Gözlerimi bağladılar
Gövdelerim dağladılar
Her yerimi tığladılar
İşkencede beni, beni
Halkım için adanmıştım
Ben devrim için yanmıştım
Kavgam için asılmıştım
Darağcında beni, beni
Ölüm yoktur yiğitlere
Taksalar kanlı iplere
Sır vermeyiz bu tiplere
Vursalar da beni, beni
Yusuf’um şafaklar bize
Dolunayda gülen yüze
İtler getiremez dize
İşkencede beni, beni
Yusuf Ter 16.09.2007
Saat 23:35 İsviçre
Kayıt Tarihi : 17.9.2007 01:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
12 Eylül üzerine yeni bir kitap Vatan gazetesinde mesleğine devam eden Alper Görmüş, 12 Eylül'ün şiddetini yaşamış ve mağdur olmuş 12 kişiyle görüşerek bir 12 Eylül kitabı hazırladı. İkitap işkence, gözaltı, hapis gibi çeşitli acıları yaşayan bu 12 kişinin anlattığı gerçek ve acı hikâyelerden oluşan kitap Detay Yayınları'ndan çıktı. Altısı sağ, altısı sol görüşten olan 12 isim, Eylül işkencelerini ve yaşadığı traji-komik olayları Uruş ile paylaştı. Darbe tartışmalarının gündemden düşmediği Türkiye'de bir darbeye gidişin öyküsüsüyle, darbenin ardından geride bıraktıklarının konu alındığı kitapta her iki görüşün temsilcileri 12 Eylül için beklendiği ve darbenin Türkiye'yi değiştirmek için yapıldığı düşüncesinde birleşiyor. İşte Detay Yayınları'ndan piyasaya çıkan, 80 öncesi Dev-Genç İstanbul Eski Başkanı Celalettin Can'dan, ülkücü kadro Yusuf Ziya Arpacık'a, Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'ndan, TKPML-TİKKO Merkez Komitesi Eski Üyesi İbrahim Ünal'a 12 ismin anlatılarından kimisi çok acı kimisi çok komik kesitler, hatıralar... Celalettin CAN (Dev-Genç İstanbul Eski Başkanı) 'Ağabey kurtar beni..' Bulunduğum barakaya bir kız getirdiler ve kızı soymaya başlar başlamaz beni yan barakaya aldılar. O kızın siyasi bir yanı yoktu. Aranan sol görüşlü iki akrabası yemek yemek için bu kızın evine gitmişler. Beni sorgulayan 7-8 kişilik özel grup, cinsel arzularını tatmin etmek için ona günlerce tecavüz ettiler. 'Abi kurtar beni! ' diye feryat ediyordu. Ona tecavüz edenlerin, 'Solcularda namus olduğunu bilmiyorduk, kız bakireymiş' dediklerini duymuştum. Bunu duyduktan sonra askıda patlayan omzunuzun, yırtılan bacağınızın ya da kesik tabanlarınıza tuz basmalarının sizin için bir anlamı olmuyor... Sonra Malatya'dan Elazığ Askeri Cezaevi'ne getirildim. İbrahim ÜNAL (TKPML-TİKKO MK Eski Üyesi) Hamile kadınlar bile işkence gördü Elazığ'ın ardından partiyi çözmek için İstanbul'a getirildim. İstanbul'da gelir gelmez, Adli Tıp'a götürdüler. Ayaklarım patlamıştı. Ayaklarımın kenarlarına basarak ayakta duruyordum. Doktorun cümlesini asla unutmam: 'Evet ayakların şişmiş; ama çok yürüdüğüm zaman benimkiler de şişiyor, işkence raporu vermem'. Gayrettepe sorgum 35 gün sürdü özellikle işkence katındaki tecrid odasında tutup, diğerlerini dinlettiler. 