Anı raflarından süzüldü yaşananlar, her biri kalın bir romanın arasına sıkıştırılmış küçük hikâyeleri gibi. Adını koyamadığımız duyguların esiri olmuştuk. Yeniden, hayata dönüş yolunun başında, söylenmemiş cümleler ile yürüyorduk. Sözcükler yüreklerimize tane tane düşerken keşif edilmemiş kentin sokaklarında el ele dolaşıyorduk.
Geceyi sabaha vuran zamanların gizeminde kelimelerin nefeslerinde soyunup, göz bebeklerimizle sevişiyorduk. Zaman denen ağır küllerin altında, yavaş yavaş yok olmanın arifesini yaşarken. İşgal altında bile duyguların avaz avaz haykırdığı zamanı yaşayanlardandık. Parçaları savrulmuş bir yaşamın ortalarında sevgi susuzluğumuzu gideriyorduk aşkı kana kana içerken.
Biz aşkı oyun sananlardan değil, dolu dolu yaşayanlardandık. Verilen hükümsüzlüklerde bile cezanın en ağırına razı olanlardandık. Yarınların korkuları olmadı hiç, ellerimizin birbirimize dokunması yeterdi. Göz pınarlarımızın birikintileri yürek gölümüzü doldurması ile hayat bulduk. Avuçlarımızda sıcaklığımız gözlerimizde kaybolmayan görüntülerimizle. Yasak sevişmelerin tutsaklığında yeni günlere yeni umutlar doğurduk. Ömür sonbaharını bitirip kışa dönerken.
Bazen kan ter içinde dörtnala duygularla giderken son pişmanlığın fayda vermediği günlerde, kıyıları hüzün kokan kentin akşamlarında hüznü gözlerimize aldık. Bir dal sigara yakıp karşı kıyıya üflediğimizde, elimizde birliktesiz zamanların bakiyesinin kaldığını gördük.
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.