Yapraklar dökülürken sohbet başlar kapı önlerinde
Çocuk oyunlarına takılır yorgun bakışlar
Elleri yanaklarındadır her hüzün düşünüşte
Bıçak gibi keser her sohbeti akşamlar
Yavaş yavaş çeker güneşi o kutretli el
Ağlıyordu Conkbayırı,Anafartalar
Ayak izlerine tutunmuş
Soğuk ve hüzün esiyordu
Ve derin bir boşluk kurumuş
Bir sonbahar hüznüne bulaşırken ağaçlar
Gül bahçelerinde arama beni
Coşkun sellerin izindeyim ben
Bahar yellerine hiç sorma beni
Deli yangınların közündeyim ben
Gül dikeninde arama beni
Tenha köşelerde ağlar bir gelin
Kadere boyun büker yüreği ezik
Yüzünde izi vardır sonsuz kederin
Ve zayıf kollarında birkaç bilezik
Loş odalarda hep özlemler tüter
Güzel dersen kiprikleri oktandır
Her saçı uzunu kız mı zannettin
Bedeni topraktan ruhu haktandır
Her omuz silkişi naz mı zannettin
Manda uçar birgün ağaca tüner
Ayın sekizide zamanın adı
Kötü haber tez yayılır neyleyim
Mutlu günlerinde doldu miyadı
Ölüsüne yüz sürülür neyleyim
Yere düşmüş son nefesi veriyor
İşte el ver dediğim zamanki sesim
Alev düşen yüreğim ve zayıf ellerim gibi titrek
Yeşil ve solgun çünkü; ormanın en koyusu,toprağın bereketi
Yüzüne çarpmış bir el gibi rüzgara verdiğim
Kayaları mı dağları mı aşındırmaz?
Kıraç topraklar hasret yağmura
Yeşillen yeşillen incir ağacı
Kader vursun sırtımızdan bir daha
Düşelim ölüme habersiz
Yolcu yolunda gerek ağalar
Yağmur olmaz bu bulutlarda
Kan kırmızı düşlerim çırpınır ölü dalgalarda
Hep yarım kalan sözlerim gibi kırılmış düşlerim
Sana yazmıyorum yemin ederim
Toprak kokan çiçeklerin tozu belki yazdığım
Belki ağlayan bir ananın gözyaşı mezar başında
Bakışlardan sakladım sevdamla seni
Dedim sevdiğime belki göz olur
Uzattım almadın beyaz gülleri
Dedim her güzelde biraz naz olur
Maniler dökmedim hiç güzelliğine
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!