1980'in Ekim ayı olduğunu hatırlıyorum; ama tam olarak hangi günüydü onu inanın hatırlayamıyorum. Yaşadığım 2,5 aylık işkence sürecinde en çok canımı acıtan olay hamile bir kadının, 'Elektrik vermeyin, karnımda çocuğum var, ne yaparsanız yapın, bana elektrik vermeyin' feryadı oldu. Bu asla onursuz bir yalvarış değildi! Biz orada kendimizi ve geride kalanları korumaya çalışırken, o, bebeğini korumaya çalıştı. O kadın benden daha şanssızdı, daha zor durumdaydı, canı daha fazla acıdı. Böceğe alerjim vardı bitlerin bedenimde attığı voltaları izlerken işkencehanede olduğumu unutuyordum; ama o kadının yaşadığı benimkinden daha anlamlıydı. Ve ben bir tek kişinin canına kıymadım, kıydırmadım. Mustafa YALÇINER (THKO Kurucularından) Falakadan sonra yürütürlerdi ertesi gün devam etmek için Askıya çekip, elektrik vermeye başladıklarında belinize geçirdikleri lastiği sallayarak acınızı katlarlardı. Bir de birbirlerine top gibi fırlatıyorlardı. Bu fırlatmaların bir bölümünde sizi yakalayan bir çift el olmuyor, buz gibi bir duvar oluyordu tabii. Bu lastiği falakada da kullanırlardı ve falakadan sonra ayaklar kan toplamasın ve patlamasın diye özellikle yürütürlerdi. Neden bunu yaparlardı? Eğer ayağınız patlarsa bir sonraki gün işkence devam etmeyeceği için bu onlar için kayıp olurdu. Falakada da askıda da elektrikte de acıdan bayılmanız kadar doğal bir şey olmaz. Buz gibi çıplak bir betonda yatmak bile kendi başına işkencedir; çünkü insanlık dışı bir muamele vardır. Ama bazen o buz gibi betonda yatmak, bir bakıma kurtuluş, dinlenme yeri gelir insana. Ben bana işkence yapanın sesini üzerinden 27 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ hatırlıyorum. İyi polisi oynayan ve yüzünü göstermekten çekinmeyen polisin yüzünü de... Tayfun Mater (Dev-Yol 8 No'lu sanığı) DAL'da 'testis sıkma' olayı vardı Askı ve elektrik de çok kullandılar bize. Ancak Ankara DAL'da 'testis sıkma' olayı vardı. Korkunç bir acı verirdi. Testislerinizi avuçlayıp, patlaması için sıkarlardı. Bu acıyı erkekler tahmin edebilir, iki arkadaşımızın burada testisleri sıkılarak patlatıldı. Falaka ve elektrik sistemli olarak herkese uygulandı zaten o dönem. Bize yapılan işkenceler arasında gözler bantlıyken, her iki kulağın üzerine aynı anda çok şiddetli yumruk gibi tokat atılırdı. Bu tokat tek taraftan indiğinde insanı yere düşürecek kadar şiddetliydi ve kafanızın içinde o basıncı bir anda hissederdiniz, sonra baş ağrısı tabiî. 13 Aralık 1980'de Behçet Dinlerer'i DAL'daki işkencelerde kaybettik. Gözaltına alındıktan 15 gün sonra, babam beni görmeye geldiğinde bu işkenceden çıkmıştım. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı olduğu için Sıkıyönetim'deki isimleri tanıyordu ve Ankara Emniyeti'ne gelip benle görüştü. (Mater, Emniyet Müdürlüğü'ndeki Şube Müdürünün ismini yazmamı istemiyor.) Sol kulağımdan kan geliyordu ve önce babam sonra siyasi şubenin müdürü bunu fark etti. Bunun üzerine Şube Müdürü, 'Paşam, bu aralar hava çok soğuk, dikkat ediyoruz ama…' falan dedi. Babam hiçbir şey söylemedi, kısa bir süre birbirimizin gözlerine baktık ve vedalaştık. Gökalp EREN (TDKP MK Eski Üyesi) Gençlik istese de öyle çatışamazdı