İslam Modernizmi
İslam Modernizmi denince; İslam’ı batının değerlerini ve mantığını esas alarak yorumlayan yaklaşım,bezende batının meydan okumalarına cevap arayan,batıya İslam’ı hoş göstermeye çalışan uzlaşmacı yorum anlaşılır.Arapça Teceddüt yani yenilenme kelimesinin karşılığıdır ve bu manada Tecdit ile karıştırılmamalıdır.Zira dini değerlere yeniden itibar kazandırarak bunlar etrafında oluşan şüpheleri gidermek İslam’ın mesajını o günün Müslümanlarının algılarına sunmak ve Kuran’ın hayatı inşasını ve ihyasını temin etmek için yapılan çalışmaların ortak adına Tecdit (Yenileme) ,İslam’ın yabancı düşünce,felsefe ve ideoloji biçimlerine göre yapılanmasına ise Teceddüt (Reformizim,Modernizim) diyebiliriz.
19. yüzyıldan beri batının sürekli artan siyaset, bilim ve teknik alanlardaki gücünün İslam dünyasında sebep olduğu entelektüel bunalımların ve politik çarpıklıkların neticesi olan bir zihni gerginlik karşısında Müslümanların şahsiyetlerini kaybetmesi özellikle aydınları! bu geri kalışın faturasını bir yerlere çıkarma saplantısına düşürmüştür.Geçmiş birikimin ayırt edilmeksizin külliyen karalanması ve reddedilmesi bu aşağılık kompleksini bastırmada çare gibi görülmeye başlanmıştır.
Modernistlerin bir kısmına göre geri kalmamızın tek gerekçesi dindir.Bir kısmına göre ise bu güne kadarki dini algılama biçiminin yanlış olması ve dinin hurafelerle dolmasıdır.İlerlemenin yolu ise; radikal modernistlere göre dini tamamen reddetmek ılımlı modernistlere göre ise; toplumun kontrolü ve beraberliğinin de korunması açısından devamının sağlanması ve fakat dini bilimci (Pozitivst) ,akılcı (Rasyonalist) ,sekülarist,(Laik) şüpheci(septik) ve eleştirel bir mantıkla yeniden değerlendirmek ve batının kavramlarını esas alarak yeniden yorumlamaktır.Allah’ı kamusal alanın dışına çıkaran bu algılama biçimi dini kul ile Allah arsındaki yüksek ahlak ve moral değerler olarak tanımlamaktadır.Bu yorumlamanın içine başta mezhepler olmak üzere bütün İslam’ı kaynaklarla beraber dinin kaynağı olan Kuran ve onun yorumu olan Sünnette dahil edilmektedir.Süreç olarak bu akım İslam i eğilimlerin arttığı ve İslam’ın yeryüzünde yükselen değer olarak yeniden gündeme geldiği, beşeri sistem ve ideolojilerin ve emperyalist dünya düzeninin sarsıldığı şu son çeyrek asırda yeniden gündemi teşkil etmeye başlamıştır.Bazı vakıalardan yola çıkarak inşa edilmeye çalışılan bu olgunun İslam’ın özüyle tezat düştüğü bir gerçektir.
