara varmış bu yolla fetihlerden fetihlere koşuyordu. Bu fetihlerde ışığını İslam’dan alan bir ilim ve düşünce vardı. Ama ne oldu batı bu sırrı çözdü. Haçlı seferleriyle ülkesine götürdüğü eserleri çevirerek başladı işe. Teknolojiyi keşfetti. İslam âlimlerinin kitaplarında gösterdiği yoldan giderek pratikte devrim başlattı. Onunla da yetinmedi bir türlü benimseyemediği İslam âlemin gizli ve açık bir savaş başlattı. Oryantalizmi kurdu. Müsteşrikler yetiştirdi. Onunla da yetinmedi. Mustaripler yetiştirdi.
Müstağripler batının gönüllü köleleriydi. Makam ve mevki uğruna ülkelerini satmayı seve seve kabullendiler. Ünlü sadrazamın dediği gibi ‘ Biz içten, siz dıştan bir türü yıkamadık şu Osmanlıyı. O halde en güçlü devlet Osmanlı’. Evet, bu batıcı aydın 2 yüzyıldır bu milletin hayatına damgasını vurdu. Önce Jön Türk’ler, Genç Osmanlılar, sonra İttihat Terakki ve hempaları sonra mason localarında yetiştirilip ülkenin başına bela edilen zavallı karanlık intelijansiya…
İşte bu kendini batıya satmış aydın tipinin son temsilcisi olan köy enstitülerinin karşısında bu milletin ruh kökünden neşet etmiş, Necip Fazıl’ın büyük doğularda işaret ettiği Sezai Karakoç’ un diriliş nesli, değdi Mehmet Akif’in ‘Asım’ın Nesli’ diye izah ettiği İslam aydını ve İslam gençliği. işte bu okulların misyonu budur ve marka olmasının anlamı burada yatmaktadır.
Türkiye’de elli yıldı8r bir Muhammedi ocak kurulmuştur. Bu ocak harıl harıl İslam dünyasını parça parça olmaktan kurtaracak hamleyi yapacak bir kuşak yetiştirmektedir. Bu kuşak içinde bilim düşünce sanat ve aksiyon adamlarını barındırmaktadır.
İslam’ın dirilişi böyle başlayacaktır. Müslümanların dirilişi bu aşk ve imanla bu kadrolar eliyle başlatılacaktır.

