Işıtsa yüreğimi gökte ay parlayarak
Yıkansa yakamozlar şu asûde ümmanda
Çıkıp gelse eski yâr ummadığım bir anda
Dayasam dizlerine başımı ağlayarak
Yaşatırken geçmişi ruhumda hâtıralar
Gelmemiş zamanların bilsem ardında ne var
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
şairin bu yüce ölümsüzleşen duygularına saygılarla nasıl mutlu olunuyorsa öyle yaşamak en güzeli mekan neresi olursa olsun değişmez yüreğine sağlık şairin
Güzel dizeler akıcı bir çırpıda okudum,kaleminize sağlık
Gönüldeki aşkı, kalemdeki gücü kutluyorum tüm yüreğimle ve tam puanımla...........Saniye Sarsılmaz
Kimden : ÇELEBİ ÖZTÜRK / K YAYINEVİ (Bay, 45)
Kime : HEVESKAR / Zekâi BUDAK
Tarih : 31.05.2008 10:22 (GMT +2:00)
Konu : MERHABA....ŞİİRİNİZİN TAHLİLİ
ŞİİR TAHLİLİ
Çelebi ÖZTÜRK
[email protected]
IŞITSA YÜREĞİMİ GÖKTE AY PARLAYARAK
Işıtsa yüreğimi gökte ay parlayarak
Yıkansa yakamozlar şu asûde ümmanda
Çıkıp gelse eski yâr ummadığım bir anda
Dayasam dizlerine başımı ağlayarak
Yaşatırken geçmişi ruhumda hâtıralar
Gelmemiş zamanların bilsem ardında ne var
O yer ki gidenlerin dönmediği bir diyar
Beklerim orda bile özlemini duyarak
Zekai BUDAK
IŞITSA YÜREĞİMİ GÖKTE AY PARLAYARAK ŞİİRİNİN TAHLİLİ
1-DİL: Isıtsa Yüreğimi Gökte Ay Parlayarak şiirinde kullanılan dil Türkçe’dir. Şiirde, dilimize sonradan girerek yerleşmiş ve benimsenmiş olan üç kelime kullanılmıştır. Yakamoz (Rumca) , Asude (Farsça) , Umman (Arapça) … Umman kelimesi dışındaki kelimeler günlük konuşma dilimizde yer alan kelimelerdir. Şiir sade bir dille yazılmıştır. Her dönem okunabilir ve anlaşılabilir ve kelime yapısı vardır.
Şiirlerini genel olarak duru Türkçe ile yazan şairin, kökeni Arapça ve Farsça olan ve dilimize yerleşmiş bulunan eski kelimelere yer verdiği de görülmektedir.
2- ZAMAN: Şiirde eski bir yâre duyulan özlem vardır.
Şair, çok eski bir zamanda ayrıldığı sevgilisinin özlemiyle yaşamaktadır. Şiirin zamanı sevgiliye özlemin duyulduğu içinde yaşanılan zamandır. “Çıkıp gelse eski yâr ummadığım bir anda” mısralarında “eski yâr” söz grubundan da anlaşıldığı gibi, özlemi duyulan kişi çok eski bir sevgilidir. Ancak hâlâ unutulmamıştır. Şairi çok etkilediği ve bu sevginin asla yok olmadığı görülmektedir. Eski sevgiliyi hâlâ bekliyor olması ve hiç beklemediği bir zamanda karşısına çıkmasını temenni ediyor olması, şairin içinde yaşadığı zamanı anlatmaktadır. Birinci kıtanın 4. mısrasında bir istek ve arzu seslenişi vardır. Eski sevgiliyi bekleyen şair, hiç beklemediği bir anda o sevgili karşısına çıkıverse ve dizlerine başını dayayarak ağlasa, sevgilinin yokluğunda duyduğu üzüntüyü, hasreti ve pişmanlığı dile getirecektir. Şair, kavuşma zamanını arzulamaktadır. Bu duygularını “Dayasam dizlerine başımı ağlayarak “ mısrasında açıkça dile getirmektedir. Şairin zamanı aşma duygusu içinde olduğunu görüyoruz. Bunu da yukarıdaki mısrada dile getirdiğini görüyoruz.
3-MEKÂN:
Şiirde mekân, şairin sevgiliyi unutamayan kalbidir. Eski sevgiliyi aramakta ve o’nu özlemektedir. Birinci kıtanın 3. ve 4. mısralarında bunu görüyoruz. Şair, kaybettiği sevgiliye ait hatıralarla yaşamaktadır. Şairin “ben” duygusu da burada öne çıkmaktadır. “Ben” duygusu, hatıralarla yaşadığından aslında bir ıstırapta duymaktadır. “Yaşatırken geçmişi ruhumda hâtıralar” mısrasında “Ben” duygusunun öne çıktığı görülmekte ve hatıralarla yaşadığı anlaşılmaktadır. Öldüğünde bile sevgilinin özlemini duyacağını ve orada kavuşma ümidinde olduğunu vurgulayan şairin, ikinci kıtanın 4. mısrasında mekânı aştığını görüyoruz. “Beklerim orda bile özlemini duyarak” mısrasında bu düşünce hakimdir.
4-İNSAN:
Şiirde öne çıkan insan profili şairin kendisidir. Kendi “Ben”i öne çıkmaktadır. Birinci kıtanın 3. ve 4. mısralarında “Çıkıp gelse eski yâr ummadığım bir anda/Dayasam dizlerine başımı ağlayarak” diyen şairin içinde yaşadığı bir zamanda sevgiliyi özlediğini ve o’nu aradığını görüyoruz. Şiirde kendi kimliği ile öne çıkan şair, ikinci kıtanın 1. mısrasında “Yaşatırken geçmişi ruhumda hâtıralar” diyerek “Ben”ini öne çıkarmakta ve şiire lirizm vermektedir. Sevgilinin hatıraları ile yaşayan ve o’nu unutamadığı belli olan şairin psikolojisi, öldükten sonra bile sevgiliye kavuşma özlemi içindedir. “Beklerim orda bile özlemini duyarak” mısrasında gördüğümüz “Ben” duygusu şiire derinlik vermektedir. Bu nedenle de şiirde lirik anlatım söz konusudur.
İkinci kıtanın 4. mısrasında zaman, mekân, insan arasında bir ilişki kurulmaktadır.
5-DUYGU VE DÜŞÜNCE:
Şiirdeki temel fikir, kaybedilen bir sevgiliye duyulan özlemdir. Beşeri aşk söz konusudur.
Şair ayrıldığı sevgilisinin özlemi ile yanmaktadır. O’nu hâlâ sevdiğini ve unutamadığını şiirin bütünü içinde anlıyoruz. Sevgilinin kaybedilişi ile şairin kalbi kararmıştır. Hiçbir şeyden eskisi gibi heyecan duymamaktadır. Bu düşünce “Işıtsa yüreğimi gökte ay parlayarak” mısrasından anlaşılmaktadır. Şairin yüreğini ısıtan ve ışıtan sevgiliyi düşünmek duygusudur. O’nu düşündüğü her an yüreği ısınmakta ve aydınlanmaktadır. Ancak şair, “Işıtsa yüreğimi” söz grubunda sevgilinin kendisine gelmesi anını mecazi anlatımla vurgulamaktadır. Sevgili geldiği anda gökteki ay parlayacaktır. Mecazi anlamda şiirsel bir anlatım söz konusudur. “gökte ay parlayarak” söz grubunda şairin mecazi olarak anlattığı temel duygu ve düşünce, sevgilinin yokluğunda hiçbir şeyden zevk almayan, kalbi kararmış ve hayata küsmüş olan şair, o’nun gelmesi ile her şeyin değişeceğini, dünyasının ay gibi parlayacağına vurgu yapmaktadır.