Modernizim en temel karakter olarak İslam’ı ideolojik ve entelektüel planda sekülarize etmek suretiyle özellikle batıdan ithal sistem ve kavramlarla İslam’ı özleştirmek neticede İslam’ı bir inanç ve hayat nizamı olmaktan çıkarıp onu salt ahlaki bir nazariye haline getirerek mevcut sistemlere entegre etme amacını gütmektedir. ‘Kuranın temel isteği eşitlikçi,içtimai ve iktisadi değerlerin gerçekleştirilmesini amaçlayan,ahlak temeline oturmuş bir sosyal nizam kurmaktır.Bu değerler üzerine kurulan bir ülkenin kaynaklarının sınırını dikkate alan her sistem İslam-i olacaktır.(Bkz:Fazlurrahman:330) Ne Allah meclise hangi kanunu çıkaracağını söyler,nede ulama ona bir şeyi doğrudan dikte ettirebilir.(Bkz:FazlurRahman:364) ifadeleri bu algı biçiminin tipik özeti niteliğinde görülebilir. demek oluyor ki modernist düşünceye göre İslam’ın bir nizam ve devlet modeli yoktur oysa bu düşüncede temel ilkelerden ve evrensel hakikatlerden bahsedilse de Allah merkezli bir din algısı kabul görmemektedir.Oysa Kuran ilah olarak tek otorite Allah tır ilkesini yaşamın temeli kılmıştır.Kullar ancak Allah’ın hüküm koymadığı yada hükmün kapalı olduğu noktalarda hayrı murat ederek içtihatta bulunurlar,İslam’ın temeli besmeledir besmele ise her yaptığını Allah için onun muradına uygun yapma bilincidir dolayısı ile bir iş doğru yapılsa bile Allah için yapılmadığında ondan İslam-i diye bahsetmek mümkün olmaz kaldı ki yerlerin ve göklerin ilahını kamudan kovmak anlamına gelebilecek bu yaklaşımın İslam-i olduğunu söyleyebilmek mümkün olmasa gerektir.İslam modernistleri İslam’ı dünyevileştirmek ve onun yönetsel bir yönünün olmadığını,onun insanların iktisadi,içtimai ve hukuki hayatlarını yönlendiren bir yönünün bulunmadığını iddia ederek İslam’a rağmen beşeri ideolojilerin varlığını onaylamaya ve onaylatmaya çalışmaktadırlar.Bakınız bu düşüncenin sahiplerinden biri olan Prf.Dr. Ethem Ruhi Fığlalının aşağıda alıntı yaptığımız sözleri bunun en bariz ifadesidir. ‘Kuranda 6666 ayetten sadece 30 civarında ayet muamelata (günlük uygulamalar ve kamu yaşamını düzenleyecek kanunlar) aittir. Dolaysıyla konjektüreldir.Peygamberin ölümü ile artık kul ile Allah arasına artık kimse giremez.Benim için İslam toplumu Allah’ın tebliğ ile peygamberi kabul eden ve savunan toplumdur.Bu yüzden muamelata ait hükümleri yeni şartlara göre yorumlamak şarttır.Mirastan kadının kıyafetine kadar her şey buna girer.Mesela bir örnek vermek gerekirse hırsızın elinin kesilmesi Kuranın indiği toplum ticaret ve tarım toplumu idi,bu bakımdan ticaret ve tarımla uğraşan bir toplum için en ağır hüküm idi.ama benim gibi hizmet sektöründe çalışan birisi için bu en ağır ceza değildir.Beni tutuklar ve kitap okumaktan mahrum ederseniz daha ağır bir ceza vermiş olursunuz.İslam’da Hıristiyanlıkta olduğu gibi ruhban sınıfı yoktur.Dolaysıyla İslam-i devlet diye Laiklik dışı bir devlet düzeni önermek İslam-i olmaz beşeri bir yoruma işaret eder.Bkz(İslami Araştırmalar Dergisi sayı:1 C:7 s.:102,ayrıca Prf.Dr. Salih Akdemir ders notları tarihsellikle ilgili başlık) İslam’ın teşri yönünü tamamen tarihsel sayan bu yaklaşımın Allah’ı kamusal alandan dışladığı Allah’ın hükmü dışındaki her türlü tağuti sistemle İslam’ı bir tuttuğu,beşer hevası ile Allah’ın irde ve hükmünü eşdeğer gördüğü ortadadır Hatta bu zevattanPrf.Dr. Süleyman Ateş daha da ileri giderek Bakara:62. ayetinden de hareketle Yahudi,Hıristiyan ve diğer inanç sahiplerinden Allah’a ve ahirete inanların İslam’ı kabul etmeden cennete gidebileceklerini savunmaktadır.Bkz:İslam-i Araştırmalar Dergisi C:7 Sayı:1 s:29-37 yazar bu yazısında cennet kimsenin tekelinde değildir başlığını kullanmıştır.son zamanlarda Prf.Dr. Hayrettin Karamanın da aynı iddiaları destekler tuttum ve yazılar yazması manidardır.) Esasen bu fikri daha önce Reşit Rıza (Menar Tefsiri) ,Mustafa Meraği (Meraği Tefsiri) ,M.Ferid(Dairet al Marifin) savunmuştur.Bu yorumla beraber İslam ile beşer ideolojileri iman ile küfür yada İslam,Yahudilik,Hıristiyanlık arasında bir farklılığın olmadığı gibi bir felsefe ortaya konmaktadır.
