parmaklarıma geçirdiğim gökkuşağı gibisin,
hangisinde dolaşsan tenimi aydınlatıyorsun,
kalbimin böyle parlamasına sebep aramana gerek yok....
şimşekler çakarken de korkmadan iç geçirme oyunu oynadım aşkla,
başıma vuracağı varmış,
ağaç altında olmadığım halde yakalandım....
yakıcı bir üslubla anlatırken bana düşlerimi,
ben dudaklarım açık dinledim seni,
kaçacak başka delikleri de yoktu sevda meydanının...
kendim istedim tutulmayı,
kafama silah dayayan olmadı bağlanacaksın diye,
yitik sanırdım cenneti,değilmiş....
saat kulesinin olduğu şehirde sevdim seni,
kayıp yokuşlarda değiştik gözlerimizi,
daha uydudan haberleşme yeni çıkmıştı,
dünyamız içinde her yerden ÇEKİYORDUK BİZ....
çay bahçelerindeki kaşık sallamalarımızın bakışlarımızla karışması gibi,
yudumladık demini aşkımızın,
salıncaklar boş kalmazdı hiç,
itecek birileri olurdu mutlaka sevdaları....
elma-armut kurularını ateşe bıraktığında duyduğun koku gibiydin,
gizemli gibi ama küf dolu parçaların arasında sevdim seni,
hangi meyveye adını versem,
ısırmaya kıyamadığımdın sen...
sabahın erken saatlerinde veya
gecenin salkım saçak ışıklarında güzel görünen şehir değildi,
sen olduğun için seyretmek hoştu caddeleri,
son ses açık dolaşırken evinin önünde,
balkondan sallanacak bir el için beklerdi arabanın içindeki....
kendimi senin sözlüğünle anladım,
kelime dağarcığına eklemeler yaparken fazlalaştım...
geçmişi unutmaya çalışmak,
anıların sırtına darbeler vurmaktır,
geldiği yerin haritasını kaybeden insanlar,
yanlış kişilere adres sorarlar...
benden çalabileceğin
rüzgar gülüne benzer aşkımdan başka bir şey olamaz,
dönerim ben ıslıklarında sevdaların,
olduğum yerde durmaktan şikayetim yok,
duracak değilim rüzgar kesildi diye....
sahil şeridine ilk defa inmiyor bu delifişek yürek,
hangi taşlarda derimizin parçaları var bulabilirim,
sular çekilmiş olabilir bize vuran,
aynı dalgayı,aynı saatte,aynı yerde bana vururken yakalayabilirim...
yalnız ve mutsuz öykülerin arkasında hep kaybedilmiş bir şey vardır,
bedeli ağır ahmaklıkların kalbe verdiği cezadır bu,
anlayan her zaman sahile adım atabilir,
anlamayan kısır bir döngüde dolaşır,
şehirde havanın soğukluğuna aldırmadan,
sarılarak dolaşmaya benzemez yanık burunlarla....
dayanma gücü diye bir şey yoktur,
gökyüzünden düşenler bizim parçalarımızdır,
alıp bi kenara koyabilme cesaretini bulamamak,
üzerimize fazladan yük konmuş gibi hissetmek,
sadece kendi yüreğimizle ip geçirme oyunu oynamaktır parmaklarında...
itiraz dilekçelerini sevdamın ateşinde yaktım kavurana kadar,
kimse bana gökkuşağı kadar yol gösteremez,
hain olan ne varsa akıttım kanlarımın arasından,
sen de kayıp gitme diye avuçlarımda tutmam....
alışılmadık bir aşkın destanında,
tırnaklarımla kazıdığım taşların arasından çıkardım seni,
nöbetlerin ışığında ismini tüfeğimle yazdım,
selam durmadım hiç bir kahpeliğe,
uygun adım yaşadım ben dört mevsim manzaralarını....
her dili konuşurum,
başka dillere çevrilemeyen kitabelerin içinde kalbim,
bir ben bilirim anlamını,
bir de dudaklarına ıslaklık bıraktığım sevgili...
Kayıt Tarihi : 12.3.2018 21:01:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mustafa Kemal Erdoğan](https://www.antoloji.com/i/siir/2018/03/12/islak-sevgili.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!