Birinci kıtanın 2. mısrasında şairin hayata küskünlüğüne vurgu yapılmaktadır. Sevgiliyi kaybeden şair, aşka küskündür. Yeni aşklara kalbini kapatmıştır. Duyguları dizginlenmiş, hiçbir şeyden heyecan duymayan, sakin bir deniz gibidir kalbi. Aşkın heyecanıyla fırtınalara kapılan ruhu artık durgunlaşmıştır. Kaybedilen sevgili gelse, o’nun gelişiyle aydınlanacak olan dünyası sakin denize benzeyen ve durgunlaşan kalbini aydınlatacak ve ayın ışığı gibi parlayacaktır. Bu düşünce “Yıkansa yakamozlar şu asûde ümmanda” mısrasından anlaşılmaktadır. Bu mısrada mecazi bir anlatım söz konusudur. Bildiğimiz gibi yakamoz, ayın sudaki yansıması anlamına gelmektedir. Denizde balıkların ve küreklerin kımıldanışıyla oluşan pırıltı, tanımının da yapıldığı “yakamoz” için burada anlamamız gereken birinci tanımıdır. Suya yansıyan ışık yansımaları suyun derinliğine kadar iner. “Yıkansa yakamozlar” söz grubunda, ayın suya yansıyan ışığının suya karışması anlaşılmalıdır. “şu asûde ümmanda” söz grubunda sakin büyük deniz, okyanus vurgusu vardır. Buradaki sakin büyük denizin şairin kalbi olarak anlaşılması gerekmektedir.
Birinci kıtanın 3. ve 4. mısralarında sevgilinin özlemi ile yanan şair, hâlâ o’nu beklemektedir. Bu ümitsiz bir bekleyiştir. O’nun gelmesine karşı istekli ve arzuludur. Sevgili gelsin de hiç beklemediği bir anda karşısına çıksın, özlemini, sevgisini ve belki ayrılığa neden olan pişmanlığını sevgilinin dizlerine başını dayayarak göstersin. Özlem, istek ve hayal içindeki psikolojisi, şairi sevgiliye karşı çaresiz bırakmaktadır. Bunu da “Çıkıp gelse eski yâr ummadığım bir anda/Dayasam dizlerine başımı ağlayarak” mısralarında dile getirmektedir. Buradaki sesleniş, unutulmayan büyük aşkın ıstırabıyla yanan bir kalbin seslenişidir. Şairin ıstırap içinde olduğunu görüyoruz. Sevgiliye duyduğu büyük aşk o’nu çaresiz bırakmakta, büyük bir keder duymaktadır.
İkinci kıtanın 1. mısrasında sevgiliyi unutamadığını ve o’nun hayali ve hatıralarıyla yaşadığını görüyoruz. İstemese de ruh’u, yani “Ben”i sevgilinin hatıralarıyla yaşamaktadır. Burada şairin “Ben” duygusu öne çıkmaktadır. “Yaşatırken geçmişi ruhumda hâtıralar” mısrasında geçen zaman ile şairin içinde yaşadığı zaman arasında bir ilişki kurulmaktadır.
Sevgilinin geçmişteki hatıraları ile yaşayan şairin “Ben”i, gelecekten de kaygılıdır. Gelecek günlerin kendisi için ne getirip, ne götüreceğini bilememektedir. Bir tedirginlik hissedilmektedir. “Gelmemiş zamanların bilsem ardında ne var” mısrasında bu duygu ve düşünce içinde olduğunu anlıyoruz. Bu belirsizlik aslında şairin düşüncelerinde oluşan başka bir gerçeğinde vurgusunu yapmaktadır. Bu da ölüm düşüncesidir. “O yer ki gidenlerin dönmediği bir diyar” mısrasında bu düşünce açıkça görülmektedir. Gidenlerin dönmediği tek yer ahirettir. Ölüm bu dünyadan kesin olarak ayrılmaktır. Geri dönüşü mümkün değildir. Ölüm düşüncesi kavuşma özleminden kaynaklanmaktadır. Sevgiliye duyulan aşırı özlem ve büyük aşk nedeniyle şair böyle bir düşünce içerisindedir. Ancak ölüm bile sevgiliyi kalbinden söküp atamayacaktır. O’na duyulan büyük aşk hiçbir şekilde yok olmayacaktır. Ölüm halinde bedenin yok olması bile bu aşkı yok edemeyecek, sevgiliye duyulan kavuşma özlemi ölmeyecektir. Bunu “Beklerim orda bile özlemini duyarak” mısralarında görebiliyoruz. “Beklerim orda” söz grubunda, kalbin ve beynin ölerek dünyadan göçüp gitmekle ölünmeyeceğini, başka bir dünyada yaşamın süreceğine dair gizli bir mecazi anlatım söz konusudur. İslâm inancına göre, kötüler cehennem de cezalarını çektikten sonra cennette olacaklardır. Şair de buna vurgu yapmakta ve ruhunun sevgiliyi orada özlemle bekleyeceğini dile getirmektedir.