Alevi-sünni kavgasını da işin içine soktular, bölgesel katliamlar yaşandı. Şimdi durun ve düşünün. Devrimcilerle ülkücüler çatışıyor, devrimciler kendi içlerinde çatışıyor ve yetmiyor; ülkede Irak'ta olduğu gibi mezhep savaşı çıkıyor. Bu kadarını gençlik yapmadı, istese de yapamazdı! Maraş katliamı yaşandı, Çorum katliamı sonra... Sivas katliamı sonra, tekrar Çorum'da katliam... Senin buradan çıkışın olur mu cümleleriyle girdim her işkenceye. Elektriği düz askıda kullanırlardı. Çarmıha gerer gibi asıyorlardı. Elektriği vücuda çapraz olarak verdiklerinde şiddetinin arttığını biliyorlardı, uzmanlaşmışlardı. Bir ucunu penisinize bağlarlar, diğer ucunu makatınıza değdirdikleri zaman iki ucun arasının koptuğunu hissedecek kadar acı duyarsınız. Bu arada geçen zannederim 5-6 saniyede bedeniniz çırılçıplak ve kasılıyorsunuz. Her şeyinizin açıkta olduğunu düşünmek bile insana yetiyordu. Eğer çok uğraşmak istemeyip sadece acı çekmenizi istiyorlarsa Filistin (ters askı) yapıyorlardı. Bir süre sonra omuzlarınızın koparılmaya çalışıldığı hissine kapılıyorsunuz. Bu esnada bağıran da bayılan da oluyor doğal olarak. Veysel UÇUM (TKP Kars Eski İl Sekreteri) İntihar etmek için hücremde cam, demir, teneke bile aradım Ben, Erzurum Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Trafik Şube Airliği'nde işkenceye alındım. Sabahları dayakla başladılar ve ağız burun bırakmadıktan sonra ikinci aşamada tazyikli suyla dirilttiler. Sırılsıklam olduktan sonra elektrik daha dayanılmaz olduğu için ona aldılar. El ya da ayağa vurulan kelepçe, pranga bileklerimizi belki parçalamaz diye bileklerimize önce zımpara gibi bir bez sarıp, sonra prangalayıp askıya taktılar. İki ayı dayanılmaz olmak üzere burada geçen dört aylık zaman diliminde bir tek şeyi asla unutamam. En çok ağrıma giden ve hazmedemediğim pis bir şekilde ağzıma tükürmeleri oldu. Bitmişsiniz, düşmüşsünüz, zaten pelte gibi yerde yatıyorsunuz; öldüreceklerse tamam öldürsünler ama insanın üzerine çullanıp zorla ağzına tükürmenin insanlık ve onurla açıklanabilecek bir yanı var mı? Bugün Irak'taki cezaevlerinde Amerikalı askerlerin yaptığı muameleden daha azı mı yapıldı yüzbinlerce insana? Hücremde karanlık olmasına rağmen her şeyi aradım. Cam da demir de hatta intihar etmek için teneke bile aradım ama yoktu! Yusuf Ziya ARPACIK (Ülkücü bir kadro) Bir yandan mehteran çalınıyor diğer yandan işkence yapıyorlardı Harbiye Askeri Müzesi'nin önünde sesimizi bastırmak için devamlı Mehter Takımı marş çalıyordu. Yirminci gün işkence biraz hafifledi. Artık sadece gündüzleri sorguya alınıyor, geceleri uyumaya çalışıyorduk. Vücudumdaki yaraların kabuğunu kaldırdığımda akan kanlarla hücremin duvarına şiirler yazıp, Yusuf Ziya Arpacık diye imza attığımı hatırlıyorum. İki dirseğimi kot pantolonun belinden içeriye sokup ısınmaya çalışıyorum. Bir deri bir kemik kalmışım. Kafamı duvarlara vurmayayım diye pankart bezleriyle bağlamaya devam ediyorlar. Bu arada ifade tutanaklarına atacağım imza için biçim oluşturuyorum. 