..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

SİYONİZMİN DÜNYA HAKİMİYETİ

Siyonizm uzun vadeli plan ve programlarını yapmış, lanetlenip kovulduğu topraklara yerleşmek ve orada Deccal ’ın imparatorluğunu kurmak için son hazırlıklarını yapmış, Arz-ı Mevut dediği topraklara göç etmiş ve bin bir entrikalarla mesken edindiği toprakları önce terör, sonra işgal ederek devletini kurmuştur. Şimdi bu topraklar üzerinde Büyük İsrail Devleti’ni kurmak Nil’den Fırat’a kadar uzanana büyük zulüm imparatorluğunu neşet ettirmek üzere harekete geçmiştir.
3 bin yıldan beri bu toprakların sahibiyiz diyerek isyan çıkardıkları için kovuldukları topraklar üzerinde hak iddia ederek, batıl itikatlarının peşine düşmüş ve bütün dünyanın bu sapık düşünceye inanmasını beklemektedirler.
Müslümanların ve Hristiyanların mukaddes kabul ettikleri Mescid-i Aksanın kutsalına hakaret eden Siyonist çapulcular dünyanın gözü önünde her türlü küstahlığı yapar hale gelmişlerdir. Dün Gazze’yi hunharca çoluk çocuk, hasta, sağlam, kadın erkek, sivil, asker demeden bombalamış, buğunsa daha tam bir anlaşma ve barış yapmadan, küstahça barışı bombalarcasına saldırılarını manevi değerler üzerine yöneltmiştir.
İslam dünyasıyla alay edercesine yapılan bu maddi manevi saldırılar artık haddini aşmış, tüm İslam dünyasının maşeri vicdanını yaralar, İzzet’i-nefsini ayaklar altına alır olmuştur. Bir türlü uyanamayan İslam dünyası Siyonizm’den yediği darbelerle ayılır gibi olmakta, ölüm uykusundan uyanana dev yarı uykulu, yarı baygın yattığı yerden doğrulmaktadır.
Süleyman mabedi daye uydurulmuş bir efsaneyi bahane ediyor İsrail. Bu antik inanç Müslümanların kutsalını ihlal için bahane olmakta, Siyonist Yahudi dünya hâkimiyetini test etmektedir. Bütün İslam âlemi başta olmak üzere bütün dünya ile alay etmeye alışmakta olan Siyonist dünyası kendi güç ve hâkimiyetinin ilanı peşindedir, bu davranışıyla bütün dünyaya meydan okuduğunu ilan etmiştir.
Bu gün bütün dünya bu Siyonist oyun karşısında apışıp kalmış, ne olup bittiğinden habersiz lal kesilmiştir. AB ülkelerinin Filistin devletini tanımaya başladıkları bu zamanda Siyonizm öldürücü darbesini vurarak intikamını almıştır.
Belki de oynana bu oyun bir mizansendir ve dünya bu mizansenle aldatılmakta oyun içinde oyun sergilenmekte, Siyonizm hedeflerine bir adım daha yaklaşmaktadır. Büyük İsrail’ in kuruluşu ve gizli dünya hakimiyetinin dünya hakimiyetine dönüşmesi için son dönemeç alınmıştır. Siyaset, medya ve finans dünyasına hakim Siyonist hareket dünyayı parmağında oynatmakta, bunu yaparken bütün dünyanın gözünün içine bakarak alay etmektedir.
Bugün yapılan tam da budur. ABD ve AB’yi hakimiyeti altına almış, Rusya ve Çin’i sindirmiş bir Yahudi Siyonist zihniyet tüm dünyanın karşısına dikilmiş, İslam dünyasını rezil etme bahasına, İslam dünyasının şerefini bin para etme adına en sefil planlarını yürürlüğe koymaktadır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Hz HÜSEYİN, ALEVİLİK VE IRAN VE İRAK
Hz. Hüseyin, Hz. Hasan ve Hz Ali. Bunlar İslam Tarihinin mihenk taşları. Şia adlı Ehli-i Sünnet dışı oluşum bu üç güzide insan üzerinden şekillendi. Bu üç insan Allah’ın Hadi ve Mudil İsm-i Şerif’lerinin kendilerinde tecelli ettiği üç nurdan sütundur. Ve kıyamete kadar bu aydınlatma devam edecektir.
Efendimiz (a.s.) ın ‘ben sizden yaptıklarıma karşılık hiçbir ücret istemiyorum yalnız ehli beytime sahip çıkmanız, onların haklarını gözetmenizi istiyorum’ ifadesinde sırrını bulan tek gerçek. Evet. İslam Ehl-i Beyt’tir. O pak nesil İslam’ın özüdür ve kıyamete kadar İslam’ın koruyuculuğu onların uhdesinde. O pak nesil kıyamete kadar temiz kalacak ve bu nurlu yolun içinde dosdoğru yürüyecektir.
İskenderiye okulunun kapatılması kütüphanesinin Hz. Ömer’ce yakılmasından sonra bu okul mensupları ve onların yaydığı sapık düşünceler şekil değiştirmiş, Şia’yı bayrak yaparak İslam’dan intikamını almaya başlamıştı. Aynı zamanda ateşperest İran’ı ele geçiren İslam’a karşı açık cephe açamayan bu sapık kültür Şia’yı bayraklaştırarak gerçek İslam’dan her zaman ve yerde, her hal-u karda intikam almayı başarmıştır.
Putperest Pers İmparatorluğu tarih boyunca Ehl-i kitap olan Bizans İmparatorluğu ile savaşmıştır. Hatta bu savaş Kur’an-ı Kerim’de bir sureye ad olmuştur. Bu olay İran’ın vahyi dinlere olan hasmane tutumunu ortaya koymuş, geçen zaman bu putçu zihniyetin değişmediğini açığa çıkarmıştır.
İran’ın tarih boyunca küfr ile savaşmadığı, sürekli Osmanlı ile savaşmış ve Osmanlı’nın batı ile savaşlarında onu sırtından vurucu bir tehdit olma özelliğini korumuştur. Pehlevi hanedanlığı tarihi pers ruhunu miras edinmiş, Ehl-i Sünnet İslam’ının tüm Avrupa’yı ele geçirmesini önlemiştir. Oysa İslam bir yandan Osmanlı’nın Viyana kapılarını zorlamış, öbür yandan Endülüs Emevi Devleti’yle Hristiyan dünyası batıdan kuşatılmıştır. Bu kıskacın kapanmasına engel olan İran tehlikesi ve saldırılarıdır. İran geçmişten günümüze İslam dünyası için çıbanbaşı olmuş, adeta sürekli batının ekmeğine yağ sürmüştür.
Ve şimdi Batının İslam dünyası içerisinde fitne koparmak için başlattığı harekette başı çekmeye başlamıştır. Batı artık Hristiyan dünyasının menfaatlerini korumak adına Müslümanları savaştırmakta, bu ortamda İran Şii hareketi Sünni harekete karşı silahlandırmak ve savaştırmakta baş aktör olma rolüne soyunmaktadır.
Irak ise İslam devletinin ilk parçası ile İran şer dünyasının arasında kalmakta, bir geçiş yeri olarak durumunu korumaktadır. Hz. Hüseyin’in şehit olduğu bu toraklar aynı şer fonksiyonunu bu gün de sürdürmektedir. Önce Hz Ali’nin kanına susayan bu topraklar olarak tarihteki yerini alır bu ülke. Sonra Hz. Hüseyin’in kanıyla sulanır.
Ve o gün bu gün bu topraklar hiç rahat etmemiştir. İki büyük insanın kanını döken bu ülke fitne ve fesadın sürekli yaşadığı bir coğrafya olarak yerini muhafaza etti İslam dünyasında. Bu fitne ve fesadın yer tuttuğu bu ortam İslam dünyası için sürekli bir kanaya yara haline gelmiştir. Bu haram ayda dökülen Ehl-i Beyt kanı hiç durmayacaktır. Bu temiz kan İslam’ın saf Sünni fraksiyonu ile sapık versiyonlarını ayırt etmeye yarayan turnusol kağıdıdır.
Bu gün Şam’da kaynayan fitne kazanı İslam için k tarafından sinsice yakılmış bir kazandır. Bu kazanı Çin, Rus, ABD ve AB küfr cephesi maharetle planlamış, İran’ı bu kazanın havalandırılması için baş ateşçi olarak seçmiş ve görevlendirmiştir. İran ise tarihi kini kusarak bu cadı kazanında Müslümanların pişirilmesi için seve görev kabul etmiş, kraldan çok kralcı kesilmiştir. Türkiye düşmanları bu oyununu fark etmiş, İran’a onun münafık yöneticilerinin kışkırtmalarına rağmen sükûnetini muhafaza etmiştir.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