6-KENDİNİ AŞMA:
Şiirde karşımıza çıkan insanın şairin kendisi olduğunu görüyoruz. Kendi “Ben” duygusu ile konuşmakta ve nasıl bir psikoloji içinde olduğunu görebiliyoruz.
Şairi sevgiliden ayrılmanın verdiği bir üzüntü içinde görmekteyiz. Unutamadığı ve özlemiyle yandığı bir sevgili söz konusudur. Bu ayrılık o’na üzüntü vermekte ve çaresiz bir şekilde sevgilinin dönmesini arzulayan bir psikoloji içinde olduğunu anlamaktayız. Şairin “Beklerim orda bile özlemini duyarak” mısrasında, zaman ve mekânı aşma düşüncesindeki duygu ve düşünce psikolojisi içinde görmekteyiz.
7-ANLATIŞ TARZI:
Işıtsa yüreğimi-7:7 hece + / gökte ay parlayarak -14: 7 hece
Yıkansa yakamozlar-7 + / şu asûde ümmanda-14
Çıkıp gelse eski yâr-7 + / ummadığım bir anda-14
Dayasam dizlerine-7 + / başımı ağlayarak -14
Yaşatırken geçmişi-7 + / ruhumda hâtıralar-14
Gelmemiş zamanların-7 + / bilsem ardında ne var-14
O yer ki gidenlerin-7 + / dönmediği bir diyar-14
Beklerim orda bile-7 + / özlemini duyarak-14
Işıtsa Yüreğimi Gökte Ay Parlayarak şiiri Türk Halk Edebiyatının 4’lük nazım birimine göre, 14’lü hece ölçüsüyle 7+7 duraklı yazılmıştır. Şiirin durakları hatasız olarak yazılmış, duraklar kendi aralarında da ayrı bir mısra oluşturacak güzellik ve görsellikte yapılandırılmıştır.
Kafiye örgüsünün; a-b-b-a sarmal uyak (kafiye) , ikinci kıtada c-c-c-d düz kafiye örgüsü ile yapılandığını görüyoruz.
Birinci kıtadaki; parlayarak, ummanda, bir anda, ağlayarak, ikinci kıtada hatıralar, var, diyar kelimelerinde yar sesi zengin kafiye, an, ar sesi tam kafiyedir. Birinci kıtadaki parlayarak, ummanda, anda, ağlayarak, ikinci kıtada hatıralar, var, diyar kelimelerinde a, d sesleri yarım kafiyedir.
Birinci kıtada parlayarak, ummanda, anda, ağlayarak kelimelerinde layarak, anda kelime ekleri birer rediftir.
Seslerin nasıl kullanıldığını inceleyelim: İki kıtadan oluşan şiirin ses bakımından uyumu şiiri zenginleştirmiştir. Mısrada seslerin dağılımı şöyledir; birinci kıtanın birinci mısrasında y-r-k ve birbirine yakın ş ve s seslerinin, iç sesleri oluşturan a-ı-e seslerinin, ikinci mısrada y-k-s-d-m-a-u seslerinin, üçüncü mısrada r-s-m-d-a-ı-e-i seslerinin, dördüncü mısrada d-y-r-l-a-i-e seslerinden oluşması şiiri zenginleştirmiştir.
İkinci kıtanın birinci mısrasında ş-t-r-a-i-u-ı seslerinin, ikinci mısrada m-n-l-r-d-e-a-i-e seslerinin, üçüncü mısrada d-y-n-r-i-e seslerinin, dördüncü mısrada k-l-m-r-d-b-e-i-a seslerinin şiirde bir uyum içinde kullanılması ritimi sağlayarak şiire musiki havası vermiştir.
