Elimde üç baskı yapmış iki yüz yedi sayfalık bir kitap var. İnternet ortamından uzakta derinliğince ve defalarca okuma olanağı bulduğum bu kitabın adı Türkçenin Nakışı CİNAS idi.
Sözlü ve yazılı edebiyatın vazgeçilmez unsurlarından biri olan Cinas, hem zor hem de kolaydır. Dili bilmeyen, sözcük dağarcığı kıt ve derinliksiz biri için Cinas zordur. Oysa bütün bu olguları bünyesinde taşıyan biri için kolaydır Cinas. Eğitim düzeyi ve sıfatı ne olursa olsun, Cinası her insan başaramaz. Zira Cinas aynı zamanda kıvrak bir zekâ ve estetik işidir. Bu anlamda okuyup etkilendiğim ve edebi kültürümüze olumlu katkılarda bulunduğuna inandığım bu kitapla ilgili naçizane izlenimlerimi sizlerle paylaşmayı sorumluluk bildim. Tabii burada kitabın değerli yazarının engin hoşgörüsüne inancımla gerek kitap gerekse şahsı hakkındaki iyi niyetli duygu ve düşüncelerimi dile getirmekte kendimce bir mahzur görmedim.
Cinasla ilgili bilgilerim öğrencilik yıllarımda öğrendiklerimle sınırlı iken, ilk kez elimdeki kitapla zengin örnekler, ayrıntılı açıklayıcı tanımlar ve akıcı anlatımıyla başlı başına edebi bir sanatın bütün inceliklerini öğreniyordum. Bu derece alt başlıklarla örneklendirilmiş bilgiyi derli toplu olarak bir arada ilk kez görüyordum. Bu kitapla bir kez daha güzel dilimiz Türkçemize ve onu var eden, zenginleştirerek emek ve özenle geleceğe taşıyan değerlerimize derin sevgi, saygı ve hayranlık duydum.
Dokuz bölüm ve her bölümün kendi içinde alt başlıklara ayrıldığı kitap, değerli şair Yavuz Bülent Bâkiler in güzel Türkçemize vurgu yaptığı kısa dizeleriyle başlıyor. Hemen ardından yine değerli şair - gazeteci A.Süreyya DURNA nın anlamlı sunumuyla daha başlangıçta okuru kendine odaklıyor. Sunumun ardından kitabın yazarının kısa ön söz yazısıyla içeriğe geçiliyor. Konu başlıkları dokuz ana başlık altında sınıflandırılmış ve her bölüm ayrıca kendi alt başlıklarıyla, zengin örnek ve tanımlarıyla Cinas sanatının algılanması kolay ve anlaşılır kılınmış. Son derece seçkin şiirlerle örneklendirilmiş kitapta yazar, konulara uygunluk derecesine göre en az kendisi kadar (hatta daha fazlasıyla) başka birçok şairin eserlerine yer vererek dostluğun ve paylaşımın güzelliğini öne çıkarmış. Kitap yazarın son söz yazısı, kısa biyografiler, sözlük ve kaynakçayla sona eriyor. Tabii bu arada son söz yazısına dikkat çekmek istiyorum. Zira orada tarih var, insan var, kültürümüzle yoğrulan bir geçmiş ve gelecek var. Ulusal kültürün uluslararası kültürlerle harmanlanmasında büyük yeri olan değerlerimiz var.
Kapsamlı ve titiz bir çalışmanın ürünü olan bu kitabın oluşumunda emeği geçen herkesi kutluyor, başarılı çalışmalarının devamını diliyorum.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu yazıyı sayfanızda yayınladığınızı yeni fark ettim. Grup sayfasından okumuştum. Emeğinize sağlık çok güzel hazırlanmış ve araştırılarak yazılmış. Benim gibi kitabı okumamış olanlara dersti ve okumak istedi verdi. sağ olunuz. Sevgi ve saygımla
evet üstadem bu kitabı bende okudum.zaman zaman okumam da gerekli, bir kaynak kitap benim için. ekrem hocamıza teşekkür ediyorum böyle bir eseri yayınladığı için.selam ve dua ile.
cinasla ilgili değerli bir eserden alıntılar ile bu işin ustalarından değerli bir insanı yüreği şiir ve edebiyat için atan vefalı dost Refika Doğan hanımefendinin dilinden duymak bir başka değerli olsa gerek. Ekrem Yalbuz hocayı ve sizi kalbi duygularımla selamlıyorum..
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta