Işık bir garip giriyordu, kırık camların arasından. Acıtıyordu belki de beyaz kanatlarını kırıklar. Kanı sanki bir kadife tadındaydı, okşarken yüzümü; yoksa bu yüzümü ısıtan kanayan yanları mıydı? Dolaşsa da savura savura saçlarını, çığlıklar duyuyordum, haykırışlar, imdatlar, ışığa yani umuda ait... Bir çaresi vardır elbet umudun yaralarını sarmanın,bir umudu olmalı ışığın, solma ihtimaline inat... Ölmemeli ortada sadece bir karaltı bırakarak. Solan ışığın faili var mıdır ki meçhul olsun. Pek bir kimsesiz, pek bir mahmur, boynu bükük ışık... Cesur değil aşamıyor engelleri, her ne kadar aydınlatsa da cesur ellerde en ücra karanlığı ve rahatlatsa da varlığı, göstermez ki tutan elleri ve o eller kara mıdır bilinmez görünmediğinden; belki de görmek istemediğimizden.
Kırık camlı pencerenin yanına gittim. Daha fazla kanatmasın diye ışığın kanatlarını, açtım pencereyi ardına kadar. Özgür kaldı, açılan pencereyle, içerdeki korkular ve özgür kaldı içeri acısız dolan ışık, bir büyük huzuru yanında getirerek. Gözler aramaz oldu tanımadığım isimleri, zaten kim vardı ki etrafta, özgür bir ışık seli ve yüzü yedi renkli kana bulanmış bir garipten başka? ...
02/09/2003
Seyyid Ali ÖzçelikKayıt Tarihi : 17.7.2007 22:44:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)