İNANMAK VE İNANMAMAK

İslam dünyasının zaafı bu. İnanç zaafı. Kim neye inanıyor, neye inanmıyor bunu bilmiyor. İnanç dünyası büyük bir çelişki yaşıyor. İslam dünyası batı karşısında yenilgiye uğradığı günden beri önce kendine sonra cemiyetine ve sonra millet ve en sonunda da medeniyetine olan inancını kaybetmeye başladı.
İşte bu inanç zafiyetidir ki büyük bir bunalıma itti İslam dünyasını. Bu bunalım kendi gibi olamamak bunalımıydı. Gibisi fazla. Kendi olamama sorunu bu. Ne batılı olabildi ne doğulu kalabildi bu medeniyetin çocukları. Tam bir handikaba düştü. Bu çelişki yıllardır onun başını belalardan belalara sürüklüyor. Ama bir türlü bu yanlışı ve yanılgıyı kimse fark edemiyor.
Ne hayat anlayışı ne düzen kurma fikri ne de medeniyet anlayışı uygundu batıya. Onu taklit etti durdu yıllarca manmunvari bir özentiyle. Gülünç düştü bu haliyle, alay konusu oldu. Anlamadı onların alaylarını. Gülüşlerini hayra yordu hep. Onu beğendiklerini zannetti. Gülüşleri sevgi gülüşü zannetti.
Oysa onlar kendine benzetmeye çalıştıkları bu acemi mukallidin davranışlarını eğlence konusu yapıyorlardı. Onlar onunla alay ettikçe o özentisini sürdürdü. Onlar gibi giyinmeye, onlar gibi yemeye, onlar gibi gezmeye, onlar gibi düşünmeye, giderek onlar gibi inanmaya başladı, ama onları hiç bir zaman asla ve asla inandıramadı. Kendini hiçbir zaman kabul ettiremedi. Oysa binlerce takla attı onları inandırabilmek için, ama hepsi boşa çıktı.
Önce inanca dair ne varsa yok etmeye çabaladı. Batı medeniyetinin bütün kurumlarını ülkesine taşıdı olmadı. Tüm eğerlerini inkâr etti onların değerleriyle değiştirdi olmadı. Kendi inanç ve kültür değerlerini hep inkar etti, yok saydı, onlardan utanç duydu ama olmadı, batılı efendilerine kabul ettiremedi. Etmediler, etmezler edemezlerdi. Batının temel değerlerinde bu yoktu. İkinci sınıf uluslar onun sömürgeleri ve o ulusun bireyleri onların ancak köleleri olabilirdi. Asla ve asla onla eşit olamazlardı. Onları eşit kabul etseler kimi sömüreceklerdi. Batı medeniyetinin temeli bozulmuş Hiristiyanlık’a ve Roma imparatorluğun değerlerine dayanıyordu. Onun tabiatında aşağı milletleri sömürmek vardı.
Batı yüzyıllardır cephelerde yenemediği doğu İslam dünyasını entrikaların kurban etti. Onu sahada yenemedi ama ondan çaldığı bilimlerle yaptığı Rönesans sayesinde sanayi devrimin yaptı ve doğu İslam dünyasına karşı en güçlü silahlar üretti. Tabii ilk işi de doğu İslam medeniyetinde tarihi öcünü almak oldu. Her şey onun üzerineydi zaten. Roma’yı dize getiren sonra da yıkan İslam medeniyetiydi ve onun tarihi düşmanıydı.
Hıristiyanlığı kendine dönüştürmüştü Roma, ama İslamiyet’i dönüştüremedi. Ama hala bu ısrar ve inadından vazgeçmiyor. Kendi Pagan medeniyetini üstün ve hakim kılmak için bütün yolları deniyor.
Bu yollar o kadar çoktu ki kendisi bile bilemedi sayınsı ve hesabını hiçbir zaman tutamadı. Ancak İslam dünyasını parçalamayı, parçalayarak yok etmeyi kafasına koydu bir kere. Bazen dost görünerek, bazen gizli açık tehditlerle sürdürdü savaşını. İslam dünyasının içersinden gönüllü ajanlar buldu. Onları destekledi üstün mevkilere getirdi ve kendi emelleri için kullandı. İşi bittiği zaman da bir pislik gibi fırlatıp çöpe attı. İşte bu tipler ülkelerinin en yüksek mevkilerine geldiler, halklarını ezdiler, efendilerine peşkeş çektiler.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