Modernistlerin gündeme taşıdığı noktalardan biriside dinlerin yaklaştırılması(Takribu Edyan) dır.Bu meseleyi ilk olarak bu manada gündeme getirenin Cemalettin Afgani olduğunu düşünmekteyiz.Afgani Birlik Teorisi adını verdiği bu fikrini şu cümlelerle açıklıyor: ‘hemen hemen her araştırma,inceleme ve tetkikten sonra şunu gördüm:Üç Tevhit dini(Müslümanlık,Yahudilik,Hıristiyanlık) prensipte ve amaçta tamamen birleşmektedir.Bunlardan birisinde şayet bir eksiklik varsa hemen diğeri onu tamamlıyor.Bu iş mutlak hayır manasındaki emirler noktasında birbirini tamamlar durumdadır….İşte buna,bende çok önemli bir fikir belirdi kafamda büyük bir şimşek çaktı.Dinler nasıl ki özde bir iseler bu üç din erbabı da dinlerin birleştiği gibi birleşebilirler.İşte böyle bir ittihadın ve birleşmenin insanlar barışa doğru bir adım atmış olurlar.İşte ben bu teorim için planlar hazırladım.Bazı satırlar çizdim.Davet için risaleler yazdım.Ancak bütün bunları yaparken çok kısa zamanda bütün din sahiplerini birbiriyle barıştıracağım demiyorum.Çünkü ben bir tek dinin ehli olan kimselerin niçin parça parça gruplara ayrıldıklarını,ihtilaf sebeplerini derinliğine araştırmadım.Bkz(Cemalettin Afgani hatıraları(Abdul Aziz Seyyidül Ehl s:14,158ayrıca İslama göre Dost ve Düşman s:126-127) diyor bu anlayış bu gün dinler arası diyalogun temelini teşkil eden projedir.Gariptir ki global emperyalizmin de desteklediği bu proje önceden modernizmin(Hümanizm adı altında) sacayaklarından biri iken ve emperyalist emeller için kullanılırken bu gün katılımcıları ve kapsamı genişletilerek Türkiye de Diyanet,İlahiyat,İslam-i hassasiyete sahip sivil toplum örgütlerinin büyük bir kısmı v e yine aynı yönelişteki siyaset bu anlayışı temel dünya algısı haline getirmiş drumdadır. Bizce bu yaklaşım İslam’ın anti emperyalist duruşunu zaafa uğratmıştır.
