İskender Pala Şiirleri - Şair İskender Pala

İlkokul’u Uşak Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda bitirdi.Liseyi Kütahya Lisesi’nde bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okumaya hak kazandı. Aynı okulda yaptığı lisans tez çalışması Câmiu'n-Nezâir’dir. Doktora çalışmasını ise "Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı" başlığı altında yine İstanbul Üniversitesi’nde yaptı. Divan edebiyatı dalında 1983 yılında doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi’nde doçent, 1998 yılında da Kültür Üniversitesi’nde profesör oldu.[1] Divan edebiyatı alanında ...

İskender Pala

Gel ey, konuşurken dudaklarına tebessümler karışan! ..
Gel ey, yüzüne üzgünlerin üzüntüsünü dağıtmak yaraşan! ..
Gel ey, ateş-i aşkına yanmak için âşıkları birbiriyle yarışan! ..
Gel ey! Ayrılığında çoğalan alevleriyle arınalım aşkının;
yanalım yandıkça ve yandıkça yanalım.
Aşk yüzünden elbisesi yırtılan da,

Devamını Oku
İskender Pala

Yaşadığı dünyanın haritasındaki bütün tanımları, bütün çizimleri, bütün görünümleri sevgiliye göre düzenleyen âşık haritacıyı bilirsiniz. Hani haritasını çizerken onun doğduğu şehir, onun evine giden yol, onun gezindiği çimenlik, onun altında oturduğu ağaç, onun su içtiği ırmak, onun... diye diye tanımlamış bütün mekanları ve yönleri.

Hakiki âşık imiş o. Çünkü gönülden bir ahdin sahibi olduğunuzda, ömür haritasının başka türlü çizilmesine imkân ve ihtimal yoktur. Hakiki aşk (hakikatli aşk) , bir ahdin izini sürmekten başka bir şey değildir ve ömür haritasında bütün işaretler aşk ahdi üzerine olmadıkça kişi yaşadığını hissedemez. Böyle birisi belki ömür sürer, ama yaşayamadan ömrünü tamamlamış olur. Çünkü yaşamak, ahde vefa ile anlam kazanır. Ahdimiz ister ezelden kopup gelsin, ister gönülden... İster dil ile söylensin, ister göz ile...

Ahit (ahd) dediğimizde "yemin derecesinde kesin söz verme"yi anlarız ve bu kelimenin içine hem dinî bir kutsallık, hem de ahlakî bir erdem katarız. Nitekim karşılıklı ittifak hükümlerini ihtiva ettiği için Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitaplarına Ahd-i Atik (evvelki ahit) ve Ahd-i Cedid (sonraki ahit) denilmiştir. Çünkü Allah değişik zamanlarda insanoğlu ile ahitler yapmış, peygamberlerini de bu ahde aracı kılmıştır. Nuh aleyhisselamın gemisindekilerle yapılan ahitte tufanın bir daha vuku bulmaması için buluta konan yay (gökkuşağı) bir alamet sayılmıştı. Hz. İbrahim'in hanif ümmetiyle yapılan ahitte ise sünnet olma bir alâmet olarak belirlenmişti. Tûr-ı Sina'da İsrailoğulları ile yapılan ahitte Hz. Musa aracılık etmiş, sonra bu eskiyince (Ahd-i Atik) , Rab Taala Hz. İsa'nın şahsında insanlıkla yeni bir ahde girmiş (Ahd-i Cedid) ve Sina'nın hükmünü ortadan kaldırmıştı. Nitekim Hz. İsa son akşam yemeğinde kendi etini ve kanını bu ahdin alameti olarak feda etmiştir. İslam'a göre bu ahdin içini dolduran şey "kul olmak"tan ibarettir, sevenin sevilene kul olması... Dini terminoloji bu kulluğun içini namaz, zekat, peygamberlere itaat, Allah'a (Mutlak Sevgili) güzel takdimelerde bulunmak gibi davranış şakileriyle doldurur. Beşeri duygularla seven âşık ile maşuk arasında ise ayrılık, hicran, hasret, iştiyak (özlem) , itaat, rıza (boyun eğme) gibi davranış biçimleri vardır. Her iki ahdin içinde de emir, yasak ve tavsiyeler olduğu gibi af ve mükâfatlar da yer alır.

Devamını Oku
İskender Pala

"Şiirin hikmetli olanları da mevcuttur."

(Muvatta II, 986; Müsned (Ahmed b. Hanbel) I, 303; Sahih-i Buhari VII, 30; Sahih-i Müslim I, 594; Mesnevi III. b.4079)

Bir meyve, bir çekirdek...

Devamını Oku
İskender Pala

Sevmenin tabakaları, muhabbet, aşk ve dert olmak üzere üç derecedir:

- Muhabbet odur ki, mahbubunu görürse memnundur, görmezse kaydında değildir.
- Aşk odur ki, mahbubunu görürse memnundur, görmezse mahzundur.
- Dert odur ki, mahbubunu görürse de mahzundur, görmezse de mahzundur.

Devamını Oku
İskender Pala

Şakayık

Rivayete göre Fuzuli, hocasının kızına âşık olunca aşkını dizelere nakşetmek için bir murabba yazar. Bu şiirin her dörtlüğü sonunda nakarat gibi tekrar edilen dizede üstad, “ Gözüm cânım efendim sevdiğim devletlü sultanım” buyurmaktadır. Sevdiği kadına karşı altı adet hitabı ard arda sıralayan ve hepsinde de onu yücelten bu anlayış, doğrusu içinde yaşadığımız çağın söylemleri arasında pek taraftar bulamaz.

Bir şarkı hatırlıyorum; sevgilisine sitem etmek isterken bile ona yalvarırcasına seslenen âşıkın hikayesini anlatan bir şarkı: ‘ Sana ben canımın canı efendim / Kırıldım küstüm incindim gücendim’

Devamını Oku
İskender Pala

Anlatırlar ki, Zeliha {Züleyha} Yusuf’u zindana attırdığı vakit onun ayrılığıyla ardından yanıp yakılmaya başlamış. Hem kendisinden ayırmış, hem hasretini çeker olmuş.

Bu yüzden zaman zaman zindanı ziyarete gider,
“Hükümlüm kaçmış olmasın! ” diye kontrol eder, ama içten içe hasret giderirmiş.

Eğer Yusuf’u uyurken bulursa hücresinin önünde bekler, seyreder,

Devamını Oku
İskender Pala

Zarafet kelimesinin içini doldurabilecek özellikler nelerdir? Acaba hiç düşündünüz mü, zarif insan kime denir?

Zarif kelimesi zarf kelimesi ile aynı köktendir. Zarf, 'içine bir şey konulan kap' anlamını taşır. Mektup zarfı gibi. O halde zarif insan da, 'içinde latif ve hoş şeyler bulunan kişi' anlamına gelecektir. Soru şu:
Zarafetin içini dolduran bu latif ve hoş seyler acaba nelerdir? ! ..

Zarif olmanın ilk şarti hiç şüphesiz nazik olmaktir. Nazik olmanin ilk şartı da hatayı kendinde aramak. Konfüçyüs, insaniyeti tanımlarken

Devamını Oku