BÜYÜK DEVLET

Büyük devlet olmanın şartları oluşmaya başladı nihayet. İşte şimdi karşımızda oyun kurucu büyük Türk Devletini görüyoruz. Düşmanlarımız istemese de Türk Milleti bu iradeyi gösterdi. İki yüz yıldır boynuna geçirilen prangaları kırmaya başladı bir bir. Kanuni''yle yükselmenin zirvesine ulaşan imparatorluğumuz ulaşabileceği sınırlara ve güce ulaşmış, duraklama ve en son gerilemeye başlamıştı. Gerileme yıkılışı, yıkılış sınırların küçülüşünü getirdi.
Mağlubiyetler mağlubiyetleri kovaladı. Koca bir devletten onlarca devletçik çıktı. Bu devletçikler bir türlü sükûnete kavuşmadı. Düşmanlarımız onları küçültmekle yetinmediler, sürekli karıştırdılar, yetmedi daha küçük parçalara ayırdılar.
Osmanlı hinterlandı yeraltı ve yerüstü zenginliklerin kaynağını oluşturduğu için parçalandı, sömürüldü, hala sömürülmeye devam ediyor. Sömürünün sürmesi için hala karıştırdılar, parçalanıyor. Savaştırılıyor bölgenin halkları, iç savaşlara kurban ediliyor, ırk ve mezhep ayrılıkları tahrik edilerek kaosa sürükleniyor.
Burada etken yalnızca sömürü değil, aynı zamanda İslam fobidir. Batı bütün güçleriyle ittifak ederek gizli İslam düşmanlığını sürdürüyor. Birinci dünya savaşında oyuna getirip parçaladığı Osmanlı yerine inançlarını yok edemediği İslam dünyasını bu kez yeni yöntemlerle eziyor.
Dün soğuk savaşla yok etmeyi planlamıştı şimdi sıcak savaşı tercih ediyor. İkinci dünya savaşında getirim paylaşımı yüzünden birbiriyle savaşan şer güçler çabuk toparlanmış, bu kez İslam dünyasını birbiriyle savaştırmayı planlamış ve bu sinsi planını gerçekleştirmiştir.
Bir yandan İslam dünyası içine dünyanın en acımasız topluluğu Siyonistleri sokmuş, diğer yandan Siyonist uşaklarını İslam dünyasında hakim mevkilere getirmiş, bu azatsız köleleriyle Müslümanlara korkun azaplar etmiş, halka daha etmeye devam etmektedir.
Ama bu kez büyük bir kayaya çarpmıştır. Türk milleti bu kez oyuna gelmemiş, 80 yıldır sırtına geçirilen deli gömleğini parçalamıştır. Kendinden olan yöneticileri işbaşına getirmiş, şanlı Tarihini yazma hevesini yeniden göstermiştir.
Sünni Şii savaşında oyuna gelmeyen Türkiye, Suriye bataklığına çekilmek istenmiş, bu oyunu da ferasetle keşfetmiş, en son İşid bataklığı oyununa gelmemek azmi ve iradesini göstermiştir. Bir yandan 30 yıldır süren terörü durdurmaya çalışırken diğer yandan çevresindeki ateşlerle baş etmeye çalışmakta, iç ve dış düşmanlar tarafından başına örülen çoraplardan kurtarmaya çalışmaktadır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

BATININ ÇİRKİN YÜZÜ

2

Batı çirkin suratını bir daha gösterdi. Bu surat bir yandan ortalığa gülücükler saçarken, diğer yandan korkunç suratını ortaya çıkarıyor. Bu iki yüzlü batı alemi bir yandan hümanizm nutukları atıyor, diğer yandan en tabii yaşama hakkını engelleyen tavırlar içine giriyor.
Türkiye batı tarafından terörle işbirliği yapmakla itham ediliyor. Aynı Türkiye terörden kaçan binlerce, yüzbinlerce insana sığınma ve insanca yaşama imkanları bağışlarken aynı batı yüzlerle ifade edilebilecek sayıdan fazla mülteci kabul etmekten imtina ediyor. Hatta herhangi bir mülteci ısrarına muhatap olmamak için büyük önlemler alıyordu.
İşte size dünyanın her tarafına demokrasi, insan hakları ve hümanizm felsefesi ihraç eden batı, kendisi için istediği bu hak ve özgürlükleri ve bu insani, bireysel ve toplumsal değerleri başkaları için layık görmediği artık anlaşıldı ve Batının korkunç yüzü bir daha ortaya çıktı.
Aynı batı bugün Işid ’ın işgal ettiği petrol bölgelerine havadan bomba yağdırmakta hiç geç kalmadı. Bir yandan da bunu açıkça ilan etmekten geri durmadılar. Bizim önceliğimiz petrol bölgelerini korumaktır Kobane değil. Bu şu anlama geliyordu. Bizim amacımız Irak petrollerinden daha fazla pay kapmak.Petrol olmayan yerde işimiz yok bizim.
İşte gerçek niyetini böylece ortaya koyuyor Batı ve bütün dünya ile alay ediyor. Batı menfaati dışında herhangi bir insan hakkı, insan hayatı veya demokrasi için kılını kıpırdatmaz, kıpırdatmamıştır, kıpırdatmayacaktır.
Üstelik IŞİD, EL-Kaide, El-Nusra ve Boko Haram gibi örgütlerin yalnız ve yalnız Batı dünyasının İslam dünyasının yeraltı, yer üstü kaynaklarına el koyması için kurdurduğu, alttan alta desteklediği taşeron örgütler olduğu anlaşılmıştır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