'İmzam zorla alınmıştır' şeklinde bir imza geliştirdim. İlk bakışta anlaşılmıyordu ama mahkemede bunun açılımını yapmayı planlıyordum. Muhsin YAZICIOĞLU (Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı) Elektrik verdiklerinde bedenimin ikiye ayrıldığını hissetmiştim Kollarımın altından geçirdikleri 'T' şeklindeki bir kalasla askıya alıp, çengelle tavana asıyorlardı. Bu sırada ayağınızın altına bir sandalye koyuyorlar ve öylece bekliyorsunuz. Sonra elektriğin bir ucunu serçe parmağınıza bağlayıp, diğer ucunu manyetonun çalışmasıyla birlikte vücudunuzda gezdirmeye başlıyorlardı. Dişinize, dilinize, saçınıza, cinsel uzvunuza nereden acı vermek istiyorlarsa oraya dokunduruyorlardı. Bu işlemi yaparken ayaklarınızın altındaki sandalyeyi aldıkları için havada asılı kalıyorsunuz. İşkencehanede zaman kalmıyordu. Bir an, saatlerle hissediliyordu. İşi o kadar sistematik bir hale getirmişlerdi ki mesela askıya çıkardıklarında başımızdan bir arabanın lastiğini geçirirler bunu bel hizamızda sabitlerlerdi. Elektrik verdikleri zaman bu lastiği aşağı doğru bastırırlardı, bedeninizin ikiye ayrıldığını hissettirirlerdi. Bu aşamada kesinlikle su vermiyorlardı. Vücut elektrik yüklendiği için iç organlarda su kaybı oluşuyordu ve bir iki bardak su içilmesi durumunda iç organlarda önce çatlama, parçalanmaya bağlı olarak iç kanamadan ölüm vakaları yaşanır endişesi taşıyorlardı. O yüzden suyu damla damla verirlerdi ki susuzluk da ayrı bir işkenceydi zaten. Kadir Mahir DAMATLAR (Teşkilatlanma Eski Sorumlusu) Deniz'i asmaları hataydı Şunu çok düşünmüşümdür. Deniz Gezmiş'i astılar; ancak bildiğim kadarıyla bir Ziraat Bankası soygunu bir de Şarkışla'daki çatışmada bir astsubayın eşinin elinden yaralanması suçları vardı; yani cinayeti yoktu. Suçlu suçunu çekmeli elbette bu başta ben olmak üzere herkes için geçerli. Bugün Deniz Gezmiş yaşasaydı kesinlikle ulusalcı olurdu, diye düşünüyorum. Ben Baki Tuğ'a, onu görmeye tahammülüm olmadığı için arkadaşlar kanalıyla Deniz Gezmiş'in asılmasının hata olduğunu düşündüğümü ilettim. Evet, Deniz Gezmiş'in fikirlerini benimsemeyebiliriz; hatta düşman olabiliriz; ama adalet varsa bunu birinin söylemesi gerekir. Unutmamak lazım ki her türlü adaletsizlik insanların yüreğini mutlaka kanatır. Namık Kemal ZEYBEK (Ülkücü Hareketin Eski Eğitim Sorumlusu) 'Yesevi'yi de Zeybek'i de tutuklayın Metris'i Harbiye izledi. Ekim ayının 26'sı gibi Harbiye'deki Askeri İnzibat Komutanlığı'na götürdüler. Burası kapıları kapandığı zaman dünya ile ilgili hiçbir sesi duyamayacağınız bir yerdi. Kemerim, kravatım burada alındı ve hücreye kondum. Sorguda bir çok defa, 'Arkadaşlarınıza yaptığımızı size yapmak istemiyoruz' dediler. Ben de 'Arkadaşlarıma ne yaptınız? ' dedim. Buradaki sorgunun ardından Selimiye'de koğuşlara verildik. O dönemin koşulları ağırdı.. Ama komik olaylar da oluyordu. Mesela, MHP Davası'nda Ankara Sıkıyönetim Askeri Savcısı Nurettin Soyer, ülkücülere 'Sizi kim eğitti? ' diye sormuş. Çocuklar da beni söylemişler. 