Genel olarak seslerin yapılandırılmasını incelediğimiz zaman şiirdeki ritimi güçlendiren, ahengi güzelleştiren, şiir dili ve biçimini zenginleştiren, musiki sezgisini kuvvetlendiren bir yapılandırma ile karşı karşıya kalıyoruz. Ünlü ve ünsüz seslerin mısraları kuvvetlendirici bir yapılandırılması vardır.
gökte ay parlayarak
şu asûde ümmanda
ummadığım bir anda
başımı ağlayarak
ruhumda hâtıralar
bilsem ardında ne var
dönmediği bir diyar
özlemini duyarak
Şiirde durağın ikinci bölümünü oluşturan yukarıdaki söz grupları şiire anlam olarak güçlü bir ifade katmaktadır. Şiirde aliterasyon olmasa bile, aliterasyonu andıran ve güçlü bir yapı oluşturan parlayarak, ağlayarak, duyarak kelimeleri şiirdeki vurguyu pekiştirmektedir. Bu kelimelerdeki a sesinden oluşan asonans dikkat çekicidir. Yapı olarak şiirde asonansı oluşturan a-e-ı sesleridir. Birinci kıtanın birinci mısrasında asonansı oluşturan a sesidir. İkinci mısrada asonansı oluşturan yine a sesi, üçüncü mısrada a sesi, ikinci kıtanın birinci mısrasında yine a sesi, ikinci mısrasında a, üçüncü mısrada e ve i sesleri asonansı oluşturan seslerdir. Şiirin bütünde a-e-i sesleri sıkça yinelenen seslerdir. Yapılan bu sık yinelemeler şiirde uyumu güzelleştirmekte, ahengi güçlendirmektedir.
Umman kelimesinin yanlış yazıldığı da dikkatimizi çeken başka bir husustur. Ayrıca şiirde dilimize sonradan girmiş ve benimsenmiş olan bazı kelimeler ile sık kullanılmayan bir kelime de yer almıştır. Bunlar; Umman, yakamoz, asude kelimeleridir.
Birinci kıtanın birinci mısrasında “Işıtsa yüreğimi gökte ay parlayarak” Teşbih ve Teşhis Sanatları, “Yıkansa yakamozlar şu asûde ümmanda” mısrasında Teşhis Sanatı, ikinci kıtanın “Gelmemiş zamanların bilsem ardında ne var” diye başlayan ikinci mısrasında Tecahül-i Arif
”O yer ki gidenlerin dönmediği bir diyar” mısrasında Tenasüp (uygunluk) , ”Beklerim orda bile özlemini duyarak” mısrasında Mübalağa (abartma) Sanatları kullanılmıştır. Şiirde edebi sanatların kullanılması anlam olarak kuvvetlendirmiştir.
Şiirin bütününde birbirine yakın seslerin aynı mısra içinde ve çapraz olarak tekrarı ile kullanılması şiirdeki uyumu zenginleştirmekte ve şiiri daha kuvvetli göstermektedir. Şiirde, mısraların kendi içindeki ses uyumu ve asonans şiiri zenginleştirirken, estetiksel, biçimsel ve şiir dili bakımından da farklı bir güzellik katmış, musiki havası yaratmıştır. Şiirde kullanılan devrik cümleler anlatılmak istenen duygu ve düşünceyi bozmamış, aksine kuvvetlendirmiştir. Duygusal yoğunluk ve şiirin bütünü içinde ele alınması gereken ahenk dikkat çekicidir. Şair, şiirdeki ahengi birbiriyle uyumlu seslerin, belli bir ritimle bir arada toplamasıyla sağlamıştır.
Şiirdeki dil gündelik konuşma dilinden farklıdır. Şiirin temel düşüncesinin herkesçe anlaşılması mümkün değildir. Şair, seçtiği kelimelerle güzel ve uyumlu bir dil oluşturmuş, bu da mânâ bakımından şiire derinlik kazandırmıştır. Şiirde kullanılan kelimeler farklı bir anlam ifade etmektedir. Bu farklılık şiir dilinde ortaya çıkan bağımsız ve özerk bir anlam ile şiire yansımaktadır.
TAHLİL: ÇELEBİ ÖZTÜRK
geniş zamanlara sığan sonsuzluğun tınısı... aynı yöne bakan iyi yüreğin ayna olması, sıra...
tebrikler Sevgili Zekâi bey...selamlarımla:)
Şiiriniz notalanıyor bellekte....Ud alıp çalası geliyor elin...Öğrenmemenin ayıbında arlanarak...
Eski yâr'a takıldım.Eskitmeyi tazelememekten bilerek...Yeni olmadan eskiden söz edilir mi?
Bu şiir ile ilgili 6 tane yorum bulunmakta