İstiklal Marşı Şairi
Bir Dava ve Mana Eri
Mehmet Akif Ersoy

Onu biz ne zaman tanıdık. İlköğrenimimize başladığımız ilk gün onunla çınladı kulaklarımız. İstiklal Marşı o‘Korkma ‘diye başlayan. Neyden, kimden korkmayacağız? Mevhum bir varlık karşısındayız. Marş bütün heybetiyle bizi hoplatıyor. Kulaklarımızı patlatırcasına üst perdeden haykırıyor. ‘Korkma’. Evet, korkmayacağız ama neden, kimden... Marşın melodisi bütün şiddetiyle sarıyor bizi. ‘Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.’. ‘Şafaklar’ sözcüğü gözümüzde dalgalı gökyüzünü canlandırıyor. Masmavi gökyüzü ve bulutlarla dalgalı. Bu dalgalar düşlerimiz alıp alıp gidiyor, bizi derin hülyalara bırakıyor. Hemen ekliyor ‘Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.’.
Çocuk muhayyilemiz ‘ocak’ sözcüğünü evimizdeki şimdilerde şömine dediğimiz ama o zamanlar yemeklerimizin pişirildiği, aynı zamanda ısınma aracımız olan içi, simsiyah isle boyanmış, içinde çengelle asılı su ve yiyecek kaplarının bulunduğu mekâna uzanıyoruz onun barınak anlamında ev yahut milletin son ferdinin yaşadığı mekân olduğunu hayal meyal hatırlıyoruz. ‘O benim milletimiz yıldızıdır parlayacak’. Şairin ‘benim’ sözcüğü kubbeleşiyor’, benim milletim’ ifadesi ise bizim üstümüzde bir kült, mukaddes varlık olarak gelip bir kandil sıcaklığında öteleri aydınlatan,karanlık gecemizde bize yol gösteren olup çıkıyor, bir kılavuz, bir ışık,bir kurtarıcı olarak gökyüzünü kuşatıyor. ‘O benimdir, o benim milletimindir ancak’ mısraı şairin şahsında bizim milletimizi can havlıyla ve en sıcak duygularla sahiplendiğimizi hissettiriyor.Ve o kutsal varlık olan İslam milletini ila’y-ı kelimetullah için koşan ahır zaman peygamberinin ümmetini getirip kalbinizin en derin yerlerine yerleştiriyor, bununla da kalmıyor, oradan çıkıp çepçevre sarıyor bizi, manevi bir kaynaşma halinde, fert ve millet,vatan ve hürriyet, ideal ve iman iççice geçiyor,bir hususi varlık olup yerden göğe ulvi bir abide gibi yükseliyor.
Marş duraklıyor ve yeniden yükselen tok ses size sesleniyor. ‘Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal.’ Şair karşımıza nazlı bir gelin gibi getirip kondurduğu hilale sesleniyor, rica, minnet dolu sözcüklerini biraz sertleştirerek; ’Çatma o hilal kaşlarını ey güzel, asma suratını, üzme bizi hiçbir zaman ve sen de hiç mi hiç üzülme, sonsuzluğa dek uğramasın ne keder ne gam senin yanına. Üzülme ey sevgili ve üzme bizi.’ Bu ifade bir savaş esnasında Müslümanların dağılma, panik havasında kaçışmaları üzerine O Kutlu Peygamber’in dua ve yakarışını çağrıştırıyor ne kadar da.’Allahım bu ümmeti yok edersen sana ibadet edecek kimse kalmayacak dünyada’ mealindeki o kutlu naz makamında niyaz - ki bu naz makamı, yakarışlarını Safahat’ta çokça karşımızda bulacağız -‘Yarab bu uğursuz gecenin yok mu sabahı/Mahşerde mi yoksa biçarelerin felahı’.İşte bu ve benzeri yakarışlar bize bunun ispatı gibi durmakta. Ve şair o nazlı güzele seslenişini sürdürmekte. ‘Kahraman ırkıma bir gül bir defa gül, ne olursun’.Sözcük burada fasılalarla söylenirken,muhayyilemizde ‘gülme’ eylemi ‘gül’ nesnesiyle birleşiyor, gülün kırmızılığıyla,aşkın ve neşenin, güzelliğin ve gülümsemenin ipuçlarını verirken, hayâ sahibi insanın utanışındaki güzelliği simgeliyordu. Ardından gelen ‘ne bu şiddet ne celal’. ifadesi bizi yerlere seriyor, o nazenin güzelin şiddeti, biz irkilmeden bizi kendimize getiriyor. Ürkmüyoruz, kokmuyoruz, amma işin ciddiyetini vatan savunmasının, bağımsızlığın, hürriyetin ehemmiyetini can alıcı varoluş, hayat- memat meselesi olarak, bir varlık yokluk problemi, hürriyetin; ibadet, kulluk ve ila’y-ı kelimetullah için ne kadar önemli mesele olduğunu anlıyoruz.
‘Sana olmaz dökülen kanlarımın hepsi helal’ diyerek helalleşmenin önemini vurgulayarak, bağımsızlığın gerekçesini sunuyor İslam milletine.
Bağımsızlığın sonsuz olmasının gerekçesi olarak şehit kanlarını ileri sürmesi Şair’i niyaz
makamında yüceleştiriyor, kulluk ateşini yakıyor, o nurla tüm cihanı aydınlatan bir meşale oluveriyor.Sonunda ‘Hakkıdır Hakkâ tapan milletimin istiklal ‘ifadesiyle
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

