Bak yine akşam oluyor, hatıraların seni soracak… Bu sefer ne yalan söyleyeceğim onlara? Bu akşam yine ağlayacaklar; nasıl, nasıl susturacağım onları söylesene nasıl! ?
Beni bırakıp gittiğin günü hatırlıyor musun? Beni parçalayıp, yakıp gittiğin günü... Ben hiç unutmuyorum şafağıma sapladığın o soğuk sesli kurşunu, unutamıyorum.
Allah’ım ne çaresizdim, çareler içinde çaresizdim. Biçare olarak seni görüyordum, ama gururum... O ne olacak peki?
Sen gittiğinden beri hiç uyumuyorum, gözlerim sensizliğinin o vicdansız kızarıklığına bürünüyor, dünyam her geçen gün kararıyor.
Meğer ne kurşunmuş bana sapladığın...
Seni kaybetmek zoruma gidiyor!
Çünkü ben seni hayat kadehimin son damlasında buldum. Çünkü ben seni sonbaharın kalleşliğine dayanamayıp pes eden yaprağın arkasında buldum. Çünkü ben seni deli gibi esen poyrazın sessizliğinde buldum. Peki, sen ne yaptın gitmekten başka?
Meğer ne kurşunmuş bana sapladığın!
Her yerde seni arıyorum, başım avuçlarımda, gözümde sen! Derbeder olmuşum sayfalarda arıyorum seni.
Kahretsin, bütün bunları düşünüp boğuyorum kendimi aslan sütüne, hani belki kadehimdesindir diye! Yoksun lan yoksun orda da yoksun. Meğer ne kurşunmuş bana sapladığın! Her gün sarhoşum seni senden yalvarıyorum gururumu hiçe sayarak. Gücüm de tükendi, artık ölümün kokusunu alıyorum, beni çağırıyor sensizlik, gözlerim doluyor hüngür hüngür ağlıyorum zaman zaman. Ölümü yavaş yavaş iliklerimde hissediyorum ve galiba ben sana geliyorum...
Ersan CumaKayıt Tarihi : 17.9.2010 00:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!