Yazılar - Daeş Denen Son Bela

Recep Akıl
905

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Yazılar - Daeş Denen Son Bela

Kuzey Irak yönetimiyle ülkemiz arasında her iki tarafın da lehine ve çıkarlarına uygun uzun vadeli bir petrol anlaşması yapılmasının hemen ardından Irak ve Suriye’de belli ki çok daha önceden organize edilip hazırlanmış ve pusuya yatırılıp beklemeye alınmış DAEŞ adlı bir örgüt ortaya çıkıverdi birden.

Öyle bir ortaya çıkıştı ki bu, özellikle de daha çok Sünni Arapların yaşamış olduğu Orta Irak’ta hem de çok kısa bir zamanda ortalığı (deyim yerindeyse) tam bir hallaç pamuğu gibi attı. Irak hükümetinin ordusu DAEŞ önünden öyle bir kaçtı ki ayaklarına pantolonlarını bile zor giydiler. Bu kaçışta ellerinde ne kadar silahları varsa hepsini DAEŞ’e bıraktılar. Öyle bir kaçış yani…

Aslında bu örgütün varlığı uzun zamandan beri biliniyordu zaten ama eylemleri çok sınırlı bir çerçevede kalıyordu. Demek ki bu sınırlı kalma durumu bir tür ısınma hareketiymiş ki kendilerine ışık yakılır yakılmaz bir anda fırtına gibi esmeye başladılar. Çok iyi tahkimat yapıp iyi hazırlanmışlar ve bir de sponsorları gerçekten çok çok iyi olmalı ki bir anda hedeflerine neredeyse tümüyle ulaştılar denilebilir.

Ama öte yandan ne ilginçtir ki Kuzey Irak Yönetimi’nin tasarrufundaki topraklara asla girmedi bu DAEŞ. Yönünü Irak’ta güneye Suriye’de de Batıya ve Kuzeybatı ’ya çevirdi. Denilebilir ki “Hedefleri Şii İslam’dı bu sebeple Kuzey Irak’a yönelmediler.” Bu gerekçenin tutarlı yanı var ama asıl neden bu mu acaba?

ABD Irak’tan çıkmadan önce Irak’taki çıkarlarının korunmasını Şii’lerin etkin olduğu bir hükümete bırakmıştı. Ama her zamanki gibi yine bilerek ve isteyerek yanlış ata oynayıp öyle bir adamın başbakan olmasını sağlamıştı ki bu adam da her şeyi birbirine bir güzel katıp karıştırmıştı. Bu başbakanın başındaki Irak Hükümeti uygulamalarıyla mezhepler arasında zaten var olan anlaşmazlıkları daha da derinleştirmiş ülkesini fiilen büyük bir bölünmenin eşiğine getirmişti. Tam anlamıyla Amerikan ve İngiliz çıkarlarına hizmet…

Plan gereği Irak’ta Şii Müslümanların etkin olduğu bir hükümet kurulacak ve Sünni Arapların üzerine sürülüp ortaya çıkan huzursuzluğu sütre olarak kullanıp DAEŞ oyuna sürülecek, Kuzey Irak haricindeki topraklarda zaten var olan kargaşayı daha da alevlendirerek ortalık iyice bir karıştırılacak. Bu kargaşanın devam etmesinin ABD ve İngiltere açısından hiçbir sakıncası yoktu. Hatta kargaşanın sürüp gitmesi çıkarlarına bile uygundu. Çünkü istikrarsızlık demek Emperyalizm için para demekti.

Ama ABD ve İngiltere açısından bu planın akamete uğrama tehlikesi vardı. Eğer bu tehlikenin önüne geçilemezse eğer işte o zaman işler hiç de planladıkları gibi gitmeyebilirdi. O tehlike Kuzey Irak’tı. Kuzey Irak da aslında Körfez savaşı sonrasında Saddam’ın köşeye sıkıştırılması amacıyla üretilmiş bir problemdi ama görüldü ki zaman işçinde konjöktürün de yardımıyla kendi elleriyle kurguladıkları bu problem geldi kendilerine bela oldu.