Modernistlerin İslamı pozitivist ve rasyonalist bir zihniyetle yorumlamaları ise kuranda ayet olarak nitelenen ve kelamcıların mucize dedikleri harikulade hadiseleri ve kıssaları ya sembolik yada halk arasında destanlaşmış uydurma hikayeler olarak yorumlamalarına sebebiyet vermiştir.Modernistler göre bunlar Araplar arasında anlatıla durulan efsanelerdir ve Kuran bunların uydurma olup olmadıklarına dikkat etmeden onlardaki hisseye ve hikmetlere dikkat çekmek için nakletmiştir.(Bu konuda en ciddi iddiaların sahibi Muhammet Halefullahtır. kitabı kuranda anlatım sanatı olarak tercüme edilmiştir.Ayrıca Muhammet Abduh ve İkbalinde açık olmasa da benzer fikirleri vardır.) Bu olayları mucize(Ayet Kuran mucize diye tercüme ettiğimiz kavramı ayet olarak niteler bu mucize tabiri daha ziyade kelamcılara ait bir kullanımdır.) olarak kabul edenler ise:Mucize ender görülen tabiat olaylarının peygamberin niyazına tevafuk etmesidir.’şeklinde tamamen determinist bir mantıkla tanımlamaktadırlar.bunlardan biriside Tantavi Cevheridir.Bu zat tefsirini bu tip bilimsel izahlarla doludur.Cevheri Nur suresi 35. ayetini tefsir ederken Allah’ı enerji olarak niteleyecek kadar bu anlamda ileri gidebilmiştir.Şeytanı ise kalpte hastalığa sebebiyet veren bir mikrop olarak nitelendirmişlerdir.(Bkz:İsmail Cerrahoğlu Tefsir Tarihi c:2) .Bu sembolizim algılaması bazen ileri giderek cennet ve cehennemide sembolik saymaya kadar vardırılmaktadır.Bu iddiaların bir çoğu aslında geçmişte de değişik biçimlerde dile getirilmiş olup modernizim bu fikirlerin bilimsel kavramlarla yeniden ifadesinden ibarettir.
Modernistlerin vahyi ve peygamberi algılama biçimi de aynı paradigma çerçevesinde değerlendirilmektedir.bir kısım modernistler peygamberin sünnetinin tarihsel bir algılama ve içtihat olduğunu bu anlamda hukuki ve manevi bir bağlayıcılığının olmadığı,bir kısım modernistler ise peygamberin bütün uygulamalarının Arap örfü ile alakalı olup hiçbir evrenselliğinin bulunmadığı kanaatine sahiptirler.Vahyi dahi peygamberin içsel tecrübelerinin sorunlar karşısında dışa vurumu olarak gören vahyin spesifik normlarının tamamen tarihsel olup sadece genel hükümlerinin bağlayıcı olduğunu,vahyin metninin peygamberin dili ve o günkü Arapça’nın imkanları dahilinde teşekkülünden dolayı gramer hataları taşıyabileceği fikri dahi modernistler tarafından dile getirebilmiştir.(Prf.Dr. Salih Akdemir Kuran sempozyumuna sunduğu bildiri) Örneğin Fazulurrahman vahyi tanımlarken: ‘Peygamber hakkında (Vahiyle ilgili) bilgiler bu tecrübenin (Vahyin) bir rüya halinde veya yarı uyanıkken vuku bulduğu yada o hallerle birlikte ortaya çıktığına işaret eder.Zaman ilerledikçe Muhammet peygamber inançları uğruna yoğun bir mücadeleye giriştikçe bu tecrübelerden daha da sık geçirmiştir.