Sırrımız bakışlarımız, lekesiz kaygılarımız.
Bir gelendeydi aklımız, bir de gidende
konuğumuzda, konukluğumuzda.
Sen mavi beliktin tabiatta
biz, pul pul şavkın.
Derledin dört bir yamaçtan,
tel tel topladın sicimlerini,
kıyımızdan akan.
En bilinmezleri terennüm ettin de
tüm mahremiyetimizle bizi beğendin.
Ne kadar yakındık birbirimize ve elçilere
ne kadar uzaktık yarının fesatlığına.
Sen biz ve bir de şu karşılar
çok düştük çok kalktık,
-çamura bulanmadan-
o el senin bu el benim derken
meğer sanaymış bütün patikalar.
Biliriz uzundur yolculuğun;
kırılgan meşe yapraklarını
zerrelerini en sert kayaların
ve etimizi damla damla
al götür ve toprağı besle.
Bizden sonraya
bir sen kalırsın, bir de çömleklerimiz
bir de görünmez terimiz.
Hiç bilinmeyecek hiç
ne kadar sevmiştik ne kadar
hiç bilmeyecekler.
Biz de aynı göğe bakmıştık
Aynı yıldızlara güneşe ve aya
aynı samanyolunu çekmiştik uykularımızın üzerine.
Bir nebiler bilecek
nasıl yürümüştük kahvetoprak üzerinde.
Nasıl saftık nasıl
nasıl kardeştik doğuştan.
Bir nebiler bilecek
nasıl başakları derlerdi yaratan eller
şîr kokusunda sineye nasıl sığardı evren.
Nasıl bakarsan bize, öyle bakardık birbirimize.
Öyle seslenirdik, öyle güzeldik.
Sen akardın, biz de akardık,
bilmezdik.
Geldi gün döndü devran derler;
bu kaçıncı tufan.
Bir ayağımız yerde bir ayağımız gökteyken
bir solukta binyılları alan sen
taşırsın hala dünü bugüne
biriktirirsin bugünü yarına.
Biz ise artık, hem varız hem yokuz
hem ölüyüz hem diriyiz
hem evveldeyiz hem sonrada
elçilerin içinde, bir ücra bahçedeyiz.
Artık evvelsiz değildik,
gözde mertek
zehirdik dilde
dikendik elde
bir yarım elmaydık
noksandık.
...
'çok eski zamanlarda
yılan yoktu
akrep yoktu
çakal yoktu
arslan yoktu
vahşi köpek yoktu
kurt yoktu
korku yoktu, kötülük yoktu
insanların düşmanları yoktu...'
böyle başladı ağıtlarımız, kainatı sardı.
Servetti aşil topuğumuz,
hem de vurunca ağulu dişlerini
ağır ağır yukarı çektik, ölümlü günleri.
Hyaletler gibi dolaşırdık kıyılarında,
kurumuş ağaçlar, bin yıllık dallarımız.
Ne gölgemiz gölge, ne meyvemiz meyve.
Salkım salkım saçlarımız değil
akışına bıraktığımız,
bağırışlarımız, marazlanmış gibi.
Biz mi sende akar, sen mi bizde?
Bir bilsek naz eden kim,
kim tez giden,
inleyen, ağlayan, kızan, kanayan.
Neydi toprakta eriyen,
terimiz, düşlerimiz
taşıdığın santim santim ömrümüz mü?
...
Bütün acılar sınanırdı.
Rahmet beyazken, kızıl akardı.
Çürümesin diye
yatağın bıraktık içimize sığınan kendimizi
hep yıkansın, İştarın aylasında solusun diye.
...
(Sonbaharbiterken-2000)
Kayıt Tarihi : 16.1.2008 01:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
ellerinize yüreğinize sağlık....
TÜM YORUMLAR (1)