'Pekiyi ne anlatıyordu? ' diye sorunca, bizimkiler 'Ahmet Yesevi'yi anlatırdı' demişler. Bunun üzerine Savcı, 'İkisini de Zeybek'i de Yesevi'yi de tutuklayın' demiş. Bizden birinin, 'Yesevi öldü Sayın Savcım' sözü üzerine de 'O zaman diğerini tutuklayın' demiş (Gülüyor) . Yılma DURAK (Doğu'nun Başbuğu'ydu) Ülkücüler de işkence gördü 12 Eylül'de ülkücüler işkence görmedi ifadesini asla kabul etmiyorum. İşkence sırasında gözümdeki bantı elimle açtığım ve çil yavrusu gibi dağıldıkları da oldu. İnançlı bir insan olarak bu işkenceleri gördüğünüz zaman insanın psikoloji alt üst oluyor. Orada sorgulanan arkadaşlarımdan benim için aspirin almalarını ve biriktirmelerini istedim. 8-10 tane aspirinle birlikte yerden avuçladığım kireci kurtulmak için içtim. Orada 12 Eylül öncesi işlenmiş bütün siyasi cinayetleri benim üzerime yıkmaya çalıştılar. O gün açıkçası ne yaptılarsa acı hissetmedim, ölümün daha iyi olacağı düşüncesiyle aldığım ilaç ve kireç vücudumu uyuşturmuştu. Duruma onlar bile şaşırıp, 'gık' bile demiyor demişlerdi. Yaşar OKUYAN (MHP Eski Genel Sekreteri) Mamak'ta hücreye girerken 'Siz de öleceksiniz' dediler Albay Raci Tetik, Mamak'ın azrailiydi! İnsanlıktan nasibini almamış bir adamdı bu adam! Mamak'ın komutanıydı; vicdan yoktu bu adamda, insanlık yoktu bu adamda, haşâ Allah yoktu bu adamda... İkisi ülkücü, dördü devrimci 6 tane tutuklunun bizzat Mamak'ta onun döneminde öldürüldüğü iddia edildi ve bir tanesini döve döve öldürdüğünü biz de duyduk orada. Bir tanesi de bizim hücrede güya kendini asmış! Ama öyle bir yer ki çocuğun kendisini astığı iddia edilen hücrede başınız tavana değiyor, yani insanın intihar etmesi fiziğe aykırı. Mamak Askeri Cezaevi Tecrit 2 Ön 1 Numaralı hücrede biz gitmeden 5 gün önce bir ülkücünün asılma olayı bu bahsettiğim. Bu hücreye girerken, bize de 'Sizin de sonunuz öyle olacak' dediler. Ha şunu da söyleyim, o hücrede intihar edilebilse, ben intihar ederdim zaten! Kitapta kimler var? DEVRİMCİLER Dev-Genç İstanbul Eski Başkanı Celalettin Can, TKPML-TİKKO MK Eski Üyesi İbrahim Ünal, THKO'nun kurucularından Mustafa Yalçıner, Dev-Yol 8 No'lu sanığı Tayfun Mater, TDKP MK Eski Üyesi Gökalp Eren, TKP Kars Eski İl Sekreteri Veysel Uçum. ÜLKÜCÜLER Ülkücü kadro Yusuf Ziya Arpacık, Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Ülkü Ocakları Teşkilatlanma Eski Sorumlularından Kadir Mahir Damatlar, Ülkücü Hareketin Eğitim Sorumlusu Namık Kemal Zeybek, Doğu'nun Başbuğu olarak ifade edilen Yılma Durak, MHP Eski Genel Sekreteri Yaşar Okuyan.

ülkücüsüyle solcusuyla aynı hücredeydik aynı kanı kanardık
şimdi cellatlar nerde hani çıksınlar bakalım övünsünler bi damlacık erkeklikleri kaldıysa
oysa biz buradayız tertemiz doğada insanların içinde onlar gibi ürkek köpekler gibi saklanmıyoruz
biz buradayızzzzzz
unutulmayacaklar dünya durdukca
ve hep anacagız sucları yokken
asılanlarımızı bu yolda gidenleri
kutluyorum yüregini
TÜM YORUMLAR (2)