RAMAZAN BAYRAMI

Fıtır bayramı bu. İnsanın yaradılışına şükretmesinin bayramı. İnsanın yaradılışından dolayı yaratıcıya teşekkür etmesinin anlamı ne kadar büyüktür. Bir ay Allah emrettiği için oruç tutan, nefse kötülüklere karşı gem vuran, şehvetten dolayı işlenen günahlara tevbe eden Müslüman Allah tarafından bağışlanmış, günahlardan arındığı için bayram etmeye hak kazanmıştır.
Ferden bayram eden mümin cemiyet sorumluluklarını yerine getirince de içtimai bayramını yapacaktır. Toplumsal sorumluluklarımız aslında bireysel sorumluluklarımızdan daha önemlidir aslında. İslamiyet birey dini olduğundan çok toplum dinidir. Kendimize karşı sorumlu olmamızdan çok başkalarına yani toplum karşı sorumluluklarımız vardır.
Müslümanlar bir elin parmakları gibidir demiyor mu? Biri hasta olunca diğerleri de acır. Müslümanlar bir binanın yapı taşları gibi olmalı değil mi? o halde nasıl bayram yapabiliriz. Dünyanın her yerinde Müslümanlar acı içindeyken nasıl bayram yapabileceğiz. Gazze’de Müslümanların başından aşağı ateş yağarken neyin bayramı yapacağız.
Dünya Müslümana zindan. Ama biz bayram yapacağız. Bu nasıl bayram? Kardeşlerimiz acı içindeyken nasıl bayram yapabileceğiz? Bunu içimize nasıl sindireceğiz? Oturup ağlamalıyız perişan halimize. Ağlamak da yetmez dövünmek, başımızı ellerimizin arasına alarak kara kara düşünmeliyiz. Ne yapıp etmeliyiz ki İslam dünyası bu zavallı halden kurtulabilsin.
3.5 Yahudi’nin kan kusturduğu Gazze’ye nasıl kucak açabilir, zalim Yahudi’yi bu soykırımdan vaz geçirebiliriz. İslam dünyası batı Hristiyan dünyasından korkuyor. Neden? Güçsüz olduğundan mı? Öyleyse güçlenmeli değil miyiz? Düşmanın silahıyla niçin silahlanamıyoruz. 3,5 milyon İsrail’inatom bombası var da bizim niye yok. Dünya Yahudileri ve Hristiyanları birleşebiliyorlar da biz neden birleşemiyoruz. Geçmişte yüzyıl savaşan batı birleşti. Mezhepleri ayrı din kabul eden batı dinler arası diyalog diyerek birleşti. Önce ortak Pazar diye başladı şimdi Avrupa Birliğine gitti. Biz neden İslam birliğine gidemiyoruz.
Öncelikle bunlar üzerinde düşünmeliyiz. İslam birliği, İslam ortak pazarı, İslam para birliği, İslam ordusu, İslam Paktı. Bütün bu birlikler şimdiden kurulmaya başlanmalı değil mi? ayrıca Yahudi dünyasıyla birleşebilen Hristiyan dünyasıyla biz neden anlaşmıyoruz? Hristiyan aleminin hümanistleri, hak ve adalete bağlı, yüksek insanlık değerlerine bağlı kesimi nasıl aldatılıyor bunu düşünmeli, bu konularda çareler üretmeli değil miyiz?
Batı medyasını, ekonomisini ve siyasetini kontrol eden Yahudi kadar bu konularda niçin atak olamıyor, pasif, beceriksiz ve atıl kalabiliyoruz. Sermayemiz bu konuya yoğunlaşmalı değil mi? öncelikle ekonomide süper güç olma, sonra medyayı ele geçirme, alternatif medya oluşturmalı, daha sonra da siyaset arenasında boy göstermeli dengeleri zulmün değil, adaletin hakimiyetini sağlamalı değil miyiz?
İşte ilk akla gelenler. Düşünce kuruluşları ne yapıyor? Bu konularda düşünce üretmek çok önemsiz bir şey mi? TV’lerde boy göstermekten daha mı az önemli?
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Çanakkale Zaferi

Birinci Bölüm /Gelibolu Fatihi Süleyman Paşa

1

Gelibolu fatihi Süleyman paşa
Fethetti Bolayır’ı Malkara’yı
Fethetti Çorlu’yu İpsala’yı
Gelibolu fatihi Süleyman paşa
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Çanakkale Zaferi

Birinci Bölüm /Gelibolu Fatihi Süleyman Paşa

1

Gelibolu fatihi Süleyman paşa
Fethetti Bolayır’ı Malkara’yı
Fethetti Çorlu’yu İpsala’yı
Gelibolu fatihi Süleyman paşa
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