(Bkz:Fazlurrahman:s:17) yani bu düşünüre göre vahyi yönlendiren peygamberin yaşamsal tecrübeleridir o dışardan bir meleğin getirdiği vahyi çoğu zaman sembolik bir anlatım olarak görmektedir.yukarda da ifade ettiğim üzere Muhammet Esed’ inde örneğini çokça ortaya koyduğu Kuranın müteşabihat ve peygamber ayetlerin(mucize alamet) sıradan olaylar yada sembolik hadiseler olarak yorumlanması bu düşüncenin gaybiyatla ilgili yaklaşımının bir göstergesidir. Modernistlerin bir çoğu sünneti ya reddetmekte yada onun bağlayıcı olmadığını düşünmektedir.bakınız bu konuda Fazlurrahma’nın düşüncesini paylaşan Prf.Dr. Hayri Kırbaşoğlu: ‘… Ancak ticaret,eğitim,yönetim, ekonomi v.b gibi toplumsal konularda sünnetin şeklen uygulanması gereken katı bir ölçü olduğunu ileri sürmek zordur.Kaldı ki bu konuda Kuran’ın bile ölçümü yoksa örnek mi olduğu tartışması sadece sünnet ile ilgili olmayıp Kuran’ı da ilgilendiren bir konudur demektedir.(Bkz:İslam düşüncesinde sünnetYeni bir yaklaşıms:212) .Aslında bir çok moderniste göre değişik ifadelerle dillendirilse de Kuran ahkamı tarihseldir(Konjektürel) ve bu gün uygulanması mümkün değildir. Şu sözler bunun ifadesidir: ‘Kuranın indiği toplumda kadın çalışmıyordu,bu gün ise çalışıyor,ayette kadının mirasının az olması onun çalışmamasına bağlanmıştır. O zaman kadın çalışıyorsa mirası eşit olmalıdır.(Bkz: Salih Akdemir: Tarih Boyu Kuran da Kadın,İslam da kadın hakları isimli Rehber yayınlarından çıkan kitapta Salih Akdemir makalesi) bu konuda başlangıçta olumlu katkıları olan Rajır Garodi daha da ileri giderek İslam ahkamı yanında ibadet olarak Namazı da tarihsel sayabilmektedir.Modernist bakış açısının doğurduğu mantalite şudur: ‘İslam’ın gayesi adaleti ve ahlakı sağlamaktır.bu esasları sağlayan her sistem ve ideoloji İslam-idir. Bütün bu fikirlerin İslam açısından ne ifade ettiği Tevhit şuuruna sahip olan her Müslüman’ın malumudur.Büyük alim ve aydın Muhammet Kutub’a göre Netice itibariyle bütün bu fikirlerle oluşturulmak istenen anlayış şudur: ‘Dinin sosyal düzen ve sistemlerle ne ilgisi olabilir? Dinin fertle toplum,toplum ile devlet arasında münasebeti ve müdahalesi olabilir mi hiç? .Şu yaşanan gerçek hayatla dinin bilimsel çalışmalardaki fonksiyonu söz konusu edilebilir mi? Dinin giyisilerde özelliklede kadına ait giyisilerde söz söyleme hakkı olabilir mi? Din ile sanat ilişkisi ne derece doğru olabilir? kısaca din hayat gerçeğinden ne anlar ki? İnsanların üzerinde yaşamakta oldukları dünya gerçeğinde dinin gerçekle olan ilgisi ne düzeyde olabilir ki? (Bkz:Muhammet Kutup Biz Müslümanmıyız.s:110) ve yine onların mantalitesinden doğabilecek negatif sonuçlar insanlara şunu dedirtebilir: ‘Müslüman’ı laiklik için çalışmaktan men eden şey nedir? Veya dünya birliği için(Küresel emperyalizm) çalışmasını engelleyen nedir? Veya dini hükümlerden hangisi,en güzel örneği ile varlık mezhebini (Hümanizm) kabul etmesine engeldir.Müslüman’ın akidesi onun sosyalist yada liberalist olmasına niçin engel olsun? (Bkz:Muhammet Akkad Mevsuatül Akkad s:171)
Sonuç olarak söyleyebildiğimiz en hafif söz modernizmin karakter ve orijin olarak İslam akidesini temsil edebilecek paradigmaya sahip olmadığıdır.
Yusuf Aygün /İLAHİYATÇI
Kayıt Tarihi : 14.10.2008 12:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
1994 te başka bir dergide yaımladığım bu yazımı kısaltarak ve ufak değişiklikler yaparak beğeninize sunmak istedim
Önder GÜL
Önder GÜL
salim erben
KALEMİNİZ NUR, İLHAMINIZ GÜR OLSUN.
İLK VE TAM PAUN BİZDEN OLSUN.
10+ANTO..
SELAM VE DUALARLA...
TÜM YORUMLAR (4)