Kuzey Irak’ı yönetenler çok akıllıca ve derinden giderek Irak Kürdistan’ında istikrarlı bir fiili yönetim kurmayı başardılar. Ama kendi başlarına bu istikrarı sürdürmeleri de çok mümkün değildi. Ne yapabileceklerini araştırırken gördüler ki karşılarında kendilerine ellerini uzatmış bir Türkiye duruyor.

Irak Kürtleri Kuzeylerindeki bu komşularıyla çıkarlarını örtüştürebilirlerse eğer işin sonunda bir bağımsızlıktan bile söz edebilirlerdi. Öte yandan güneyinde bağımsız bir Kürt devletinin olması -her ne kadar istemiyormuş gibi görünse de- aslında Türkiye’nin de işine gelmektedir. Çünkü son tahlilde Irak topraklarında kurulacak bağımsız bir Kürdistan Devleti Türk Kürtlerinin ve hatta Suriye Kürtlerinin de böyle bir istekle ortaya çıkmalarını engeller. Irak Kürtlerinin bağımsızlığı demek Türkiye’nin Kendi Kürtleri karşısında elinin güçlenmesi demektir.

Bölgede kendilerinden başka ikinci bir bağımsız Kürt devletini Irak Kürtleri de istemez. Çünkü böyle bir istek her şeyden önce kendi bağımsızlık hedeflerinin de sapmasına sebep olur. Bu sebepten eğer olabiliyorsa Kuzey Irak, bölgede tek Bağımsız Kürdistan devleti olmalıdır. Bunun için de kendisinin en önemli müttefiki Türkiye’dir

Irak topraklarındaki kargaşanın sürmesi Emperyalist batının ne kadar işine geliyorsa Türkiye’nin de o oranda işine gelmemektedir. İstikrarlı bir Kürt devleti bölgenin barış ve refahı için çok önemli bir aktör olabilir ve bu durum elbette kargaşadan yana olanların işine gelmeyecektir.

Petrol rezervi bakımından bölgenin en fakir ülkesi olan Türkiye’nin ekonomik bakımdan sürekli bir gelişim göstermesi petrole olan bağımlılığını da giderek arttırmaktadır. Bu ihtiyacını en kolay komşularından karşılamak ekonomik bakımdan çok daha uygun olacağı için komşularının her bakımdan istikrar içinde olması Türkiye’nin işine gelmektedir. Öte yandan her geçen gün devlet olma yolunda emin adımlar atan Kuzey Irak Yönetimi’nin de ekonomik bakımdan gelişebilmesi için paraya ihtiyacı vardır ve bu parayı elindeki petrolden sağlamaktan başka çıkar yolu yoktur.

Bir takım zorunluluklar hem Türkiye’nin ve hem de Kuzey Irak’ın çıkarlarının örtüşmesini sağlamış ilişkiler geliştirilerek iki taraf arasında resmi anlaşmalar vasıtasıyla bir çıkar birliği oluşturulmuştur. İşte ne olduysa bu anlaşmalardan sonra olmuştur. Bir takım yan faktörler olsa da bölgede petrolün kaymağını yiyenler açısından asıl temel sorun Kuzey Irak Yönetimi ile Türkiye’nin yapmış olduğu petrol anlaşmaları ve bunun yanı sıra diğer ticari ve siyasi anlaşmalardır. Bu iki tarafa (hiç değilse birine) bir şekilde “dur” denilemezse eğer Türkiye tarihsel bağları ve komşuluk ilişkileri bakımından elinde tutmuş olduğu kozlarla giderek daha da etkin bir rol üstlenebilir bölgenin en etkili belirleyeni olarak pek çok odağın tekerine çomak sokabilirdi ki işte en çok korkulan ve istenilmeyen şey de buydu.