BATI İRAN VE İSLAM DÜNYASI

Bu üçlüye dikkat etmeli bütün dünya. Bütün dünyanın gözü önünde oynanan bu tiyatroya dikkat etmeli? Bu oyunu sezmek, tam tahlil yapabilmek için bazı önemli noktalara dikkat çekmek lazım. Öncelikle İran’ı tanımak, onun İslam dünyasındaki tarihi rolüne dikkat çekmek gerek.
Büyük Pers İmparatorluğu’nun devamı olan İran Devleti Büyük Selçuklu Devleti dönemini istisna sayarsak hep aynı ruhla yaşamıştır. Bu ruh ve fikir hep aynı minval üzere devam etmiş ve bu güne dek gelmiştir.
Öncelikle İran’ın büyük Pers İmparatorluğunun, Kur’an-ı Kerim’de bir sure olan Bizans’la çağın süper güçleri olarak dünyanın terk hakimi olmak için yaptıkları savaşları konu eden Rum Suresini hatırlayalım. Aslen Mecusi: Ateşperest olan İran’a karşı kitabi din sahibi Hristiyan Rumların galip geleceğini müjdeleyen ayet bize o günlerin siyasi hareketlerini pek güzel anlatmakta.
Hristiyanlıkla birlikte bütün kitabi dinlere ve bilhassa İslam’a karşı büyük direnç gösteren bu ateşperest dünya İslamlığı kabul etmeden önce de sonra da pers imparatorluğunun hegamonik zihniyetini terk etmemiştir.
İşte bu günkü İran’ı anlamak için onun tarihine iyi bakmak ve onu bu zaviyeden tahlil etmek gerekir. Yunanistan’ın Megola ideası gibi, İsrail’in Büyük İsrail Devleti, ABD’nin Dünya jandarmalığı planları gibi İran’ın da büyük Pers İmparatorluğu hayalleri onun genel siyaset anlayışında belirleyici olmaktadır.
Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail’in savaşları, günümüz İran’ın sürdürmekte olduğu siyaseti anlamakta işaret taşı görevini sürdürmektedir. Hz Ömer zamanında fethedilen bu topraklarda İslamiyet çok saf kalmamış kısa zaman sonra İslam’ın iç ihtilaflarından kendisine bir yol bularak Şiiliği seçmiştir. Onun Şiilikte bulduğu çıkış Sünni İslam’ı sürekli tehdit etmiş, İslam aleminin içinde bir çıbanbaşı gibi sürekli kanayan bir yara halinde, İslam düşmanlarının da istedikleri zaman kullanabildiği bir problem olmayı sürdürmüştür.
Osmanlı’yı sürekli tehdit eden bu Şii dünya onun Avrupa’yı tümden ele geçirmesini engellemiştir. Ari ırkın bu en büyük gücü Müslüman olmuşsa bile sürekli İslam’ın baş ağrısı olmuştur. Pers İmparatorluğu Rumlarla hâkimiyet savaşı yaparken Şii İran sürekli İslam ülkeleriyle dalaşmıştır. Yavuz’la Çaldıran savaşı yenilgisinden sonra bile rahat durmamış Kanuni döneminde yeni saldırılarla Osmanlının başını ağrıtmaya devam etmiş, hatta 4. Murat devrinde de bu savaşlarını kâh galibiyet, kâh mağlubiyetle sonuçlandırmıştır.
Aynı tavrı günümüz de de görmekte değil miyiz? Daha yakın zamanlarda Müslüman Azerbaycan’ın aynı mezhepte olduğu halde yanında olmamış Ermenistan’la ihtilafında karşı tarafı tutmuş, Karabağ’ın kaybedilmesine neden olmuştur. Burada ABD, Rusya ikilisiyle menfaatleri örtüşmüş Ermenistan’ı bizzat desteklemiştir. Aynı İran Batının İslam üzerinde oynadığı şer oyunların baş aktörü olmayı tercih etmiş, önce Irak’la 10 yıl süren büyük Müslüman kırımına neden olmuştur. Şimdi aynı İran Şii hinterlandını ABD’nin ona büyük bir sevecenlikle terk etmesiyle Sünni İslam’a karşı cepheler açarak Sünni kıyımını başlatmıştır. Gerek Irak, gerek Suriye’de açılmış cepheler onun işini kolaylaştırmıştır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

2
Yıl 1354
Süleyman paşa
Orhan gazinin büyük oğlu Süleyman paşa
Anlı şanlı bir sefer eyledi Gelibolu ya
Fethetti Gelibolu’yu
Kâfir Rus Bulgar
Engirüs Efrenç beyleri hem ne beyler
Burnu yere düşse inip almayan
Küçük tepeleri ben yarattım
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

ARAP BAHARI TERSİNE Mİ DÖNECEK
Arap baharı Arap baharı diyorduk ne oldu? İşte kimimizin altında Amerikan parmağı aradığı Arap Baharı tersine çevriliyor. Diktatörleri kolayca deviren Arap Milleti demokrasiyi korumada aynı beceriyi gösterebilecek mi acaba?
Mısır yıllar yılı eli kanlı diktatörlerle yönetildi. Nasır, Enver Sedat, ve Mübarek. Hepsi de sözde seçimle işbaşına geliyor ama hiçbir zaman gitmiyorlardı. Halk fakir, ülke ekonomisi dibe vurmuş, üç kuruşa muhtaç hale getirilmiş, yönetici eliti zengin, sefih ve zalim. Ülkede en ufak bir kalkışma ihtimali bile kanlı bir şekilde bastırılıyor. Müslüman kardeşler teşkilatı sıkı takibat altında. Hiçbir eyleme göz yumulmuyor. Hak arama yolları tümden kapalı. Düşünce özgürlüğü hak getire.
İsrail’le dost Amerika’yla dost. Batıyla, Doğuyla dost ama kendi halkına her zaman düşman. Dahası halkın dinine, inancına düşman. İslam dışı bütün inanışlar serbest. Ahlaksızlık, içki fuhuş ve çıplaklık serbest ve alabildiğine teşvik edilmekte.
Milli gurur ayaklar altında. Hatırlayın 67 savaşında Mısır uçakları havaalanından kalkmadan İsrail tarafından imha ediliyordu. Askeri harcamalar alabildiğine teşvik edilmekte. ABD yardımıyla alınan silahların ve askeri malzemelerin tamir bakım ve yedek parça parası ülkenin bütün varlığını iç ediyor. ABD yardımı aslında bir sömürme aracı. Ortada yardım falan yok. Verilen 1,5 milyon dolarla askeri malzeme alınıyor en pahalısında. Sonra onun tamir bakım yedek parça ve kullanım hizmetleri adı altında ülkenin tüm kaynakları sömürülüyor. Bu sömürü düzeni bütün geri kalmış ülkelerde aynı şekilde işliyor. Bazen ikinci fil mesabesinde olan Rusya devreye giriyor. Bir yandan da o sömürüyor, halkın tüm varlığı iliğine kadar süpürülüyor. Bu da yeterli olmazsa bu ülkeler birbiriyle savaştırılıyor. Savaşlarda harcanan silahların yerine yenileri satılıyor hem de en pahalısından. O da yetmezse ambargolar konuyor, ambargoyu delen Yahudi şirketleri silahları bu kez fahiş fiyatla ambargo konan ülkeye satıyorlar. Karlı çıkan taraf hep emperyalist ABD, Avrupa, Rusya Ve Çin oluyor. Bu korkunç çark sürekli işliyor.
Bu korkunç çark, bu korkunç zulüm ve sömürü düzeni habire çarklarını ağırlaştırıyor, Müslümanları inim inim inletiyor. Onları bir yandan dinden uzaklaştırırken bir yandan da köleleştiriyor, hatta bütün bunlar yetmezmiş gibi beyin yıkamaya tabi tutuyor, Cengiz Dağcı'nın deyimiyle mankurtlaştırıyor. İşte büyük bir Man kurt Abdül Fettah Sisi. İşte Esad, işte Kral Abdullah ve diğerleri.
Artık bütün diktatörler ve darbeciler emperyalizmin mankurtudur, emperyalizmin sadık bir köpeğidir, robotlaşmış pis bir tetikçidir, basit bir emir eridir, kayıtsız şartsız emirlere itaat eden aşağılık uşaktır, vicdanını satmış bir alçaktır, şerefsiz adi bir mahlûktur, kanlı katil, zalim ve acımasız bir kitle kıyımcısı, insanlık dışı bir varlıktır.
Binlerce, on binlerce, yüzbinlerce hatta milyonlarca insanı bir anda öldüren, namaz kılan insanlara ateş eden, camiye giren insanlara baltayla saldıran baltacı Man kurtlar, halkını katleden Esad ve avanesi, Sünni Araplara kan kusturan Maliki zorbası, geçmişte Halepçe katliamı ve benzeri katliamlara imza atan, ABD karşısındaki yenilgiyle sonuçlanan savaşa Ümmü Zafer: Zaferlerin anası adı takarak Müslümanları kafir karşısında zelil hale düşüren Saddam, İran’da beyaz devrim adını vererek halkı İslam’dan uzaklaştırmak adına Türk devrimlerini örnek alan Şah Rıza Pehlevi, Çeçenistanın başındaki sefih hepsi hepsi bu tip Mankurtlardandır ve İslam Ülkelerinin Türkiye hariç hepsi bu tip aşağılık insanlar, zalim diktatörler tarafından yönetilmektedir.
Evet, işte bu zavallılar İslam dünyasını içten içe kemirmekte yiyip bitirmektedir. Dahası bunlar ülkede o kadar çoğalmışlardır ki ordular bunların ellerindedir, bürokrasi bunların ellerindedir, eğitim ordusu bunların ellerindedir. Aydın, yarı aydın kitle bunların ellerindedir, üniversite bunların ellerindedir, bozulmuş kitleler bunların ellerindedir. Bu kitleler bir düğmeye basmakla harekete geçirilir Gezi ve son Tahrir olaylarında olduğu gibi. Basın bunların ellerindedir, seçilmiş liderlere diktatör damgası yapıştırılarak bu kitleler harekete geçirilir. Adnan Menderes, Turgut Özal, Tayyip Erdoğan, Musaddık, Ömer Beşir ve Mursi gibi. Şimdi Tunus’ta yapılmak istenen budur. Diğer İslam ülkelerinde Arap baharından sonra denenmek istenecek olan budur. Tayyip Erdoğan kendisi için hazırlanması muhtemel senaryo için direnmekte, önlem almaktadır.
Tayyip Erdoğan biliyor ki düşman büyüktür organizedir, planlıdır, derin bir geçmişe sahiptir, kurumsallaşmıştır, devletler çapında teşkilatlanmıştır, derin devletlerini kurmuştur, Birleşmiş Milletlerini, NATO’sunu kurmuşlardır. Unesco, Şanghay beşlisi onlardandır. Siyonizm onlarla işbirliği halindedir. Soros onların adamıdır, uluslararası sermaye onların emrindedir. Hollywood onlarındır, Google onlarındır, facebook onlarındır, tweet onlarındır.
..

Devamını Oku