“İyi de DAEŞ, Kuzey Irak’a saldırmadı ki? ” Denilebilir. Evet, doğru, DAEŞ Kuzey Irak’a saldırmadı. Ama DAEŞ’in saldırısının sonuçlarından en büyük zararı kim gördü? Tabi ki Türkiye! Irak’ta ortalığın karışmasıyla birlikte Kuzey Irak’la yapılan bütün ekonomik anlaşmalar hiç değilse bayağı uzun bir süre için resmen olmasa da fiilen çöpe gitti. DAEŞ’in bir diğer hamlesi de PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD’nin Kobani’de üzerine gitmek oldu. Bundan da amaç, PYD üzerinden PKK’yı tahrik etmekti. PKK’nın ayaklanması demek Türkiye’de başarılı bir biçimde ilerleyen çözüm sürecini akamete uğratıp nispeten bir soğuma göstermiş olan PKK, Devlet çatışmasını yeniden başlatmak.

Birinci adımla Kuzey Irak Türkiye petrol anlaşmaları çöpe gitti. İkinci adım da neredeyse başarıya ulaşmak üzere. Çözüm sürecinde yol alınmasının artık mümkün olmayacağını düşünenlerin sayısı ülkede giderek artıyor. Ustalar; Emperyalistler kendi çıkarları için nerede, ne zaman, nasıl davranmaları gerektiği konusunda son derece ustalar. DAEŞ’i tam zamanında oyunun içine sürüp bölgede bir mikser görevi üstlenmesini sağlayarak ne kargaşa çıkartma konusunda nasıl bir uzman olduklarını bir kere daha göstermiş oldular.

IŞİD hamlesi öyle güçlü bir hamledir ki bu hamlenin savuşturulması, savuşturmak isteyene (Türkiye’ye) doğrusu ya çok ağır bir zayiat verdirmiştir. Bu örgüt patronları tarafından kendisine verilen görevi gerçekten de mükemmel yapmıştır. İçeride PKK’nın yer yer ateşi körüklemeye başlaması, diğer yandan Suriye tarafındaki sınırlarının güvenliğinin giderek zayıflaması Türkiye’nin manevra alanını neredeyse yok etme aşamasına getirmiştir. Üstüne üstlük bir de Paralel ihanet işin cabasıdır.

Koalisyonun sözüm ona DAEŞ mevzilerini bombalaması göstermelik olmaktan öteye gitmemektedir. Bu hava saldırıları aslında bir ilizyondur. Şayet bu böyle olmasaydı ABD, Türkiye’nin bölgenin istikrarına yönelik olarak ileri sürmüş olduğu güvenlikli bölge ve hava sahasının uçuşlara kapatılması önerilerini kulak arkası etmez, uygulanması yönünde adımlar atardı. Her şey o kadar açık ki ABD ve İngiltere’nin son birkaç yıldır bölgede attığı her adım Türkiye’nin önünün kesilmesine yönelik olarak atılmaktadır. Bu cümle iddialı bir cümle olarak görülebilir belki ama ne yazık ki böyledir.

7 Şubat 2011’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan krizinden bu yana ülkemizde hükümete yönelik ortaya koyulan bir dizi eylemin ardında yatan sebep bu isteğin tezahürü olsa gerektir.

Güzel ülkemiz gerçekten yalnızdır, yapayalnız. Kendisini yok etmek şehvetiyle yanıp tutuşan değişik ve çeşitli düşmanlarına karşı canhıraş bir şekilde direnmekte ve asla geri adım atmamaktadır. İçimizdeki hainlere rağmen bu direnişini her geçen gün daha da yükselterek zaman zaman tökezlese de başarılı bir biçimde sürdürmektedir.

“Hamaset” olarak değerlendirilebilir ama ben yine de söylemek istiyorum. Bu mübarek topraklar mazlum milletlerin son kalesidir. Asla düşmemelidir. Bunun için de tek faktör Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ı Çerkes’i Boşnak’ı ve her türlü insanıyla bir yumruk gibi sımsıkı olmalı ve hedefine odaklanmalıdır.

Recep Akıl
Kayıt Tarihi : 4.4.2016 01:55:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


naçizane...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Recep Akıl